๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 22 Ekim 2010, 18:02:06



Konu Başlığı: Beni defnettiğiniz mezarda aramayınız
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 22 Ekim 2010, 18:02:06
511. Beni sakın defnettiğiniz mezarda aramayınız. Ben orada değilim!

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. II, 1054)

• Ey sevgili, ey her işte eşsiz olan güzel! Sen çok kumazsın, fakat seni seven de kurnaz!

• Ecel günü gelip de ben ölünce sakın defnettiğiniz mezarda beni aramayınız, ben orada degilim

"Mevlana'nın bu beyti, bir İsveç şairinin şu beytini hatırlattı:

 Kimsenin görmediği bir güneş vardır.
 Hiç ölüsü olmayan bir mezar vardır!
 Hiç batmayan bir güneş vardır!"       
 1945 Sonrası İsveç Şiiri, Haz. L. Özkök, Peker Yay.

Hz.Mevlana'nın bir başka beyti de şöyle:

"Öldükten sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayınız, arif kişilerin gönlü bizim mezarımızdır."

• Benim dirilmemi istiyorsan, bu işi vuslat rüzgarına bırak, ona ısmarla!

• Sensiz yaşamanın tadı, zevki, neşesi yoktur. Sen neredeysen biz de oradayız.

• Sensiz bir damarımın bile aklı başında ise, can damarım kopsun.

• Gül bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği beni mest etti. Elimi dikenlere attım, ayağımı dikenlere bastım.

• Ey güzel varlık! Sensiz yaşayış bana haramdır. Sensiz baht uyanmaz.

• Zaten baht sensin, hayat da sensin. Geriye kalan addır, laftan, azardan, incinmeden başka bir şey değildir.

• Ey beni gönlünden çıkaran, beni unutan sevgili! Ne olur beni düşün, beni hatırla!

 

512. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün 

(c. II, 1016)

• Gerçekten de biz sizin gönül gözlerinizi açtık. Siz şimdi gizli şeyleri görmeye bakın! Gerçekten biz şimdi sizinı aranızda bulunmadayız. Yardıma gelenden müjdeyi bekleyin.

• Ey seher vakti esen, ötelerden gelen! Ey hoş haberler getiren rüzgar! Müjdeyi ver de gönlümü al! Ey müjdeci! Elimde bir canım kaldı, o da sana feda olsun, onu da al!

* Senden manevî bir bakışa nail olunca, bizi öldürmek için çekilen kılıçlar bize kalkan olur, zırh olur. Yıkık yerler gül bahçesine döner. Dünyanın gözü aydın olur.

• Ey ısıracak dişleri kalmayan kahır! Ey kötürüm olduğu için yanımıza gelemeven gam! Ey yüzlerce defa güldükçe gülen lütuf! Canlar zafere kavuştuğu için can da gülmede, cihan da!

• Zevkim, sefam göçüp gittiyse de, aklım uykusuzluktan dağıldıysa da Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki yine de ruhum ondan vazgeçmedi. Allah'a yemin ederim ki yine de canım onun lütfunu inkar etmedi.

• Sanki ben onun bulutuyum, o da benim ay'ım! Sanki o benim gündüzüm oldu da, ben de ona geceyim. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim. Velhasıl; o güzelliğe, o parlaklığa ben hayranım. Daima; "Hayranın olayım senin!" diye yalvarıp duruyorum.

• İşiteni, duyanı olmayan, kabul edilmeyen duadan; şefaatçisi bulunmayan günahtan; ilacı, hekimi ele geçmeyen dertten, o gümüş rengi bedenli sevgili olmadığı için yüzün sararıp solmasına ah olsun, yazıklar olsun.

 

513. İnsan öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün

(c. II, 1051)

• Karanlık bastı, gece oldu, oldu ama bu gece benim için değil, yabancılar içindır. Çünkü sevgilimin yüzünün nuru ile benim gecelerim gündüz olarak geçmektedir.

• Butün dünyayı dikenler kaplasa, bütün dünya bahçeleri çiçekler yerine dikenlerle dolsa, fakat sevgilimin sayesinde biz dikenler arasına değil, gül bahçelerine dalmış oluruz.

• Dünya zelzelelerle harap olsa, yahut da baştan başa mamur ve abadan olsa, bunların hiç birisi bizi ilgilendirmez. Çünkü biz kendimiz sevgilinin aşkı ile rnest olmuş, harap olmuş, yerlere serilmişiz. Onun hiç bir şeyden haberi yoktur.

*Çünkü insanın bir şeyden haberi olması, onun büsbütün melül olmasına, bıkmasına, usanmasına sebep olur. Ama haberlerin aslı şu ki, insan ilahî aşkla öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalıdır-

"Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:

"Ben onu bunu bilmem. Ben aşk kadehi ile mestim." diyor.

 

514. Ey bütün aleme güneş olan güzel! Merhaba!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. II, 1066)

*Merhaba ey ölümsüz can, ey muradına ermiş padişah! Ey her tali'i ölmüş kişilere ruh bağışlayan! Ey bütün dünyaya güneş olan güzel!

*Bu dünya da öteki dünya da, her ikisi de senin emrinin kulu, kölesi olmuşlar  sana boyun eğmişlerdir. Eğer istemiyorsan onları birbirine vur, ikisi de dağılsın gitsin! îstiyorsan onları koru, mamur et!

*Varlık alemine yokluk güneşinin nurunu düşür de, herkesi cennet nimetlerini istemez ve cehennem ateşinden korkmaz bir hale getir!

*Yoksulluk ile övünenleri, can korkusundan kurtar! Şu dünyada görünen bütün  fanî güzellikleri, resimleri, nakışlan, onları yapanın uğruna feda et!

*Allah'ım lütuflarındaki, ihsanlarındaki bu sırları herkes anlamaz. Onları ancak  yoklukta mahvolan, varlıktan tamamıyla kurtulan kişiler anlar.

*Kaderin o kıvılcımlı belalar ateşinde, gönlün kırmızı altın gibi güldüğünü ren kişi çekinmeden, tiksinmeden canını feda eder.

*Sen kendin, asıl altın ve inci madenindensin. Artık dünyada kimyalara başvurarak bakırları altın haline getirerek zengin olmaya uğraşmak senin için ayıptır.

 

515. Bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. II, 1063)

• İstemediğimiz halde ayrılık atına eyer vurdun. Bir tatlı ömür gibi gitmek istiyorsun, ama bizi unutma, bizi hatırla!

• Yeryüzünde de, gökyüzünde de sana çok çok temiz dostlar, iyi dostlar bulunur, fakat eski dostla ettiğin ahdi, yemini unutma, hatırla!

• Sana karşı kusurlar etmiştim. Belki bu yüzden bana darıldın, kin gütmeye başladın! Fakat ey kin gütmeyen dost; beraber geçirdiğimiz geceleri unutma!

• Sen her gece yollarda ay değirmisini başına yastık edince, dizimizi yastık ettiğin geceleri unutma, hatırla!

• Senin sevdana kapılmıştım. Ferhat gibi ayrılık dağını delmeye uğraşmıştım. Ey yüzlerce Hüsrev, yüzlerce Şirin gibi nice güzeli kendine kul, köle eden güzel; beni hatırla!

• Bir deniz halini alan gözlerimin kıyısında, safran dalları ile, ağustos gülleri ile dopdolu bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!

• Ateşli dileklerim göklere yükselmede. Cebrail (a.s.) arşa çıkmış, arştan; "Amin, amin!" demede, bunu hatırla!

• Ey Tebrizli Şems! Senin yüzünü gördüğümden beri benim dinim aşktır. Benim dinim senin yüzünle avunur. Bunları unutma, hatırla!

 

516. Bu dünyada gördüğümüz bağlardan,
bahçelerden başka bağlar, bahçeler de vardır!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün,

(c. III, 1094)

*Sakî şarap kadehini bir kere daha doldur! Dünyada da ahirette de senin gibi sadık bir dost yoktur.

*Sen meclisimize geldin, yüzünü gösterdin de, aklı da fikri de aldın. Artık  can Mansuruna her taraf bir başka darağacı oldu.

*Can senin yüzünden deli divane oldu. Gönül de deniz halini aldı. Artık gönül  nasıl olur da başka bir sevgiliye döner bakar?

*Aşıklar meyhanesinde can, sakîlik etmektedir. Bu yüzdendir ki, aşıklar gibi  mest olmuş, kendinden geçmiş kişiler bulunmaz.

*Aşk yolunda yürür, yol alırsan bilirsin, anlarsın ki, bu dünyada gördüğümüz bu bağlardan, bu gül bahçelerinden başka bağlar, başka gül bahçeleri de vardır.

*Gönül ansızın beni aldı, o tanınmış aşk otağına götürdü. Ben, aşk otağındaki sultanın yüzünü görünce kendimden geçtim. Gonül de bir başka şekilde kendinden geçti.

*Dünyayı güzel eserlerle süsleyen eşsiz sanatkarın aşkı ile geçmeyen ömrü  sen ömür sayma, o kaybolup gitmiştir. Hakk yolunda hakîkate varmak sözle olmaz, inandığını yaşamakla olur.

"Hz.Mevlana bir beytinde aynı görüşü beyan buyurur:

"Aşksız geçen ömrü sen ömür sayma, onu hiç hesaba katma! Aşk ab-ı hayattır. Onu canla ve gönülle kabul et!" (Dîvan-ı Kebîr, c. III, nr. 1129)

• Hak yolunda yürüyen aşık ilahî sevgiyi gönlünde hissedince onun için baht da budur, devlet de budur, zevk de budur, yaşayış da budur. Onun için bu aşktan, bu sevdadan başka bir alış veriş, başka bir kar yoktur.

• Deniz aşk yüzünden coşar köpürür. Kuş bu yüzden öter. Onların hepsinin de dileği bu aşk tuzağına her an yeni bir avın düşmesidir.

• Allah dünyayı gizli bir hazine gibi meydana çıkarınca, sevdalarla dolu olan her baş, boş durmadı. Onu bulmak için dünyada bir başka şeyi meydana getirdi.

• Şu dünyada nerede olursa olsun, bir güzel varsa, o gece gündüz kararsızdır. Kendi güzelliğine bir alıcı arar durur.

• Nerede bir ay yüzlü, nerede bir misk kokulu varsa, kendine ağlayıp inleyen bir aşığı müşteri gibi beklemektedir.

• Şu anda şu nefeste ben, onun mestiyim. Başka bir gün şu ter ü taze perdeden sırlarla dolu başka gazeller söylerim.

 

517. Aşk; kıyısı, dibi olmayan büyük bir denizdir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1096)

• Eğer onun aşk sırrından haberin varsa, canını ver de sevgiliye öyle bak!

• Aşk kıyısı, dibi bulunmayan büyük bir denizdir. 0 denizin suyu baştan başa ateştir, dalgası da incidir.

• Onun incileri sırlardır. 0 sırların her biri de Hakk yolunda yürüyen yolcuyu manalar alemine götüren bir kılavuzdur.

• Dün gece mest olarak uyumuştum. Gece yarısı o ay yüzlü sevgili yanıma geldi.

• Ay ışığında sapsarı yüzümü gördü de acıdı ve sapsarı yüzümü gözyaşları ile ıslattı.

• Merhameti da bana vuslat şerbeti sundu. Bedenimde bulunan kılların her biri ayrı ayrı can buldu.

 

518. Hakk yolunda yürüyenlere, bu sebeplerden başka sebepler hazırlandı.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. III, 1104)

*Aşıklıkta bir başka kapı açıldı. Şimdi Yüsuf(a.s)'ın güzelliğinde bir başka parlaklık, bir başka güzellik var.

*Aşk yolunda gözü kapalı olmayan uyanık olanlara müjdeler olsun! Ben dün gece bambaşka bir rüya gördüm.

*Hakk yolunda yürüyenlere, şu sebeplerden başka sebepler hazırlandı. 

*Bulutlardan şarap yağmasa bile, yaşayış başka bir ab-ı hayat elde etti.

*Dostlar huylarını değiştirdiler, asabî, serkeş oldular da, Allah bize uysal başka dostlar ihsan etti.

*Aşıklara başka münbit bir ova, bir başka su dolabı verildi de, onlar aşk yeşilliklerini yeniden yeşerttiler.

*Eğer aşk senin adını kötüye çıkarırsa gam yeme, aşkın başka adları, başka sanları  da  var!

*Süfî; söz, harf bilmezse bilmesin! Aşk derdinî  anlatan başka bir bab, başka bir bölüm var!

 

519. Dünya onun yüzünden alt üst olmuştur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat

(c.III, 1110)

• Sevgilinin dudaklarından şekerin haberi var mı? Yüzünün nurundan günesin, ayın haberi var mı?

• Onun nefsine karşı gül bahçelerinde esip duran ilkbahar rüzgarı ne söz edebilir?

• Dünya onun yüzünden alt üst olmuş, ayrılık acısı ile perişan olmuş, aşığın bundan haberi olabilir mi?

• Mademki can onun aşk sırlarına mahrem değildir, onun halinden haberi olanların ne haberi olabilir? Çünkü sırları ancak can bilir!

• Nergis bahçeye mahmur mahmur bakar durur ama, çayırlardan, çimenlerden onun ne haberi vardır?

• Her kavim, her toplum, kendi aralarında mest olmuşlardır da; "Başka kavimlerin bizim mest oluşumuzdan ne haberleri var?" diye söylenir dururlar.

• "Nasılsın? Gönlün nasıldır?" diye sordu, ama şu ciğeri yaralanmışın gönlünden ne haberi olacak?

 

520. Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır!

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. III, 1116)

* Ey güzel varlık! Herkes kendi cinsi ile uzlaşmış, kendi cinsi ile kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatine layık birisini dost edinmiştir.

* Fakat gönlünde senin açtığın yara bulunan, hiç kimseyi seçmez. Senin avın olan nasıl olur da başkasına av olabilir?

* Mademki lütfun, ihsanın bizi bizden aldı, kendimizden geçtik, lütfunu esirgeme, bizi sensiz bırakma!

* Cins cins herkes, her şey kendi cinsi ile kaynaşır, herkes, her şey kendi cinsinden birisini seçer, alır.

* Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır. Su ile yağ, katran ile kar bir arada bulunabilir mi?

* Cinsinden olmayandan ayrılıp kendi cinsinden olana kavuşuncaya kadar, bululunduğu yerde susadıkça susar, susuzluğu arttıkça artar.

* Kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim seni bırakır başkası ile karar ederse;

* Kim senin yanında suratını ekşiterek, bulut gibi somurtarak oturur, başkasının yanında ilkbahar gibi gönlü açılır gülerse;

* 0 zaman anla ki; "Gayb alemindeki ay'dan benim nasibim yok, can şarabı, can kadehi ancak başımıza sersemlik veriyor." demek ister.

* 0 ney sesi, o mana şarabı hatırına gelmiyor mu ki, şeytanın elinden hoş bir halde üzüm şarabı içiyorsun?

* Ey zavallı sen şeytanın elinden yüzlerce kadeh şarap içiyorsun, ne fena hale düşeceğini yakında görürsün.

* Burada başın düşük, yüzün asık, halinden memnun değilsin. Fakat bil ki, burada bir de dağ gibi kapkara bir nefis ejderhası var!

* Kendi cinsin ile olunca süsen gibi dil kesilirsin, neşeli neşeli konuşursun. kendi cinsinden gayrısının yanında ise dilsiz olursun, hiç konuşmazsın. Kendi cinsinle olunca gül gibi açılırsın, kendi cinsinden gayrısı ile diken olursun.