๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:14:38



Konu Başlığı: Bedenimde başka bir can var
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:14:38
720. Benim bedenimde başka bir can var, canımda da başka bir can var.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, 

• Ey aşıklar, ey aşıklar, ben kadehi kaybettim de, kadehlerle verilmeyen, kadehlere sığmayan başka türlü bir şarap içtim.

• Ben "ledün" şarabından içmişim, mest olmuşum. Harabım, kendimde değilim. Sen git, polis komiserine beni çekiştir! îçtiğim şaraptan sana da, o polis komiserine de tattırmak istiyorum.

• Ey sadıklar padişahı! Benim gibi uysal bir kişi gördünüz mü? Ben senin diriliğinle diriyim, ölülüğünle ölüyüm. Güzellerle, gül yüzlülerle gül bahçesi  gibi açılırım, kış gibi soğuk münkirlere karşı da kış mevsimi gibi donar kalırım.

• Ey ekmek peşinde koşan zavallı! Allah aşkına bana dikkatle bak; ben mestim ve kendimden haberim yok! Fakat ben ne şarap küpünün etrafında dolaştım, ne de üzüm cibresi sıktım.

• Ben mestim, ama onun yüzünden mestim. Batmışım, ama onun ırmağına   batmışım, onun şekerine karışmışım. Onun gül bahçesinde "gülbeşeker" olmuşum.

• Şarap kadehine sarıldım, düşüncenin kanını döktüm, sevgilimle buluştum. Perdenin arkasında olduğum için sen beni göremiyorsun.

• Düşünceyi darağacına astım, çünkü düşünce ayrılık veriyor. Ben düşünceden hoşlanmıyorum. Ondan bezdim, usandım. Zaten ben hep akıl yüzünden, düşünce yüzünden perişan olurum.

• Benim bedenimde başka bir can var, canımda başka bir canan var. Benim  zamanımda da başka bir zaman vardır. Çünkü ben, benden kurtuldum. Ona kavuştum.

721. Yanağımı tırmalaması, gömleğimi yırtması için her nefeste bir güzelin yakasına yapışırım.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün 

(c. 111, 1397)

• Şu dünyada yaşayan insanlar, hep "ben" ve "biz" deyip duruyorlar. Şu yüzbinlerce ben ve biz içinde acaba ben nasıl bir benim? Insan kalabalığından gelen gürültüye kulak ver! Beni konuşturmamak için elini, ağzıma koyma!

• Çünkü ben, bende değilim, ben elden gittim. Yoluma kadehleri koyma! Eğer korsan, üstüne ayağımı basar, hepsini kırar geçiririm.

• Gönlüm her nefeste senin hayalinin rengine boyanır. Eğer siz sevinçliyseniz ben de sevinirim, mahzunsanız, ben de mahzun olurum.

• Acılık ederseniz ben de acı olurum. Lutuflarda, ihsanlarda bulunursanız, ben de lütuflarda ve ihsanlarda bulunurum. Ey güzel yüzlü sevgili; seninle her şey hoştur, güzeldir.

• Asıl olan sensin, ben kimim? Ben senin elinde bir aynayım. Sen her ne gösterirsen, ben oyum.

• Sen güzel endamınla, uzun boyunla çimenler arasındaki selvi ağacı gibisin. Ben gülün gölgesi oldum, gideyim de gülün yanında çadır kurayım.

• Sensiz bir gül koparırsam, o gül avucumda diken olur. Ben kendim baştanbaşa diken olsam, senin yanında gül olurum, yasemin olurum.

• Yanağımı tırmalaması, gömleğimi yırtması için, ben her nefeste bir güzelin yakasına yapışırım.

• Gönül ve din salahının lütfu gönlümde parladı. Zaten kuyumcu Salahaddin cihana bir gönül mumu olmuştur. Ben neyim? 0 mumun şamdanı!

 

722. Ben senin emrine kul olmuş bir zavallıyım.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Miifte'ilün, Müfte'ilün 

(c. III, 1393)

• Ben ölü idim, dirildim; ağlardım, güldüm. Aşkın devleti geldi, ben ebedî devlet oldum.

• Benim tok gözüm vardır, cesaretli canım vardır, arslan yüreği gibi bir yüreğim var. Ben parlak Zühre yıldızı oldum.

• Dedi ki: "Sen divane değilsin. Bu eve layık değilsin." Ben de gittim divane olup zinciriyle bağlandım.

• Dedi ki: "Sen sermest değilsin, git!" Ben de gittim sermest olup neşe ile doldum.

• Dedi ki: "Sen öldürülmemişsin, neşe ve müzik ilgin yok!" Can bağışlayan yüzüne karşı şehid oldum.

• Dedi ki: "Sen zeki bir kişisin, hayal ve şüphenin sarhoşusun." Ben hemen abdallaştım, hayal ve şüpheden sıyrıldım.

• Dedi ki: "Sen mum oldun, meclisin kıblesi oldun." Ben mum değilim!" dedim, yandım, yakıldım, duman oldum.

• Dedi ki: "Sen şeyhsin, önde gidenlerdensin, yol gösterensin." "Hayır! Ben şeyh değilim!" dedim. "Önde gidenlerden de değilim. Kimseye de yol gösterdiğim yok. Ben senin emrine kul olmuş bir zavallıyım." 

• Sen güneşin kaynağısın, ben söğüt ağacının gölgesi düşen yerim. Sen benim başucuma gelince, alçalır, erir, yok olur giderim.

• Gönlüm canın parıltısını buldu. Dünyanın nuruna nail oldu. Gönlüm yeni bir atlas buldu da bu hırkaya düşman kesildi.

* Hakk arifi "Ben her şeyden hikmet dersi aldım. Yedi kat göğün üstünde  parıldayan yıldız oldum." diye şükreder.

 

723. Ey insan! Bana yaklaş da seni bundan daha güzel bir hale getireyim, kamil insan yapayım.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün 

(c. 111, 1374)

• Ey aşıklar, ey aşıklar! Ben toprağı cevher haline getiririm. Ey çalgıcılar, ey çalgıcılar! Deflerinizi altın doldururum.

• Ey susuzlar, ey susuzlar! Ben bugün sakîlik ederim Bu çorak toprağı cennete çeviririm. Kevser ırmağı akıtırım.

• Ey kimsesizler, ey kimsesizler! Kurtuluş vakti geldi, ben çok dertler çekmiş çok belalara uğramış gam hastalarını padişah yaparım.

• Ey kimya, ey kimya! Sen bana bak! Çünkü ben yüzlerce kiliseyi mescid yaparım, yüzlerce darağacını minbere çeviririm.

• Ey kafirler, ey kafirler! Ben sizin kilitlerinizi açarım, çünkü ben mutlak hakîmim. Dilediğimi mü'min ederim, dilediğimi kafir.

• Sen bir damla meni idin, kan oldun, sonra çeşitli merhalelerden geçtin. Uzun boylu bir güzel insan haline geldin. Ey insan! Bana yaklaş da seni bundan daha güzel bir hale getireyim. Kamil bir insan haline getireyim.

• Ben gussayı, derdi neşe haline getiririm, yolunu şaşırmışları doğru yola götürürüm. Ben kurdu Yusuf yaparım, zehiri şeker haline sokarım.

• Ey gül bahçesi, ey gül bahçesi! Reyhanları, nilüferlere arkadaş ederim. Gel benim bahçeme de benden gül al!

 

724. Ben ucu bucağı bulunmayan bir deryanın damlasıyım. Damla damla o deryaya gidiyorum.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c.IV, 1667)

• Ben vuslattan ayrılığa nasıl giderim? Bağlık bahçelik yerleri bırakır da dikenlerle dolu çöllere nasıl düşerim?

• Hiç ben kendim isteyerek gider miyim? Beni o çekiyor, o sürüklüyor.

• Bağı bahçeyi bırakıp gittiğim için, nergisin gözü şaşırdı. Bana şaşkın şaşkın bakıyor.

• Ben canımı gül bahçesinde bıraktım. Cansız gidiyorum. Akıl da durumu gördü, şaşırdı. Parmağını dişlemeye başladı.

• Gizli, görünmez bir el yakama yapışmış, beni çekip sürüklüyor. Ben de ona uymuşum, gidiyorum.

• Böylece kendisi görünmeyen, fakat çekişi meydanda olan el, kimin elidir? Kimin eli ki, ben onun çekişi ile hem açık, hem de gizli gitmedeyim?

• Anladım ki, el önce beni derlemiş, toplamıştı. Şimdi de perişan bir halde gidiyorum.

• Ben böyle şaşılacak bir eli seyre daldım da kendimi kaybettim. Elden çıktım, hayran oldum, şaşkın şaşkın gidiyorum.

• Ben aslında ucu bucağı bulunmayan bir deryanın katresiyim, damlasıyım. Damla damla o denize doğru gitmedeyim.

• Ben manalar madeninin arpa büyüklüğünde bir zerresiyim. 0 madene doğru gidiyorum.

• Bu söz bitmez, tükenmez. Fakat ben o başlangıçtan geldim, ona doğru gidiyorum.

 

725. Yarattığın bütün varlıklar, hepimiz senin sofranda karnımızı doyuruyoruz.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV, 1673)

• Sevgilim, ben bu gece senin misafırinim. Yalnız gece mi misafir olacağım? Ben gece gündüz seninim.

• Yarattığın bütün varlıklar, hepimiz, nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim, Sen'in kasenin başındayız, Sen'in sofrandayız.

• Bizler, bütün varlıklar, Sen'in san'atkar elinden çıkan resimleriz. Çünkü herşeyi Sen yarattın. Bizler Sen'in çeşitli nimetlerinle yetiştik, bu hale geldik. Sen'in ekmeğinle beslendik.

• "Nerede olursanız olun, o tarafa dönün!-" ayetine uyarak gönül şişesi ile ben de Sen'in perini çağırıyorum.

"Bakara Suresi, 2/150. iktibas var."

• Her zaman beynimize bir resim yaparsın, bizi bir hayale düşürürsün. Sanki biz Sen'in adının, Sen'in yazının yazıldığı bir sahifeyiz.

• Hz. Musa gibi biz de dadıdan pek az süt emiyoruz. Çünkü biz Sen'in siütünle mest olmuşuz.

• Ey aşk! Sen bize arka oluyor, bizden yana çıkıyorsun. Çünkü bizim yüzümüz, Sen'in bağından, Sen'in bahçenden gülümsemededir.

 

726. Öyle bir haldeyim ki, yokluğa da dayanamıyorum, varlığa da!

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat 

(c. IV,1676)

 

• Ey cana canlar katan, dayanamadım, gittim. Kızıp gittim ama, sensiz yaşamaya da dayanamıyorum.

• Ayrılığa alışayım dedim, fakat doğrusunu söyleyeyim, ayrılığa dayanamıyorum.

• Bir saman çöpü, kehribarın çekişine nasıl dayanır? Ben bir saman çöpüyüm, kehribara karşı koyamıyorum, dayanamıyorum.

• Her cefa çeken, vefa ümidine kapılır, vefa gününü bekler. Bense öyle cefa çeken bir aşığım ki, sevgilimin cefası bana çok tatlı gelir de vefa beklemem, vefa gelirse vefaya dayanamam.

• Yumuşak yumuşak; "Yine geldin." der. Ona derim ki: "Ey canan, sana dayanamıyorum."

• Başıma vuruyordu da: "Sen buna layıksın." diyordu. Layık değilim, layık değilim, dayanamıyorum.

• Ölümü de denedim, yaşamayı da denedim. Öyle bir haldeyim ki yokluğa da dayanamıyorum, varlığa da!

• Ey mutrip! Allah aşkına, sen çalgınla şu perdeyi çal: "Allah'ım, Allah'ım, ayrılığa dayanamıyorum."

 

727. Aşk aynasının yüzünü benlik ve varlık nefesi ile bulandırmayalım.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. IV, 1649)


• Dünyaya ait bağlarımızı koparmamız, herkese yabancı kalmamız ve senin zincirinle bağlanıp deli divane olmamızm vakti geldi.

• Can feda edelim, artık böyle bir canın ayıbını çekmeyelim. Varlık ve benlik evini yakalım da ateş gibi meyhaneye koşalım.

• Coşup köpürmedikçe, şu dünya küpünden dışarı çıkamayız. Küpün içinde mahpus kaldıkça, coşup küpten dışarı çıkmadıkça, nasıl olur da biz o sürahinin, o kadehin dudaklarını öperiz?

• Doğru sözü deliden duy, varlığımızdan ölmedikçe, sakın bizim erkek olduğumuzu, insan olduğumuzu sanma!

• Şu yokluk yolunda, tohum gibi yerlere dökülüp saçılırsak, bağda, bahçede ağaç gibi topraktan baş kaldırıp boy atar, kol kanat açarız.

• Biz taş gibi sert isek de, senin mühürün uğruna yumuşar, mum oluruz. Mum olunca da senin güzelliğinin nuruna pervane kesiliriz.

• Aşk aynasının yüzünü, varlık, benlik nefesi ile bulandırmayalım, kirletmeyelim. Mademki gönlümüz bir harabeye döndü, hiç olmazsa biz gizli defineye mahrem olalım.

• Gönül masalı gibi elsiz, ayaksız kalalım da, aşıkların gönüllerinde masal gibi yer edinelim, konaklarda konaklayalım.

• Mustafa (s.a.v.) gönlümüzü yol etmez, gönlümüzde olmaz, gözlümüze dayanmazsa, bu ayrılıktan feryat etsek, ağlasak, inlesek, Hannane direğine  dönsek yeridir.

 

728. Bu manevî zevkler bana gayb aleminden geliyor.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, 

(c. IV, 1635)

• Zaman zaman gönül yolundan senin hayalinin habercisi geliyor, bana güzelliğinden yeni yeni nurlar, parıltılar getiriyor.

• Allah'ım bu manevî zevk ve neşe kokusu cennetten mi geliyor? Yahut bu hoş rüzgar buluşma gününden mi esip geliyor?

• Yahut bu rüzgar doğrudan doğruya aşktan mı geliyor? Duyduğum manevî zevkten, neşeden aklım fikrim şaşırdı, kaldı. Yoksa bana sunulan bu zevk kadehi onun güzelliğinin büyüklüğünün şarabıyla dolu bir kadeh midir?

• Yahut aşktan uçup gelen bir doğan kuşu mudur? Yahut onun kanatları ile uçup gelen güvercin yavruları mıdır?

• Anlıyorum ki, gönlümde uyanan, baş kaldıran bu manevî duygular, bu hoş  zevkler bana gayb aleminden geliyorlar. Bütün bu manevî yardımlar bana, ona bağışladığı manevî halin tadından geliyor.

 

729. Hepimiz puta benzer şekillere, kalıplara bürünmüşüz, bedenlere hapsolmuşuz.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilfitiin, Fe'ilün 

(c. IV,1652)

* Ne yazık ki gece geldi. Artık birbirimizden ayrılalım, meclis bitti. Bizse hala susuzuz, başımızda mahmurluk var.

• Bu uzun gün geçti gitti, Duygularımızın kapısı dünyaya karşı kapandı da, yücelere, ötelere doğru açıldı. Biz gün başladığı zaman bile mahmurduk, gecemizi sorma, gecemiz gündüzümüzden daha beter.

• Içimizde, gönlümüzde sanki gökyüzü gibi susuzluk hastalığına tutulmuş kanmaz bir susuzluk var. İki üç gün için hayvanlıktan kurtulmuş, insan şekline bürünmüşüz.

• İlahi duygularla beslenen gönül midemiz, bizi bırakmış gitmiş, yerine öküz midesi gelmiş, yerleşmiş. Yoksa biz ölümsüzlük yaylasında öküz açlığına mı tutulmuşuz?

• Kardeşim, Allah'ın nazarında ne sabah vardır, ne de akşam! Bir başka anlatılamaz bir şey var ki, biz işte o başka şeye uymuşuz, gidiyoruz.

• Dünya zindanı güzellerle, güzel resimlerle, nakışlarla doludur. Hepimiz de puta benzer şekillere, kalıplara bürünmüşüz, bedenlere hapsolmuşuz.

• Sen şu görünen suretleri, bedenleri birer testi farzet! Testi gibi gör! Hayaller düşüncelerde, o testilerde bulunan zehirli şerbettir. Hepimiz her an testi gibi zehirli düşünce şerbeti ile dolar, boşalırız.

• Bazen neşe ile, çalgı ile raks doluyoruz. Bazen kederlerle, kavga ve gürültülerle doluyoruz. Bazen hiçbir şeye aldırış ettiğimiz yok! Bazen da fayda ve zarar kaydına düşüyoruz.

• Şerbet testinin içinde elbette kendi kendine olmaz. Şerbet başka yerden gelir, testiye konur. Bizim de tıpkı testi gibi şerbetin nereden geldiğinden haberimiz yok!

• Göz görmeyi, bakışı, görüşü vereni bilmez. Kendini bile göremez. Neden göz, görüşü vereni bilmez? Biz, bize görüşü verene dalmışız, onda gark olmuşuz. 0 yüzden gözlerimiz perde içinde kalmıştır.

"Aziz Hüdayi hazretleri:

"Zuhuru perde olmuştur zuhura
Gözü olan delil ister mi nura?" diye buyurmuş.

• Bir şeyden çok uzakta olan, o şeyi görmez. Bizse ona çok yakın olduğumuzdan ötürüdür ki onu göremiyoruz.

"Kaf Süresi, 50/16. ayetinin meali şöyle: "Biz ona şah damarından daha yakınız."

• Bazen cansızlara karışıyoruz, buz gibi donuyoruz. Bazen da şeker gibi o sütün içinde eriyoruz.

• Gerçi gönül görünüşte sevgili ile buluşmamış, bu yüzden de ciğerinde su yok, ama dostun cömertliği ile, keremi ile biz, su ve ciğer gibi ona bitişik bir haldeyiz.

• Ezel mühendisi, can için gizli bir ev yaptı. Biz o evin içinde mühendisle beraber oturmuşuz, evin hesaplarını yapıp duruyoruz.

• Arkasında asla sonbahar olmayan ilkbahar yüzünden hepimiz de selviler ağaçlar gibi yeşermişiz, boy atmadayız, büyümedeyiz.

• Can gündüze benzer, bedenimiz ise gecedir. Biz ikisinin ortasındayız. gündüzle gece yüzünden seher vaktine dönmüşüz.

 

730. Ey seçilmiş dost, ben seni nasıl buldum?

Fa'ilatün, Failatün, Fa'ilat ,     

(c. IV.1660)


* Ey seçilmiş dost, ben seni nasıl buldum? Ey gönül, ey sevgili, ben seni nasıl buldum?

* Her zaman bizim işimizden kaçardın, iş arasında ben seni nasıl oldu da budum?

* Kaç defa vaad ettin, söz verdin, sözünde durmadın. Ey güzel varlık! Bu defa nasıl oldu da seni buldum?

* Yabancıların zahmetini ne zamana kadar çekeceğim? Yabancilar yokken nasıl oldu da seni buldum?

* Ey aşıkların perdelerini yırtan, perdeyi kaldır da ben seni nasıl bulduğumu göreyim!

* Ey yüzünün güzelliği karşısında gül bahçelerinin utandıkları güzel! Güller içinde, gül bahçeleri içinde seni nasıl buldum?

* Ey gönül! Kötü göz az değildir, nazar değer. Bu sebeple "Seni nasıl buldum?" sözünü çok söyleme!

* Ey padişahların bile rüyalarında göremedikleri güzel varlık! Şaşılacak şey şu ki: Ben uyanıkken nasıl oldu da seni buldum?