๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 10:44:27



Konu Başlığı: Bazen felek gibi dönerim
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 10:44:27
840. Bazen felek gibi dönerim, bazen melek gibi uçarım.

Mefülü, Mefa'îlü, Fe'ulün 

(c. III, 1549)

• Bazen felek gibi dönerim, bazen melek gibi uçarım.

• Dönüşüm de, oynayışım da Hakk içindir. Ben onunum, onunla ortak olmuş değilim ama..

• 0 güzellik madeni beni gördü, satın aldı. Ben de o yüzden böyle sevimliyim.

• Can ormanında gerçekten de bir iman arslanı var. Benim şüphe dağarcığımı muhakkak o yırttı.

• Padişahım, hükme razı olanı bir gün kadı (=hakim) yapar.

841. Herkesi mest edelim, kararsız hale getirelim.

Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat 

(c. IV, 1764)

• Bahar bülbülü gibi feryada başlayalım da, bu feryadlarla bülbülleri avlayalım.

• Sevgilinin işi nazlanmak, bizim işimiz de yalvarmak, yakarmak. Bu durumda feryad etmeyelim de ne yapalım?

• Sonra mest olarak çarşıyı, pazarı dolaşalım. Herkesi mest edelim, kararsız   hale getirelim. 

• Parayı, pulu güzel sevgiliyle beraber yiyelim, o mahmur gözlere hizmet  edelim.

• Sevgiliyle sürdüğümüz sefayı, ettiğimiz  zevki Allah'tan başka kimse bilmez.

 

842. Biz dünyaya, güneş gibi, herkese can vermeye gelmişiz.

Fe'ilatün, Mefa'ilün,Fe'ilat

 (c. IV, 1762)

• Biz dünyaya güneş gibi, herkese can vermeye ve böylece herkese yararlı bir işte bulunmaya gelmişiz.

• Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olalım. Onların gamlarını paylaşalırn. Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayak altında ezilenleri gül bahçesi haline getirelim. Biz, dünyaya bunun için gelmişiz.

• Biz altın gibi bir kaç kişinin öz malı değiliz. Biz deniz gibiyiz, maden gibiyiz, bir herkesin malıyız.

• Şu alemin bedenine, canın ne olduğunu gösterelim. Gaflet içinde kalan, Hakk'ın san'atını, yaratma gücünü göremeyen gözleri aydınlatalım. Biz dünyaya bunun için gelmişiz.

• Biz, yeryüzü gibi yağma yurdu değiliz. Gökyüzü gibi eminiz, hoşuz.

• Kendine gel, sus; biz bunlardan da üstünüz. Biz, söze, dile sığmayız. Bizde paha biçilmez bir hazine gizlenmiştir.

 

843. Aşk, bana yücelere çıkmam, ötelere gitmem için
göklerin damına dayanmış bir merdiven oldu.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, 

(c. IV,1776)

• Ben doğduğum günden beri. gönlü de, canı da senin gözünle gören, gönlü de, canı da sana veren ihlas, samimi bir kulum.

• Gelin ey aşıklar gelin, birbirinizden uzak durmayın, buluşmaya, kavuşmaya alışın! Dolunay doğdu, sevgi geldi, nîmetler bağışlandı.

• Sana gönül veren kaybolmaz. Ben, adı sanı ne yapayım? Mademki ben, bu hazineye düştüm. Gümüş, para, benim ne işime yarar?

• Aşk parladı, alevlendi, sırrın üstünü örttü. Onun parıltısıyla dolunay bile görünmez oldu. Gönül de baş eğdi, aşka teslim oldu.

• Neşem de sensin, bayramım da sensin. Ben, ne kadar tali'liyim, ne kadar mes'udum. Gönlümü de sana verdim. Allah'a yemin ederim ki, ben iyi yaratılışlı bir aşığım.

• Ne yırtarım, ne dikerim, ne yaparım, ne yakarım. Ne gecenin, ne de gündüzün esiriyim. Ne de elim daralmış, kesada uğramışım.

• İman güneşi doğdu, etrafı aydınlattı, ruha ulaştı. Nefsin karanlıkları dağıldı. Küfrün kalesi yıkıldı, yerle bir oldu.

• Zahidin de, ibadet edenin de yolu, isteksiz olmak, dünyaya ait dileklerden vazgeçmektir. Söyle bakalım, ben neyi bırakayım? Kimden vazgeçeyim? Benim bütün dileğim ve isteğim hep sensin.

• Ey aşk, benim bütün varlığım sensin. Rükuum da sanadır, secdem de! Nekesliğim de cömertliğim de senin içindir. Zaman seninle düzene girmiştir.

• Şeytan bana musallat olduğu, beni kaptığı zamanlarda hep seni anarak kurtuluyor ve seviniyordum. Şimdi sen, beni, benden öyle kaptın ki, hatırımdan anmak duygusu bile gitti.

• Zaman düşmanlarımla anlaştı. Onlarla dost oldu. Ayrılık yüreğimi yaraladı. Uyku beni rahatsız etti, gözümden kaçtı gitti. Benim saadetimi, mutluluğumu uyuttu.

• Dolunayın söndüğünü, yıldızların karardığını, denizin coşup kabardığını, geminin dalgalar arasında sıkıştığını görüyorum.

• Senin denizine gelince ab-ı hayat olurum. Fakat kıyıya düşersem, taş kesilirim, cansız kaya olurum.

• Rabbim bana doğru yolu buldurdu. Aşka sımsıkı sarıldım. Aşk bana acıdıda derman etmek için ayağa kalktı. Beni iyileştirmeye çalıştı.

• Aşk evime geldi. Elinde bir şarap kadehi var. 0 bana, yücelere çıkmam, ötelere gitmem için göklerin damına dayanmış bir merdiven oldu.

• Seninle düzene girince bayram gibiyim. Seninle yatınca öd ağacı olurum. senin yüzünden ağlarım, senin yüzünden gülerim. Senin yüzünden gamlara batarım, senin yüzünden neşelenirim.

* Seninle dirilirim, seninle ölürüm. Her şeyi seninle elde ederim. Seninle kaybederim, seninle susarım, gönlüm seninle konuşur.

 

844. Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan kişinin toprak başına olsun.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün 

(c. IV,1734)

• Sema' nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata kavuşur.

• Bu haberler rüzgarıyla, akıl ağacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılışla beden, darlıktan kurtulur, genişler, huzura kavuşur.

• Bedende tuhaf, görülmemiş bir tatlılık başlar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damağa hoş, manevî zevkler gelir.

• Dikkatle bak da gör, şu anda sema' edenlerin ayakları altında binlerce gam akrebi ezilmede, kırılıp ölmede. Binlerce ferahlık ve neşe hali aramızda kadehsiz dolaşmada, bize mana şarabı sunmadadır.

• Her taraftan bir Yakub, kararsız bir halde, neşeyle kalkar, sıçrar. Çünkü, burnuna Yusufun gömleğinin kokusu gelmededir.

• Canımız da; "Ona ruhumdan ruh üfürülmüştür" sırrıyla dirilmiştir. Bu ruh üfürülüşünü, yemeye, içmeye benzetmek doğru değildir. Çünkü, bunun bedenle ilgisi yoktur.

• Mademki bütün yaratılmış varlıklar, surun üfürülmesiyle haşr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de "ney"in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!

• Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da aşağı olan kişinin toprak başına olsun! Çünkü o, gerçek bir insan değildir. Gezip dolaşan bir ölüdür.

• Sema'ın kadehsiz verilen bu helal şarabını içen beden, bu şarapla mest olan gönül, ayrılık ateşinde kavrulur, pişer, tam olgunlaşır.

• Gayb aleminin güzelliği, söze sığmaz, anlatılamaz, övülemez. Onu görebilmek için ödünç olarak binlerce göz al, binlerce göz!

• Senin içinde öyle parlak bir ay vardır ki, gökyüzündeki güneş bile ona;  "Ben sana kulum, köleyim" diye seslenip duruyor.

 

845. Gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de,
 gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.

Mef'ülü, Fa'ilatu, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. IV, 1706)

• Kalk, şarabı sürahiyle, testiyle içelim! Bu meclis, padişahlar padişahının meclisidir. Hiç bu mecliste şarap içilmez olur mu?

• Padişah bir denizdir. Şarap da pek lezzetlidir ve içe sinen bir şaraptır. 0 la'l renkli şarabı sun da, bizim özümüzü, bizde bulunan inciyi gör!

• Güneş, yeryüzüne bir kadeh nur serpti. 0 nur kadehinden serpilen damlalardan içelim! Biz de zerreler gibi mest olarak güneşin nuru içinde yücelere çıkalım.

• Batmayan, zevalı olmayan güneş, mademki bize şarap sundu, biz de gururumuzdan, gökte dolaşan ve zamanı gelince batmayan güneşin kadehine artık bakmayız.

• Akıllan yakıp yandıran, gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de, gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.

• Sıçra da, kandil konan yerde, parıl parıl parlayan nurla bizi aydınlat, nurlandır! Biz zaten onun nuruyla parlayıp duruyoruz.

"Bu beyitte, Kur'an-ı Mübîn'in 24. Nur Süresi'nin 35. ayetine var."

• Sunduğun şarabın tesirinden beden bir tandır gibi pek ısındı ve soğudu. Sen, bizi odun gibi o tandırda yak ki, hep yanıp yakılalım, soğumayalım.

• Can, gökyüzü fanusu gibi ateşlerle doludur. 0 bizi ateşinde yakarak bakır mıyız; kalp mıyız; yoksa halis altın mıyız, bunu denemek istiyor.

• Güzel, güzel gel de, meclise güzelliğini getir! Biz herkesle hoşuz ama, seninle pek hoşuz.

• Ey çalgıcı, o taze nağmeyi bir kere daha söyle! Söyle de seyret ki, sen tazesin, latîfsin ama, biz senden daha tazeyiz, daha latîfiz.

 

846. Aşk, beni kendisine kul edindi de yüzlerce hürriyete kavuşturdu.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. IV,1735)


• Ayrılık, kulağıma acı bir haber ulaştırdı. "Tatlı uyku aşıklara haramdır" dedi.

• Aşktan yarım bir selama nail olan kişi için artık, uyku da, yeme içme de yoktur, ölmüştür.

• Sen bana bak da beni seyret! Aşk canımı gönlümü kendisine kul, köle edindi de beni binlerce hürriyete kavuşturdu.

• Aşk belden aşağı duygulara düşkün olanlar için bir gösterişten, şehvetten ibarettir. Ama ruhen temiz olan kişilerce aşk, kadîm ve pek büyük bir nurdur.

• Gönlüm yaralanınca gidip tövbe etmek ister. Sen, bana da, tövbe ettin ise kendine de gül! Hangi şeye, neye tövbe ediyorsun? Tövbe nerede?

• Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. 0 öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır.

 

 
847. Bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz.Hepimiz aynı yaşayışın,
 aynı yolun yolcularıyız.

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulün 

(c. IV,1702)

• Geliniz, hepimiz toplanalım! Ey sakî, sen de durmadan şarap ver! Bir an  için olsun gölge varlıklarımızı ortadan kaldıralım, ayrılıktan kurtulalım, hep bir  olalım!

• Kendimizi görmeyelim, kendimizden vazgeçerek vahdet denizinde suyla aynı renge girelim! Zaten hepimiz, bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz. Bütün yaratıklar, hepimiz aynı yaşayışın, aynı yolun yolcularıyız.-

"Şeyh Sa'dî de "İnsanlar bir bedenin uzuvlan gibidir" diye yazmıştı.

• Bütün varlıklar, hepimiz onun aşığıyız. Aşkın tabiatı gereği, bizler hem gizliyiz, hem meydandayız. Aşk şehrinde gizliyiz. Fakat aşkın üzerimizdeki tesiriyle, aşk mahallesinde apaçık meydandayız.

• Benlikten kurtulur da kendimizi manen ölü görürsek huzura kavuşuruz. Beden mezarlığında rahatça uyuruz. Benliğe kapılınca, kendimizi diri görünce, şikayete başlarız, feryad ederiz, yüzümüzü yırtarız.

• Gönül aynamıza akseden her suret, her şekil, hiç bir şeye bağlı değilmiş gibi görünmededir. Çünkü, biz kendimiz aslında ondan başka hiç bir şeye bağlı değiliz.

• Bir sürü balıklar gibi suda yüzüp duruyoruz. Fakat sudan haberimiz yok. Bitmez, tükenmez arzular peşinde koşan, hevesten hevese düşen şu toprak bedeni, yeryüzünün suratına atalım.

 

848. Bir ömür boyunca senin sofrandayım, senin nimetlerinle besleniyorum.

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'ilü, Fa'ilat   

(c. IV,1708 )

• Ey benim iki kulağımı tutup çeken azîz varlık, sen benim parlak gözümsün. Niçin beni bahçeye götürmek istiyorsun? Benim bağım da sensin, gül bahçem de sensin!

• Bir ömür boyunca senin sofrandayım. Senin nimetlerinle besleniyorum. Senin lütuf bayrağının altındayım.

• "Ey dost, gördüğüm rüya mıdır, hayal midir?" diye o gözümü ovuyorum. Seni gören, sana seslenen, acaba ben miyim? Bu gördüğüme bir türlü inanamıyorum.

• Evet benim, fakat benliğimi bırakmışım, varlığımdan sıyrılmışım, hilal gibi senin dolunayına karşı pek ince, sönük görünmedeyim.

• Cefa tırnağı, istek damarımı kaşırsa, o tırnağın zahmetiyle çeng gibi güzel sesler çıkarırım.

• Fakat sen de anladın ki, bir tek damarım bile yok, atan, oynayan bir istek damarım varsa, onu kökünden kesip atarım.

• Bana, "Ne işle uğraşıyorsun?" diye sordun. Yok olanın işi de olmaz. Fakat ben yok değilsem, yok olmasam, neden yokluk yurdum olmuş?

• Sen kıyamet günü çalınan Sür'sun! Bense bir ölüyüm. Sen ilkbaharın canısın, bense selviyim, süsenim.

• Sen söyle, ben yarım söyledim, tam söyleyemedim. Sen aklın da aklına akılsın. Bense pek akılsızım.

• Ben bir resim yaptım, ona can vermek senin işin, çünkü sen, canın da canına cansın! Bense, beden peşinde koşan, beden isteyen bir zavallıyım.

 

849. Senden nerelere kaçabilirim?

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün, 

(c. IV,1698 )

• Ey tövbemi bozan; senden nasıl kurtulayım, nereye kaçayım? Ey gönlümde yer edinen, senden nereye gideyim, nereye kaçayım?

• Ey iki gözümün nuru; sensiz ben, nasıl görebilirim? Ey boynumu bağlayan, beni esir eden; senden nereye kaçayım?

• Ey yüzünün nuruyla, altı yönü de ayna gibi parlatan güzel, ey kutlu yüzlü varlık; ben senden nereye kaçayım?

• Gönlüm senin hastan olmuş. Can da seninle varlığa kavuşmuş, seninle gelişmiş. Şimdi de seninle bitkin bir hale gelmiş, ben senden nerelere kaçayım?

• Gözlerimi kapasam da, bakmasam; sen yine gönlümdesin, oraya yerleşmişsin, oradan bir türlü gitmezsin. Senden kurtulmak için nasıl kaçabilirim ki ; nereye gitsem, sen gönlümde olduğun için benimle berabersin.

 

850. Kendimizi daima sana hayran kalmış bir hale getirelim, şaşırıp kalalım.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün

 (c. IV, 1731)

• Yeryüzünü, gökyüzünü selamla doldursak, senin köpeklerinin gezip dolaştıkları yerlere ham gümüş döşesek;

• Her seher vakti, senden uçup gelen devlet kuşuna, gönülden, gözden tuzaklar kursak;

• Her yol başına, binlerce tertemiz gönlü koysak, her birinin eline gönül kanıyla yazılmış özlem mektupları versek, sana haber yollasak;

• Noksan sıfatlardan arınmış tertemiz canına yemin ederim ki, bütün bunları yaptıktan sonra da, bu yaptıklarımızı hiçe sayarak; "Daha ne yapalım?" diye   her tarafa bakar dururuz.

• Sonunda şu karara vardık ki, kendimizi daima, sana hayran kalmış bir hale getirelim. Şaşırıp kalalım. Bizi görenler de bizim halimize şaşırıp kalsınlar.

• Şaşırıp kalanlardan bize şarap sunulduğu zaman da, bir sırça yurdu olan gönül evinde, biz de onlara yüz binlerce hayranlık kadehi hazırlayalım.

• 0 hayranlık şarabıyla canın özü coşunca dünyanın dört bucağım iki adımda geçer, gideriz.