> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Divanı Kebir > Aşk uğrunda çektiğim dertler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşk uğrunda çektiğim dertler  (Okunma Sayısı 1602 defa)
22 Ekim 2010, 17:52:30
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 22 Ekim 2010, 17:52:30 »



531. Aşk uğrunda çektiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. III, 1138 )


• Ben şu ana kadar sevgiliden ne dertler çektim, ne cefalar gördüm, ne acılara, ne ıstıraplara katlandım. Onun yüzünden çok belalara uğradım. Sonunda çekdiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar. Oradan ayrılmaz oldular, orayı vatan edindiler.

• Binlerce ateş, binlerce ah, duman, binlerce gam; bunların adı aşk! Binlerce dert, binlerce cefa; bunların adı da sevgili!

"Hz. Mevlana'nın çok tesiri altında kalan Şeyh Galip merhum bir şiirinde:

"Dert ve mihnettir beladır, adı aşk,
  Bir marazdır ibtiladır, adı aşk,
 Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücud,
 Hiçtir, yoktur, bekadır adı aşk"       diye aşkı hoş bir şekilde anlatmışlır.

• Kim kendi canına düşmansa, kendi canına susamışsa, buyursun; işte can verme meydanı burada! Ağlayıp inleyenleri, aşktan şikayetçi olanları, feryad edenleri öldürme zamanı geldi. Haydi buraya geliniz!

• Sevgilim yalvarırım sana, bana bak! 0 güzel bakışın nice yüzlerce cana deger. Ben sevgilinin beni öldürmesinden ne kaçıyorum, ne de korkuyorum.

• Öd ağacı gibi, mum gibi aşığını yakıp yandırmadıktan sonra aşkın ne değeri kalır? Yanmadıkça öd ağacı ile kuru dikenin ne farkı vardır?

• Arslan yüzlerce naz ettikten, sağda solda oyalandıktan sonra avını avlar. Ona av olma hevesi ile avlar, katar katar koşuşup durulur.

• Kanlar içinde can veren av; "Allah için olsun beni bir kere daha öldür!" diye ağlar durur.

• Aşk uğrunda can verenin, ölenin iki gözü, diri olan kişiye bakar da; "Ey akıllara dalmış, buz gibi dona kalmış zavallı! Gel aptalca kulağını kaşıyıp durma, ölümde hayat vardır!" der.

 

532. Biz günde beş vakitte, beş kere gayb aleminden gizlice ibadete çağrılmaktayız.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. III, 1140)

• Bir kere daha seher rüzgarı gibi eserek geldin, bir kere daha güneş gibi nurlar saçarak geldin.

• Şiddetli soğukların hüküm sürdüğü kış mevsimine rağmen Temmuz güneşi gibi gül bahçelerine sevinç uğultuları, neşeler saçmaya geldin.

• Binlerce üveyik kuşu; "Ku ku ku" (=Nerede, nerede, nerede?) diye bizi aramada. Binlerce bülbül, binlerce dudu bize doğru uçmadalar.

• Balıklar bizim haberimizi aldılar da denizi coşturdular, deniz mest oldu, kabına sığamaz oldu. Binlerce dalgalar kabardı, köpürdü, feryad ederek başlarını kıyılardaki kayalara çarpmaya başladı.

• Bıze can kulağı gönül kulağı veren, akıl fikir bağışlayan Allah'a yemin ederimı ki, dünyada bir tek ayık, bir tek akıllı bırakmayacağız.

• Mustafa (s.a.v.) hakkı için, o mübarek zatın dört üstün dostu hakkı için, haber veriyorum: Gizliden gizliye gayb aleminden biz günde beş vakitte beş ibadete çağrılmaktayız.

 

533. Senin aşkının şarabından içtik, mest olduk.

Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü,, Fa'ilat                           

(c. III, 1120)


* Mestiz, kendimizde değiliz, sen ise perde arkasına girmişsin, bizden gizlenmişsin. Ey ay yüzlü güzelim! Bundan fazla bulut altında kalma!

• Kuşluk vakti senin yüzünden bir güneş doğdu, onun parlaklığını, güzelliğini tam görmek için damlara çıktık.

* Aşkının şarabından içtik, mest olduk. Güzellik güneşinin nuru başımızda parladı da, başımız elden gitti.

* Ey ruh aşıklarının gönül hevasına uyan çalgıcı! "Ten, tene nen ten" diye daha hoş, daha güzel bir can nağmesi çal!

* Çal da canlar ten hırkasından çıksınlar, herşeyden haberi olan can da hırka gibi kendinden geçsin!

* Saf şarabı sun, beden çer çöpünü yücelt de talihle kucaklaşalım, göğüs,öğüse gelelim! 

* Gözler, perdelerin arkasında ne varsa onları görsün; görsün de evden barkdan, maldan mülkten kurtulsun!

 

534. 0 şarabı sun ki, kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlardan çıkarır.

Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat 

(c.III, 1160)

• Ey ay gibi yedi kat göğün tanıdığı güzel! Nurunu göster, bizden gizleme!

• Biz aşıklarınız, seni görmek sevdasına kapıldık da çok uzun bir yoldan geldik.

• Ey gönlünde, canının içinde yüzbinlerce cennet, yüzbinlerce huri, yüzbinlerce köşkün bulunduğu sevgili!

• Damdan başını eğ de, hasta aşıklarına bir hoşça bak!

• Ey süfîlerin sakîsi! Üzümden yapılmamış olan, küplerde bulunmayan o mana şarabından bize sun!

• 0 şarabı sun ki, coşkunluğunun kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlarından çıkarır.

 

535. Sen aşkı kimseye sorma, aşka sor.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1097)

• Akıl aşk yoluna düşenlerin yolunu keser. Ey oğul; yol apaçık görünüyor. Akıl bağım çöz kopar!

• Aslında akıl bağdır. Duygu insanı yanıltan bir his, hayvanî ruh da bu gerçeğı bizden gizleyen bir perdedir. Hakîkatin, gerçek aşkın yolu, bu üçünden de gizlidir ey oğul!

• Akıldan, duygudan, hayvanî ruhun etkisinden kurtulunca; gerçek inanca Bu da senden umulur ey oğul!

• Kendinden, kendi benliğinden geçmeyen bir aşık, aşık değildir! Ey oğul! Şunu iyi bil ki: Dertsiz aşk bir masaldır!

• Aşk, ızdıraptan, dertten korkan nazlı, nazenin kişilerin harcı değildir. Ey oğul! Aşk, nefsine hakim olan yiğitlerin, pehlivanların işidir.

• Sen aşkı kimseye sorma, ancak aşka sor! Ey oğul! Aşk, inciler yağdıran bir buluttur.

• Aslında, aşkın benim tercümanlığıma, benim anlatmama ihtiyacı yoktur! Ey oğul; aşk kendi kendinin tercümanıdır.

• Yedinci kat göğün üstüne çıkmak istiyorsan, aşk senin için çok güzel bir merdivendir ey oğul!

 

536. Sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün

 (c.III, 1155)

• İnsanın huzur bulamadığı, içinde bir hoşluk bulamadığı, çabucak gelip geçen makamı, mevkii bırak da; sana da altın gibi değer veren, senin kıymetini takdir eden kişinin yanına git! 

• Sonra bir yere takılıp kalma, çalış, çabala! Çünkü, ağaç bir yere takılıp kalmasaydı, bir yerden bir yere gidebilseydi, ne testere eziyeti çekerdi, ne de balta yaraları alırdı.

• Haberin yok; sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın, mekan ise geçeceğin yerdir! Şu halde aklını başına al da, kendine muvakkat da olsa huzur bulacağın bir mekan seç! Zamanın değerini bil! Onu boş yere harcama, yerinde ve güzel harca!

• Sonunda öyle bir hale gelirsin ki, mekan da, zaman da; mekandakiler de, zamandakiler de sana bir şey yapamazlar. Çünkü sen mekan ve zaman kaydından kurtulursun.

• Gecenin karanlığı bastı da, gök aynası gibi karardın, bir şeyler göstermez oldun, ama sonbahar rüzgarları  yüzünden ağaç gibi betin benzin sararmadı, solmadı.

 

537. Sen güneşe doğduğu zaman bakma;   
akşam üstü onu batarken seyret! Nasıl da sararır solar!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün 

(c. III, 1143)

• Neden böyle kupkuru dal halini almışsın? Sevgilinin yüzüne baksana; neden böyle sararmış bir yapraksın? İlkbaharı seyretsene!

• Rindler arasına gir; yapılması gereken en uygun iş bu! Çünkü, orada bitmez tükenmez şaraplar var! Sayısız güzeller var, sakîler var!

• Bil ki, aşk kararsız bir cihandır! Sen o cihandaki binlerce cansız ve kararsız aşığı seyret!

• Adını söyleyemediğim, gizlediğim o padişaha ulaşır, kavuşursan; o padişahın padişahlığı hakkı için ona, padişaha layık bir şekilde saygı göster!

• Gözüne sürme çekince, yüzünü tekrar bu tarafa doğru çevir de dertlerle, üzüntülerle, günahlarla kirlenmiş, tozlu dumanlı bu cihana bak!

• Bu cihanı kaplamış bulunan binlerce kirli duman, sis nedir? Sis sıyrılsın da sen ondaki güzel renge, yeşilliklere bak!-

"Tevfik Fikret merhüm, meşhur "Sis" manzumesinde yalnız İstanbul'u düşünmüş:

  "Örtün, evet ey haile örtün, evet ey şehr'
  Örtün ve müebbed uyu ey facire-i dehr!
  Milyonla barındırdığın ecsad arasından,
  Tek nasiye yoktur çıkacak pak ve dırahşan!"

 (Ey kötülüklerle kirliliklerle dolu facia şehir, sis ile örtün! Ey dehrin kötü kadını olan İstanbul, örtün ebedî olarak uyu! Senin içinde barındırdığın milyonla ölü insan arasında lekesız tek bir insan bulunmaz!" diye seslenmiş. Halbuki Mevlana bir şehri değil; bütün dünyayı sisli görüyor, kirli, dumanlı buluyor.

• Sen, güneşe doğduğu zaman bakma; onu akşam üstü batarken seyret! Nasıl da sararır solar, gücünü kaybettiği için utanır.

20-Rıza Tevfik merhum "Akşam Garipliği" adındak...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşk uğrunda çektiğim dertler
« Posted on: 29 Mart 2024, 07:52:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşk uğrunda çektiğim dertler rüya tabiri,Aşk uğrunda çektiğim dertler mekke canlı, Aşk uğrunda çektiğim dertler kabe canlı yayın, Aşk uğrunda çektiğim dertler Üç boyutlu kuran oku Aşk uğrunda çektiğim dertler kuran ı kerim, Aşk uğrunda çektiğim dertler peygamber kıssaları,Aşk uğrunda çektiğim dertler ilitam ders soruları, Aşk uğrunda çektiğim dertlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes