๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 16:22:07



Konu Başlığı: Armağan edilmiş nimetler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 16:22:07
1131. Yüzlerce çeşit nimetler harmanı sana armağan edilmiş, sen bir tane için didinirsin.

Mef'ülü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün 

(c. V. 2332)

• Ey bütün varlık aleminden seçtiğimiz güzel! Sen, bizi bırakmışsın da kendine yönelmişsin, kendine bakmaktasın. Kendini seyretmedesin.

• Bu davranışından ötürü, sen utanmıyor musun? Çünkü senin aynan biziz însanı eğri gösteren aynaya bakılmaz ki...

• Ey kendinden haberi olmayan! Gönlünün aksi, canların yanaklarına düştü de, orada güller açıldı, gül bahçeleri meydana geldi.

• Yüzlerce ruh sana gönlünü vermiş, senin kulun, kölen olmuş; sense bir cariye gibi her an süslenerek müşteri bulmak için esir pazarına koşuyorsun.

• Sen dünya işlerine dalmışsın, ihtiyaçların, isteklerin, elde edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm olmuşsun. Halbuki, gökyüzünde senin üstünlüğünün, güzelliğinin neşesiyle düğünler oluyor, gök halkı bayram yapıyor.

• Yüzlerce çeşit nimetler harmanı sana armağan edilmişken, sen bir tek tane için bu ihtiyaç tuzağına düşmüşsün.

• Ey "aşk" sözünü duymuş olan kimse; adını duyduğun aşkı gör! îşitmek nerede? Görünmek nerede?

 

1132. Aşk köyünün sınırında kesik başlar görürsen ürkme!

Mef'ulü, Mefa'ilün,Fe'ulün

(c. V. 2350)

• Ay ve yıldızlar ordusu gelince, güneş, onlara karşı koyamadı. Bir atlı gibi kaçtı, dağların arkasında kayboldu.

• Gündüzlerden de, gecelerden de ötelerde bulunan o mana ay'ını görecek bir göz var mıdır?

• Minareyi göremeyen bir göz, minarenin üstündeki kuşu görebilir mi?

• Gönül bulutu, o manevî ay'ın aşkı ile bazen toplanıyor, bir araya geliyor. Bazen, parça parça oluyor, dağılıyor.

• Aşkın gönle doğunca, dünyaya karşı duyulan hırs ölür gider. Dünyada yapılacak binlerce işin varken avare olursun, işsiz güçsüz kalırsın.

• Aşk köyü sınırında kesik başlar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci defa dirilmişlerdir, çünkü aşıklar ölümsüz.

1133. Sevgilim! Sensiz yaşayışın bir tadı yoktur.

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün 

(c. V. 2348 )


• Kızan kızgınlıkla, kinle yemin eden sevgiliden feryadlar olsun.

• Bizi de, evi de birbirimize düşürdü, birbirimize kattı. Sonra hamal tuttu, varımızı yoğumuzu aldı götürdü, bizi yoksul bıraktı.

• Gönle kocaman bir kilit vurdu gitti. Anahtarı da beraber götürdü.

• Sevgilim! Sensiz yaşayışın bir tadı yoktur, acıdır. Sensiz zevk çerağı yanmaz.

• Sensiz şarap saflığını kaybeder, tortulaşır. Sensiz sema'ların da zevki yoktur.

• Ey kırmızı yanaklar, ey beyaz ten! Sensiz kaldım da sarardım soldum. Gecem sensiz kapkaranlık oldu.

• Ey aşkı perdeler yırtıp atan sevgili! Ne olur, perdeden bir an için olsun başını dışarı çıkar da o güzel yüzünü bize göster!

 

1134. Gökyüzü feryaddarı bunaldı da, seher vaktinde gök kapılarını açtılar.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün

 (c. V. 2339)

• Ey Hakk yolunu şaşıranlar, yanlış yola düşenler! Padişahlar padişahı sizi geriye, doğru yola çağırmaktadır.

• Padişahlar padişahı; "Siz bizimsiniz." diyor. Haydi, ey aşk yolunun çavuşları; kapımıza geliniz!

• Zaten diri olan, daima kainatı idare eden Allah'ın dergahına geliniz. Seher vakitlerinde o kapıya baş vurmak, dua etmek pek hoştur.

• Kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah'ın doğru yol ipine sanlın!

• Hz. Yusuf gibi kuyudan, zindandan çıkın; Mısır'ın azîzi ile beraber olun!

• Ey gönül; vakit gecikti, eve dön! Çünkü, o eşsiz, o güzel varlık gece vakti ansızın çadıra gelir.

• Sakî şarap sunmak için hazırlandı. Gönlün istediği, o güzel ise, sevgiden mest olmuş, kendinden geçmiş.

• Görmez misin? Demir kırıntısı, sonunda mıknatısa doğru koşar. Şüphe yok ki, saman çöpü de kehribara doğru uçar.

• Gökyüzü feryaddan, ah'dan bunaldı da seher vaktinde gök kapılarını açtılar.

• Ey dostum! Gölge gibi secdeler ederek gel ki, o ay minbere çıktı.

• Gerçi görünüşte o bir surete bürünmüştür. Fakat benzerlerinden, ömeklerinden o münezzehtir.

• Can hazînesi gibi, evin köşesine geldi. Çulha gibi çevresini dokuyup durmada.

• Sus da, sana pervasızca, korkmadan bazı sözler söyleyeyim. Fakat bunların manasını benden sorma.

 

1135. Senin rüzgarın gönül bahçesinin ağaçlarını oynatmada.

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ülu, Mefa-îlün

 (c. V. 2314)

• Ey yüzü yüzümü ay gibi parlatan sevgili! Senin gözün, senin bakışın bedenimin bütün cüz'lerini görüş, anlayış sahibi yaptı.

• Senin rüzgarın, gönül bahçesinin ağaçlarını oynatmada, adını andığım zaman, ağzım şekerle, ballarla dolmadadır.

• Ey benim ağacımı, dallarımı yapraklarla, meyvelerle dolduran! Bilir misin, benim ağacım neden oynuyor?

• Yapraklarla, meyvelerle dolduğundan ötürü nazlanmıyor, oynamıyor. Senin sevgin benim gönül ağacımın sabrını, kararını alt üst ettiği için oynayıp durmadadır.

 

1136. Akıl, aşkın korkusundan şaşırmış, evden eve kaçıyor.

Mefülü, Mefa'îlü, Mef'ulü, Fe'ulün 

(c. V. 2335)

• Rindlerin hepsi de Deyr-i Muğane'de toplanmışlar. Sen, o tek olan pîre er büyük kadehi sun! 55

55 Deyr-i Muğane: Muğ'ların manastın, mecazi olarak hakîkat meyhanesi manasına gelir.

• Kanlar döken aşk, belki kapıyı da, damı da ele geçirmiş. Akıl ise şaşırmış, aşkın korkusundan o da evden eve kaçmaya çalışıyor.

• 0 eşsiz güzeller şahı yüzünden perdeyi kaldırınca, onu seyretmek için bütün dünya halkı, bütün güzeller perdelerini attılar.

• Aşıklar, aşk denizine öyle bir dalmışlar ki, ne kurtarılmalarına, ne de kurtulmalarına imkan var.

• Aşk kaynamakla soğumaz. Kadınların feryadlarından arslan ürkmez.

• Sen, Hakk şarabından büyük bir kadeh doldur da sun, tabiat erlerini araya sokma!

• Sen o kadehi önce, sonradan yaratılan nefse sun da; artık masal söylemesin hikayeler anlatmasın.

• 0 şarapla mest olduğu için dil tutulunca, ruhtan bir sel boşalır. 0 zaman kevn ü mekan(=oluş ve mekan)dan hiçbirini göremezsin.

 

1137. Herkes bir başka kadehle mest olmuş, şaşırıp kalmış.

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. V. 2327)

• Her dal bir başka türlü oynuyor, her dalda ayrı renkte bir meyve var. Herkes, bir başka kadehle mest olmuş, şaşırmış kalmış.

• Yüzlerce kadın, perde arkasına girmişler, üzüntüden yüzlerini yırtmışlar. Her biri bir başka kocadan dul kalmış da yüzüne vurup duruyor.

• Her balığın damağında, bir balıkçının oltası takılı, o, ah diye feryad etmede, bu, eyvah diye sızlanmada.

• Cebrail Hakk'ın güzelliğine hayran olmuş, oynamada, şeytan da, bir başka şeytanın sevgisi ile sıçrayıp durmadadır.

• Ey iştiyak çekenlerin çalgıcısı Tebrizli Şems! Bu perdeden feryad et, aman bu şiveyi bırakma!

 

1138. Bütün bu şekiller, bu suretler onun yüzünden meydana geliyor.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün

 (c. V. 2324)

• Bir gün sen beni meyhanede düşmüş, yıkılmış, sarığını rehin vermiş, seccadeden bıkmış, usanmış görürsün.

• Ben de mest olmuşum, sevgili de mest olmuş. Onun güzel saçları da elimde, maşallah ne de güzel sevgili, ne de güzel şarap; nazar değmesin!..

• Benim ağzım da mest olmuş, dudaklarım da. 0 yüzden öpüş yolunu kaybetmişim. Ben mest, ağız mest, dudak mest, öpüş de bize benzemiş, o da mest olmuş, böylece hep mest olanlar bir araya gelmiş.

• Şu fitneci güzel, bir hileye baş vurmuş, yatmış, uyumuş. İşret meclisi ise, bütün gece dağılmadan hazır bir durumda.

• Bütün bu şekiller, suretler onun nurundan meydana geliyor. Yoksa o temiz, o kutsî ruh şekillere, suretlere sığmaz.

• Tebrizli Şems'ül-Hakk'ın bu konulara dair şerhleri vardır. Çünkü o, can aleminin padişahlar padişahıdır. Bunları ancak o anlatabilir, başkaları anlatamaz.

1139. Gül bahçesi, ölü çiçeklerle dolu bir mezarlık gibi oldu.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün

 (c. V. 2320)

• Gül bahçesinin perişanlığına bak; deli kış geldi, yeşillik güzelleri bahçeyi bıraktılar, eve gittiler.

• 0 güzeller, ayrılıp gittikleri için, üzüntüden bağın, bahçenin rengi sarardı soldu. Gül bahçesi ölü çiçeklerle dolu mezarlık gibi oldu. Köşk zindana benzedi.

• Peri yüzlü güzeller, yabancıların saldırısından kurtulmak için kışlığa gitmeyi hazırlanıyorlar.

• Şu güzeller ne zaman kışlıktan geri dönecekler? Ne zaman viranenin için den, hazîne gibi meydana çıkacaklardır?

• Kış mevsiminin soğuğu ile mest olup kendilerinden geçenler, ne vakit ter ü  taze, hoş, hayran halde güle oynaya gül bahçesine gelecekler?

• Ambar boşalır, kap dolar. 0 alem, ambardır. Bu alemse kap!

• Kap boşalınca, doldurmak için, tanenin çürümediği gizli ambarı aramak gerektir.

 

1140. Onlar, kendi güzel yüzlerinin nurlarıyla süslenirler.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü,

 (c. V. 2322)
• Dervişler için "gün" mefhumu yoktur. Onlar için her gün hem bayramdır, hem de Cum'a'dır. Ne bayramları eskir, ne de Cum'a'ları!

• Her gün onlara bayram olunca, onlar bayram gününe layık giyinirler, kuşanırlar; ama yünden örülmüş, süslü elbiseler giymezler. Ey benim canım! Onlar kendi güzelliklerinin, kendi güzel yüzlerinin yüzleri ile süslenirler, nur elbiseleri giyerler.

• Akıl ve din gibi onların içleri de, dışları da tatlıdır. Zaten badem helvasına sarımsak koymazlar.

• Böyle nurdan bir hırka giyen de, dostların meclisinde göğüsteki aydın gönül gibi gezer, dolaşır.

• Akan suda çerçöp durabilir mi? Ey benim canım! Koşup duran canda, nasıl olur da kin bulunur?

• Can gözü, şimdi, ter ü taze dal görmede. Duygu gözü ise, eski bir masala dalmış.

1141. Sen olmadıkça, ben hamamdaki resim gibi cansız bir suretim.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün

 (c.V. 2323)


• Ey gönül! Sen söyle; ben tavadaki balık gibiyim. Acaba o, öfkesinden mi, yoksa yalvarmasından mı çırpınıp duruyor?

• Hayır, hayır, ey gönül; ağla, feryad et! 0 olmadıkça ben hamamdaki resim gibi, cansız bir suretim, bir gölge varlığım.

• 0 benimle beraber olmadıkça, o bana zindan olur. 0 benimle beraber olmadıkça geceleri uyku nedir bilmem.

• Senin güzelliğin, benim sana karşı duyduğum sevgi, bütün şehre yayıldı. Her çalgıcı sözüyle ve çalgısının ahengiyle, nağmeleriyle aşkımızı anlatıp duruyor.

• Ey güzelim! Şehirde bulunan süfîler de, onların giydikleri hırkalar da, zavallı köleler de, tarih yazan bilginler de hepsi, hepsi senin sevdana kapılmışlar.

1142. Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan!

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün 

(c. V. 2334)
• Ey ötelere gitmeye hazırlanan! Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan! Ey varını yoğunu, yaptığı iyiliklerin, kötülüklerin karşılığını bu dünyadan öteki dünyaya çekip götüren!

• Ey nergis gözlü, lale yanaklı güzel; neredesin? Bugün senin mezarından nergisler, laleler bitmede.

• Damlarda salına salına, nazlı nazlı yürürdün. Kapılardan koşarak geçerdin Şimdi kapısız, damsız mezarı yurt edinmişsin.

• Nerede kaşlarının cilvesi? Nerede o güzel gözlerinin süzgün bakışları? Ey her ikisine de ölümün gözü değen güzel!

• Ey eli birçok değerli kişilerin öpüş yeri olan azîz varlık! 0 el kesilmiş gibi cansız bir halde yanına düşmüş, faniliğin elinde kalmış.

• Senin gönül kuşun beden tuzağını kırarak kurtulmuş, gökyüzüne uçmuşsa. saydıklarımın hepsi de ona kolay gelir.

•Can tertemiz halde selamete ermiş, esenliğe kavuşmuş ise; bedenin yeryüzünde kalmasının ne önemi vardır? Ayak rahatça çizmeden kurtulduktan sonra çizme yırtılmışsa ne olur?

• Ey can lezzetinden haberi olmayan kişi! Can, şu bedenden kurtulursa;  Allah'a yüzlerce şükürlerde bulun!

• Nerede balçığın, çamurlu suyun tadı, nerede ab-ı hayatın tadı? Nerede gök kubbesi, nerede kubbe şeklindeki dam?

• Ya Rabbi! Sanki bir biz büyülenmişiz acılarla, zulümlerle, kötülüklerle dolu şu dünya cehenneminin dibinde oturuyoruz da ebedî hayattan, ölümsüzlükten ürküyor, tiksiniyoruz.

• Halbuki, biz üstün bir varlığız. Gökler bize haset ediyor. Melekler secde ediyor. Fakat kötü himmetimiz yüzünden şeytan bile bizden kaçıyor.

 

1143. Ben, bu yeryüzüne mensup değilim;  göklerin tohumuyum.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün

 (c.V. 2319)

• 0 garip, acaib sevgili eve geldi. Sen gel de bugün, evindeki acayip halleri, görülmemiş güzelliği seyret!

• Vefalı dostları gör, tertemiz kardeşleri seyret! Onlar; "0 hazîne yine viraneye geldi." diye oynayıp duruyorlar.

• Ey gözüm; çimenleri seyret! Ey kulak! Onun güzel sözlerini derle topla! Ey güzel aşk hikayeleri anlatan sevgili! 0 tatlı dudaklarını aç, anlatmaya başla!

• Sen de ey sakî; bugün, dünden arta kalan şarabı kısmadan, tükenir diye korkmadan sun! İki üç fazla kadehle denizden ne eksilir?

• Bir kadeh, bir kadeh daha! Bu ayrı ayrı kadehler şarapta ikilik meydana getirir. Bir olmasını istiyorsan, o iki kadehi de kır, ikilikten kurtul!

• Ben, bu yeryüzüne mensup değilim, ben göklerin tohumuyum. Bir müddet toprakta kalırım. Baharın adaleti gelince, o tohum topraktan baş kaldırır, yeşerir.

• Ey bana şu mavi göklerden yüz kat fazla nur veren sevgili! Söyle, bu böyle midir; değil midir?

• Bu baht, gül bahçesinin ta kendisi. Ya Rabbi! Bu nasıl ağaç ki, her an yüzlerce mest olmuş bülbül, geliyor, bu aşk ağaçta yuva yapıyor.

• Can güzel sesler dinlemek için kulağı tutmuş çeke çeke geliyor, gönül de  güzellerin bulunduğu yere doğru koşuyor. Çünkü bahar geldi, o yabancı, o zalim kış öldü, gitti.

1144. Gönül, sevgilinin basıp geçtiği eşiğe bir çivi gibi çakılıp kaldı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün

 (c. V.2351)

• Güzellikte eşsiz olan sevgili ne yaptı, gördün mü? Geçen gün bir bahane buldu.

• Beni de, seni de bir yerlere gönderdi, kendisi iki üç peri ile evde kaldı.

• Sevgili büyüleyici edasıyla bizi aldattı. Biz ona karşı ne yapabiliriz ki?

• Nasıl aldanmayalım? Onun elinde öyle bir zincir var ki, onunla bizi değil, zamanın bile boynunu bağlar.

• Kaşlarını çatınca, zavallı akıl kaçar, kaybolur gider.

• Gönül, onun kapısında tıpkı bir çivi gibidir. Onun basıp geçtiği eşiğe çakılıp kalmıştır.

• Sakî, sen bize kadehte kalmış olan şarabı sun! Biz geceden kalmış mest kişileriz.

• Gönül ateşi alev alev göklere yükselmede, sen onun üstüne su serp!

• Tesbihle meşgul olan ağzımda şimdi şiir var, rubaî var, nağmeler var.

• Nice ibadet yerlerini sel aldı götürdü. Hem de nasıl sel; sanki uçsuz bucaksız bir deniz.

• Rebabdan yaysız nasıl ses çıkmazsa, ben de mest olmadığım zaman, benden aşk hikayeleri duyulmaz.

• Bu sebeple, önce bana şarap sun, beni mest et de; sonra aşk hikayelerini dinle!

• Allah şarabı ile mest olursa, zayıf bir bıldırcın değerli bir doğan kuşu olur.

• Kendinde olanlar tespihleri ile Hakk'ı bulurlar, ama kendinde olmayanlar, kendilerinden geçerler de aşıkane şaraplar içerler.

• Hem de nasıl şarap! Allah şarabı içerler, filan erkeğin, yahut filan kadının küpünde bulunmayan bir şarap.

• Göğün bir tarafından bir ay doğdu, parladı, nurlar saçmaya başladı. Bu arada benim gönlüm de kayboldu gitti.

• Şaşılacak şey şu ki, gönülsüz, cansız kişi, nasıl olur da çeng gibi feryad edip duruyor?

• Aşk derdini, kendinde olan ayık kişiden dinleme! Çünkü ayık kişinin dudağı da soğuktur, canı da.

• Hiç sen, buzluğun ateşten haber verdiğini gördün mü? Yahut kimsecikler görmüş müdür?