๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 22 Ekim 2010, 17:58:01



Konu Başlığı: Aklına bile getirmedin
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 22 Ekim 2010, 17:58:01
521. Sen bu dünyada nereden geldiğini,
nereye gideceğini aklına bile getirmedin.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. III, 1128 )

• Onu yol başında gördüm, geceleyin ay gökyüzünde nasıl hızlı hızlı giderse, o da öyle hızlı hızlı gidiyordu. "Allah aşkına biraz yavaşla, bir an için olsun yavaş git!" dedim.

• "Ey ay'a benzeyen güzel!" dedim. "Ne olur bir an için olsun atının dizginini çek, yavaşla! Ey güneşe, güne benzeyen dilber! Çabucak geçerek gölgenden bizi mahrum etme!"

• Dedi ki: "Ben bir güneşim, senin gözlerin kamaşır. Beni görmeye gücün yetmez. Eğer sen bir an için beni görebilsen mahvolursun. Işığım seni senden alır, senden eser bile kalmaz."

• Çünkü sen bu tatsız, bu soğuk hayat yolculuğunda devamsız olan mal, mülk sevdasına kapıldın. Nereden geldiğini nereye gittiğini aklına bile getirmedin. Kendini lüzumsuz yere harcadın. Dünya nimetlerine olan susuzluğundan ötürü, dudakların kumdu, gözlerin yaşardı.

• Benim asıl burcum benim asıl nimetlerim, bu dünyada değildir, ötelerdedir. 0 pek acayip bir incidir, coşkunluklarla, hünerlerle doludur.

• Bu kadar çok çeşitli gaflet perdelerinin arkasında yenini yakanı yırtmışsın. Dünya sevgisi uğruna kendini kaybetmişsin.

 

522. Secde senliksiz, benliksiz, neliksiz, niteliksiz dur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1095)

• 0 güzel elime bir süpürge verdi, "Haydi!" dedi, "Bununla denizden toz kopar!"

• Sonra o süpürgeyi ateşe attı yaktı. "Haydi!" dedi, "Ateşten bir süpürge getir!

• Hayretler içinde kaldım da ona secde ettim. Bu halimi görünce dedi ki:   "Bana öyle hoş, öyle candan secde et ki, secde eden olmasın!"

• Ben ona; "Secde eden olmadan nasıl secde edilir?" dedim. 0; "Secde neliksiz, niteliksiz, senliksiz, benliksiz olur." dedi.

• Ben boynumu önüne uzattım ve "Secde edenin başını kılıçla kes!" dedim.

• 0 kılıcını çekti, başımı kesti. Başım onun önüne düşünce, kesilmiş boynumdan yüz binlerce baş çıktı.

• Ben bir çerağ oldum, kandil oldum, her başım da birer fitil halini aldı. 0 zaman her taraf kıvılcımlarla doldu.

• Başımın her birinden mumlu kandiller çıkmaya başladı. Bu mumlar katar katar doğudan batıya kadar her tarafı kapladı, her tarafı nurlandırdı.

• La-mekan da, mekansızlık aleminde doğu, batı nedir? Karanlık bir külhan ile işe yarar bir hamamdan başka bir şey değil!

• Ey soğuk mizaçlı kişi! Senin yıkanmak için hamamda kullanılan gönül tasın nerede? Manevî kirlerini ne ile temizleyeceksin? Zavallı; temizlenemeden bu hamamın yıkanma yerinde ne zamana kadar oturup kalacaksın?

• Haydi hamamın yıkanma yerinden çık, ama büsbütün kirlenmemen için külhan tarafına gitme, çamaşırların bulunduğu soyunma yerine gel! Elbiselerini giyinirken orada bulunan resimleri seyret!

• 0 resimlerdeki gönül alan güzellerin güzelliklerini, lale bahçelerindeki lalelerin renklerini doya doya seyret!

• Onları seyrettikten sonra bir de pencereye bak! Çünkü hamamın soyunma yerinde gördüğün o renkler, o güzellikler pencereden gelen güneşin nuru ile, aksi ile büsbütün güzelleşti. Pencereden ışık gelmeseydi, karanlıklar içinde kalsaydın, o güzel resimleri göremezdin.

• Aslını ararsan, şu dünyadaki altı cihet, altı yön hamamdır. Hamamınsa sonu dur, pencere ise mekansızlık alemidir. Padişahın o güzel yüzü pencereden görünmektedir.

• Toprak ve su, balçıktan yaratılan insan, o cemalin akseden nurundan güzelleşti. Türkili'ne, Zengibar'a hayat yağdıran o yüzün nurudur.

• Gün geçti gitti, ama sözüm bitmedi. Ey gece ve gündüz! 0 güzeller güzelinin sözü bitmeden geçip gitmekten utanın! Yazıklar olsun size!

• Mana padişahı Tebrizli Şems, beni sarhoşluk içinde, sarhoşlukla mest edip bıraktı.

 

523. Sırrı ortaya koy, gizleme!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1106)

• Sırrı ortaya koy, gizleme, kulunu her an yüceltme!

• Sen herşeyin nereden geldiğini, neden olduğunu daha iyi bilirsin. Yanlışlar oldu ise, yapılmayacak işler yapıldıysa onları bizden gizleme!

• Köylü bile olsam, senin köylünüm. Köylünü kaba bulma, hor görme!

• Beni aşkta usta ettin ama yine de usta sayma, çırak olarak bil!

• Feryad etmem, "Oradan tutma!" diye bağırmam için zevkle benim boğazıma sarılıyorsun.

• Ben senin çör çöpünüm. Beni denize doğru sürükle, ama beni rast gele denize layık görme, beni denizine dök!

• Selahaddin tamamıyla elest meclisinden gelmiştir. Sakın onu bugünden, yarından sanma!

 

524. Bahçedeki selviler, gül fidanları neşeden secdeye kapanıyorlar.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. 111, 1130)

• Her an padişahtan elinde bir şarap kadehi ile bir elçi geliyor. Elçi padişahın kadehini sununca, biz içimizde padişaha kavuşma ferahlığı duyuyoruz.

• 0 zaman akl-ı küll el çırpıyor, cüz'ler oynamaya başlıyorlar. Bahçelerdeki selviler, gül fidanları, neşeden secdeye kapanıyorlar.

"Akl-ı küll, Allahın kudretinden ilk önce ortaya çıkan akıl, "Arş-ı a'zam, Cebrail, Hz. Muhammed'in nuru" olarak da duşünülür."

• 0 anda deniz, çırpınıyor, köpürüyor. Dağ bu yüzden la'l elbiseler giyiyor, Nuh bu halden coşuyor, ruh da utanıyor.

• Ey uzakları gören akıl! Şu huri gibi güzel olan sakîye bak! Ey kararsız bir hale gelen can ve gönül! Siz de mansur şarabını içenlerin ne hale geldiklerini seyrediniz.

• Sağdan soldan gelen saadet müjdesini duy, sen seni seçtikçe, sen seni sevdikçe, sen seni buldukça bahtın safalar içinde safalara dalar.

• Gök kubbesi perdesini yırt, hesapsız cennet nimetlerini ye, kevser suları iç rahatla; hurileri kucakla!

• 0 kucağa gelince; ermişlere, hal sahiplerine o geceden hayal gibi görünen her şey, sonunda gerçekleşir, elde edilir.

 

525. Bana üzümden yapılmış yeryüzü şarabı verme!
Bana sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı ver!

Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlii, Fa'ilat 

(c. III, 1118 )

• Ey benim avcılar beyim! Sen beni avladın. Şimdi sensiz ne zevkim ve neşem var, ne uykum, ne kararım!

• Gönlümün sahibi sensin, alış verişimin aslı esası sensin! Bu kadar cevri bu zavallıya reva görme!

• Ey aşk dünyasında bir sevgilisi bile olmayan kişi! Bir de bana bak, cihanı dolaşıyorum. "Ey sevgili, ey sevgili, ey sevgili!" diye bağırıp seni arıyorum, seni çağırıyorum.

• Daha önce sunduğun o şaraptan sun! Sonra bakışınla o mest gözlerinden sunacağın şarapla mahmurluğumu gider!

• Bize üzümden yapılmış yeryüzü şarabı değil, sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı gönder! Gönder de yeryüzünde aklı başında, ayık bir kimse kalmasın!

• Bir günde, bir bakışla binlerce iş başarırsın. Bir de bana bak da, benim bu işimi de başar gitsin!

 

526. Ben, şarapla mest olmadım, senin güzelliğin ile mest oldum.

Müfte-ilün, Müfte'ilün,Fa'ilat 

(c.III, 1167)

• Ben şarapla, afyonla mest olmadım. Senin güzelliğinle mest oldum. Gel kucaklaşma zamanı geldi, kucaklaşma nerede?

• Haydi bahar mevsimi geldi. Mestane bir eda ile ağaç gibi, rüzgar gibi sıçra, sen de bir yer tut!

• Taze dal rüzgar yüzünden bir yere tutundu. Bir kucak buldu da benim gibi kararsız bir halde oynamaya başladı.

• Bu haber gayb alemi güzellerine ulaştı da, gayb aleminden eşi görülmemiş yüzlerce güzel çıktılar, bahçeye geldiler.

• Lale, yüzünü, yanaklarını kızartarak dağdan indi. Sünbül, ayağı balçıklı olarak çimenlikten koştu, geldi.

• Süsen kılıçla, yasemin kalkanla, yeşillik yaya, ter ü taze gül atlı olarak geldiler.

• Fındık ağacı, haşhaş ovaya gelip kondular. Nane ile tere ırmak kıyısını seçtiler.

• Dostun dosttan bir yardım bulması için, bunların hepsinin arkları ayrı ayrıdır.

• Bahan kutlamak arzusu ile şehirdeki bütün helvacılar geldiler. Şekerlerle, fıstıklarla dolu dükkanlar açtılar.

• Meyva satanlar da, tablaları meyvalarla dolu olarak geldiler. Etrafa meyvalar saçtılar, herkesi meyva ile doyurdular.

• Sen onu bunu bırak da, gülden bahset! Çünkü gül sevgilinin eteğindedir. Sevgilinin kokusundadır, durmadan onun güzel kokusunu anlat! Çünkü onun kokusu perilerin yandır. Çünkü periler gül kokusu ile beslenirler.

• Bülbül, kumru, daha yüzlerce kuş baharı kutlamak için bağa, bahçeye geldiler.

• Ey nergis! Ben senin küçük gözün gibi ağzımı kapadım, sustum. Artık çayırlıktaki, çimenlikteki kuşların ötüşlerinin güzelliğini sen anlat, o hoş ötüşlere sen kulak ver!

 

527. Kopuz, kendisine mızrap vurarak çalsın diye
çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, yalvarır.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün 

(c.III, 1173)

• Doğru haberi, Hz. Peygamber'in sözünden duy! Mümin, yani Allah'a inanan kişi hakkında Peygamberimiz buyurmuştur ki: "Mümin kopuza benzer!"

• 0 peygamber en büyük mana padişahıdır. îşte o geldi. 0 ne güzel padişahtır. 0 ne güzel görüşlüdür. Onun teşrifi, onun gelişi ile dünya misk kokusu ile, anber kokusu ile doldu.

• Mademki mümin feryad edip ağlamada bir kopuzdur, kopuz birisi kendisine mızrap vurmadıkça feryad eder mi, ağlar mı?

• Büyükler büyüğü ferah geldi. Eksilmeyen, her an devam eden kerem geldi. Ayların ayı geldi.

• Kopuz, kendisine mızrap vurulmasını huy edinmiştir. Mızrap yemedikçe yerinde duramaz. Bu yüzden kendisine mızrap vurarak çalsın diye çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, başını kor, yalvarır.

• Ruh da, dünya da, dünyanın süsleri de, yeşillikleri de, kırmızılıkları da, hakkın mana şarabından mest olmuşlardır.

• Sen de sus, mahrem ol da her an Rabbanî mecliste can şarabını ağızsız, dudaksız ve kadehsiz olarak gizlice iç, iç!

 

528. Ey seher vakti hayali gönlüme gelen sevgili!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c. III, 1105)

• Ey her seher vakti hayali gönlüme gelen ve ay gibi baştan başa nur olarak hayal halinde gönlümde dolaşan sevgili!

• Senin güzelliğin bizim canımıza nakış olmuştur. 0 güzellik içimize bir karışık nur, bir ateş düşürür. Bizi yakar yandırır.

• Beni ateşlere atıyorsun, yakıp yandırıyorsun; sonra bana "Sabret!" diyorsun. Bilmiyorum insan ateşlerle dolu tandırın içine atılırsa yanarken nasıl sabreder?

• Hatırladın mı? Dün gece mest olarak gelmiştin, öyle güzeldin ki şaşırıp kaldım. Gelen ay mıdır, peri midir, yoksa hüri mi diye düşündüm.

• Söylediğin o tatlı sözler, o tatlı diller, o uzaktan yaptığın işaretler!..

• Elini dudağına götürüyor, bana hatırım için coşma demek istiyordun.

• Elini ağzına götürüyor; "Sabret!" demek istiyordun. "Hatırım için coşma, köpürme!" Fakat o la'l dudaklara sabredebilecek kişi nerede?

• Yüzünü göğe doğru kaldıryor; "Allah'ım bana göz değdirme, kötü göz benim güzelliğimden uzak olsun!" demek istiyordun.

• Ey şekillerden, nakışlardan pak olan güzelim! Senin yüzünden her an gönül kapılarıma bir Yusuf atılmaktadır.

 

529. Sevgilim, gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor.

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c.IIl, 1117)

• Sevgilim; gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor, yine de seni görmeyi bekliyor. Can, senin gül bahçende mest olmuş. Güller arasında olduğu halde dikenlere dalmış gülü bekliyor.

• Ne tuhaf şey, gönül her an gönle bakmada, onun bakışının ışığından sağda bir huri, solda da çok güzel bir dilber!

• Biz her seher vaktinde gece ile gündüzün tuzağını yırtınca sevgiliden bir öpücük alırız. Ona yüzbinlerce defa secde ederiz.

• Şu aşkla geçen ömür geri gelmezse de ne çıkar? Biz bu yıl aşıkların sevdalarından meydana gelmiş bir halkadayız.

• Sen aşk çengini muvakkat sürecek nağmelerle değil, ebedî olarak devam edecek nağmelerle çal. Can aşk çenginin nağmeleri ile tel tel olmuş.

• Sel nasıl durup dinlenmeden ta denize kadar akıp giderse, can da elest vahdetinin, birliğinin manevî zevkini hatırlayınca mest olur, bedenden çıkar, gider.

• Cüz' küll yanından bir ok gibi fırlar, uçar gider; gider ama onun küllden başka gidecek bir yeri yoktur. Böylece cüz', küllden gider, yine külle gelir.

• Sadıkların, gerçek aşıkların canları o namlı, sanlı cana kavuşmak, ondan murada ermek için hep ona sarılmışlardır. Hep onun eteğini tutmuşlardır.

 

530. Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin!

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1113)

• Ey canların canlarının canı! Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin. Ey madenlerin kimyası! Sen bir madensin ama daha da ileri bir şeysin!

• Ey baki olan, batmak nedir bilmeyen güneş! Ey her yerin çarşısının, pazarının sakîsi! Ey zevk ve neşe kaynağı! Sen güzelliksin, güzellikten de öte "aşka bir güzelliksin, başka bir şeysin!

• Ey Hakk mazharı, ey eşi bulunmaz, şaşılıp kalınacak varlık! Sen her gaybı, her gaibi bilirsin. Daha da neler bilirsin neler.

• Afyona benzeyen aşkla, bazılarını Leyla edersin, bazılarını Mecnun! Ey nuru ile gökleri aydınlatan! Sen daha başka  bir şeysin!

• Ey göğüslere nur, sabırlara ümit olan aziz varlık! Göklerdeki bulutları meçhul ufuklara doğru sürersin. Daha da neler edersin neler!

• Ey peygamberlerin övündükleri aziz varlık, ey velilerin manevî yiyeceği, ey gönül köşkünü yapan! Sen daha da neler yaparsın neler.

• Ey mağfiret hazinesi, ey merhamet denizi! Kapından başka dayanılacak kapı yok! Zaten senin kapından başka kapı yok!