๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dinler Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ekim 2010, 02:03:59



Konu Başlığı: Zerdüşt
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ekim 2010, 02:03:59
2- Zerdüşt


Yerli rivayetlere göre, Zerdüşt Arya ülkesi denen bir bölgede yaşamıştır. Burası, genellikle kabul edildiği gibi, İran'ın doğuşudur. Gataların haber verdiği coğrafî ve iktisadî şartlar, bu bölgenin hayvancılıkla geçinen dağlık bir bölge olduğunu gösterir. Yaştlardan çıkartabildiği kadarıyla, Zerdüşt'ten önce bu bölgede yaşayan halk, çok sayıdaki tanrılara tapıyor, nehirlere, dağlara ve göllere sığır ve koyun kurbanında bulunuyordu. Mabetleri yoktu. Dua ve kurban hizmetleriyle meşgul olan, rahipler vardı ve zenginlerin hediyeleriyle geçiniyorlardı. Hintlilerin Mitra'si büyük hürmet görüyordu. Soma içkisinin yerini, bunlarda Haoma almıştı. Bu, tanrıların da içtiğine inanılan, kült rahiplerinin bol bol içtikleri, sarhoş edici, kutsal bir bitki suyuydu. Zerdüşt böyle bir çevrede doğup büyümüştü. Ancak nerede ve ne zaman doğduğu, uzun zamanlar münakaşa konusu olmuştur. Bazılarına göre, Zerdüşt yaklaşık m.ö. 1000 yıllarında veya Ahamenidler devrinde yaşamıştı. Yunan yazarları ise, onu çok eski devirlere götürmüşler ve Eflatun'dan 6000 sene önce yaşadığını iddia etmişlerdi. Bir kısmı da, onun m.ö. 2000 yıllarında yaşadığı kanaatında idi. İran kaynaklarına göre ise, Zerdüşt Büyük İskender'den 258 sene önce yaşamıştı ki, ekseri tarihçiler bu rakamı kabul ederler. Yani Zerdüşt'ün m.ö. 6. Yüzyılda Ahamenidle/ devrinde yaşadığı kanaatindalar. Farsça çivi yazılarından ve Yunan rivayetlerinden öğrenilen, Büyük Daryus'un babası Viştaspa (m.ö. 621-581) ile Yasna 51,16 da zikredilen Zerdüşt'e inanan hükümdar Viştaspa'nın aynı kimse olduğu kanaati, bu görüşleri kuvvetlendirmektedir. Buna göre, Viştaspa, Zerdüşt'ün dinine girerek onda büyük bir imparatorluğun kurulması için gerekli enerjiyi görmüş olmalıdır. Bu hesapla Zerdüşt'ün m.ö. 630 yılında Horasan bölgesinde doğduğu anlaşılmaktadır.

Zerdüşt'ün annesi Dugdova, babası Poyruşaspa'dır. Spitama soyuna mensup oldukları söylenir. Zerdüşt, beş kardeşten üçüncüsüdür. Yedi yaşına gelince, babası onu zamanın adetleri gereğince bir mürebbiye verir. Onbeş yaşlarına gelince, yaşıtlarına göre onun çok daha gelişip olgunlaştığı dikkati çeker. Yirmi yaşlarında çevre bölgelerde seyahatler yapmaya başlar. Babası oğlunu evlendirmek için bir kız beğenirse de, adetlerine muhalif olmasına rağmen, Zerdüşt evleneceği kızı görmekte ısrar eder, görür ve öyle evlenir. Ancak bu hanımın ismini bilmiyoruz, fakat ondan Zerdüşt'ün işatyastra adında bir oğlu ve üç kızı olduğu rivayet edilir.

Yirmi yaşlarından sonra, Zerdüşt'te büyük ruhsal değişiklikler olur. Sık sık dağlara ve ıssız yerlere çekilerek kendine has bir inziva hayatı sürmeye çalışır.

Tahminen otuz-kırk yaşlan arasında, bir bahar bayramında, Daitya (Amu-Derya?) nehri kenarında Vohu-Manah isimli bir melek kendisine görünür ve Ulu Tanrı Ahura-Mazdanın vahyim getirdiğini müjdeler. Bu hadisenin m.ö. 600 yılı mart ayma rastlaması muhtemeldir ve kral Hüsrev'in doğum zamanına da rastlar. Rivayete göre, Peygambere çağn Zerdüşt'tün uzun bir inziva hayatından sonra olmuştur. Bu esnada o, yakındaki bir dağda bulunan mağarada tefekkür ve ibadetle meşgul idi. Ondaki iç buhran, onun Tanrısal alemle ilişki kurmasıyla son bulmuştu ve kendisine görünen melek ona peygamberlik vazifesini getirmişti. Kendi ifadesine göre o, meleği görmekle kalmamış aynı zamanda iç kulağı ile onun öğrettiklerini öğrenmişti. Artık daha sonraları da melekle ilişki ömrünün sonuna kadar devam edecektir.

Zerdüşt'ün Vohu-Manah ismini verdiği melek isminin, kelime manası “İyi ruh, iyi duygu, iyi düşünce” anlamındadır. Zerdüşt melekle karşılaşma olayını şöyle anlatır:

“İyi ruhla kendimi kaybettiğimde, kimsin, kime aitsin? diye bana sordu. Onun birinci sualine, ben Zerdüşt'üm, yalancıların hakiki bir düşmanıyım, fakat doğru insanların da güçlü bir destekleyicisi olmak isterim, dedim,” [206]

Zerdüşt' ün peygamberliğe çağrılışından sonra, bu vazifeye nasıl başladığını bilmiyoruz. Parsilerin rivayetlerine göre o, on yıl kadar bir süreyle kendi memleketinde vahiy edilenleri anlatma ve öğretme faaliyetlerinde bulundu. m.ö. 600-590 yılları arasında, bu çalışmalarının hiç bir olumlu sonucunu görmedi. Memleketi Bakteriya'da başarı kazanamadı ve kendi soyundan sadece Madyomanha'yı kendisine inandırabildi. Nihayet, kendi halkının düşmanlığı karşısında tek çıkar yolun ülkesini terk etmek, hicret etmek olduğunu anladı. Muhtemelen m.ö. 590 yılı kış mevsiminde doğuya doğru yola çıktı. Zerdüşt bu konudaki ruhsal durumunu şöyle anlatır:

 

“Hangi çevre beni gizler?

Beni gizleyecek nereye gitmeliyim?

Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi

Asaletten ve rahiplikten uzaklaş tınlıyorum,

Kendilerine hizmet ettiğim vatandaşlarım beni rahat bırakmıyor.

Hattâ ülkemin yabancı hakimleri bile!

Ey her şeyi bilen Rabbim, artık

Seni nasıl memnun edebilirim?” [207]

 

Burada Zerdüşt'ün içinde bulunduğu sıkıntıları ve şikâyetlerini görü­yoruz. Muhtemelen O, m.ö. 590 Ocak ayında geceleyin yola çıkar. Kışın soğuğunda Horasan dağlarına doğru ilerler. Yol üzerinde ülkenin ileri gelenlerinden birinin kapısını çalarsa da, kabul edilmez. Peygamberin hicret yolu belli değildir. Ancak, doğuya ilerlemeye mecbur kalır ve beraberindekilerle Kavi Viştaspa'nın ülkesine sığınır. Burada kendisine yalnız iltica hakkı verilmekle kalınmaz, aynı zamanda dinini tebliğe de izin verilir.

Ancak bir süre sonra burada da huzuru kaçar. Yerli din adamlarının kuvvetli muhalefetiyle karşılaşır. Rivayete göre, rahipler kendisine otuzüç sual yöneltirler ve bunların tartışmaları günlerce devam eder. Hatta hükümdar Kavi Viştaspa da toplantılara katılır ve tartışmalardan etkilenir. Muhalifleri Peygambere büyücülük ve sihirbazlık isnat ederler. Zerdüşt zindana atılır, aç bırakılır. Bu sıkıntı ve baskılardan hükümdarın sevdiği atını tedavi ederek kurtulur.

Rivayetlerden anlaşıldığına göre, Zerdüşt Horezm'e gelmiş ve bu ülkede iki sene çeşitli vaazlarda bulunmuş ve inancını kökleştirmiştir. Ülkenin asillerinden bazılarını dinine kazanmıştır. Bunların başında Fraşa-Oştra gelmektedir. Onu ve kardeşi Camaspa'yı, Zerdüşt doğru inancın koruyucuları olarak över. Yine rivayete göre, Kraliçe Hutavsa Zerdüşt'ün vaazlarından etkilenerek kocası Viştaspa'nın da bu dine girmesine vasıta olur. Hükümdarın kardeşi Zayravaray ve Prens Spentodaîa da ünlü müminler arasında sayılır. Bu arada ülkenin ileri gelen kadınlarından biriyle de evlenir.

Viştespa'nın yeni dini kabulünden sonraki otuz senede, Zerdüşt vaazlarına devam eder. Ancak şöhreti ülkenin sınırlarını aşmış, komşu ülkelerde de huzursuzluk ve muhalefet sesleri yükselmeğe başlamıştır. Hızla yayılmaya başlayan yeni din, ailelerin bölünmesine sebebiyet vermekte, bazıları ülkelerini terk ederek Viştaspa'nın ülkesine göç etmekte idiler. Buna son vermek isteyen Turan ülkesi hükümdarı Arcataspa, Viştaspa'nın ülkesine hücum eder. Zerdüşt, Arcataspa kuvvetleri tarafından yakalanarak m.ö. 553 yılında 77 yaşında iken öldürülür.