> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Zirvelerin ulvî basamağı hizmet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zirvelerin ulvî basamağı hizmet  (Okunma Sayısı 578 defa)
30 Ekim 2010, 14:34:23
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Ekim 2010, 14:34:23 »



Zirvelerin Ulvî Basamağı Hizmet


Ahlâk, İslâm dîninin özü, esası ve -âdetâ- bizzat kendisidir. Mü'min olmak, İslâm ahlâkına sahip olmaktır. Beşeriyyetin ahlâkı, Kur'ân ve sünnet ile kemâl bulmuştur. Dolayısıyla İslâm ahlâkının esâsını ararsak, onu, Rabb'e aşk ve ihlâs ile yönelişte; bu yönelişin yegâne nişanını da hiç şüphesiz "hizmet"te buluruz. Zîrâ «hizmet eden himmete nâil olur» düstûru çerçevesinde hizmet, gönülleri ilâhî zirvelere ulaştıracak müstesnâ ve ulvî bir basamaktır.

Öyle bir basamak ki, ilâhî vuslat ve sonsuz mükâfâta mazhar olanların cümlesi, peygamberler ve evliyâ, hep bu basamağın üzerinde yücelmişlerdir. Yâni bir ömür Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in:

"Bir kavmin efendisi, onlara hizmetkâr olandır..." hadîs-i şerîfinin müşahhas nümûneleri olmuşlardır.

Buna göre kullar için zirvelerin yolu ve ebediyyet kazancı, samîmî bir gönülle yapılan hizmetlerden geçmektedir. Öyle ki, yerine göre ilâhî rızâya muvafık küçük bir hizmet, nice nâfile ibadetlerden üstün olabilmektedir.

Nitekim sıcağın pek şiddetli olduğu bir seferde Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- uygun bir yerde konaklamışlardı. Sahabenin bir kısmı oruçlu, bir kısmı değildi. Oruçlu olanlar yorgunluktan uykuya daldılar. Oruçlu olmayanlarsa, oruçlulara abdest için su taşıdılar ve onlara gölgelenecek çadırlar kurdular. Ancak iftar vakti olunca Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

"-Bu gün, oruç tutmayanlar daha fazla kazandı." buyurdu.

Ümmetine böyle nice hizmet kandilleri uzatan Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kuba mescidi ve Mescid-i Nebevî inşâ edilirken ashâbının bütün ısrarlarına ve mânî olma gayretlerine rağmen mübârek sırtlarında taş taşımışlardır. Varlık Nûru'nun bu yüksek tevâzûu ve hizmet rûhu bütün ümmet için eşsiz bir numûnedir. Esasen onun hayâtı, baştan sona Hakk'a, insanlığa ve bütün mahlûkata hizmetle geçmiştir.

Dolayısıyla o mübârek varlığı kendilerine örnek alan bahtiyarların hayatlarında da hizmet, en bariz vasıflardan biri olmaktadır. Yâni her Hak âşığı ve Peygamber meclûbu olan gönül, ehl-i hizmettir. Ve ehl-i hizmet olanlar da, gökteki ay ve güneşe benzerler ki, kuytular bile onlarla hayat bulur. Etraflarını aydınlattıkça kendilerinin parlaklığı artar. Ne sonbaharın ne de kışın solgunluğu onlara bir zarar eriştirir. Diğer bir ifadeyle onlar, uzun yollar boyunca binbir canlıya; hayvanata, susayan ağaca, güle, sümbüle, bülbüle hizmet ederek akıp giden bir ırmak gibidir ki, varacakları menzil ancak cânânın sonsuzluk ve vuslat deryâsıdır. Onun için ehl-i hizmet, nice hastalara, sahipsizlere, gariplere, hattâ kanadı kırık kuşlara hayat bahşeden gönül kevserleridir.

Bu hakîkate âşinâ olanlar, halka pâdişâh bile olsa kendilerini devamlı olarak bir hâdim, yâni hizmetkâr olarak addetmişlerdir. Koca Osmanlı sultanı Yavuz Selîm Han'ın, mübârek beldeler devletine emanet edilip de hutbede kendisi hakkında:

"Hâkimü'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn / Mekke ve Medîne'nin hâkimi..." denilince yaşlı gözlerle imâma itiraz edip:

"Bilâkis Hâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn / Mekke ve Medîne'nin hizmetçisi..." dedirtmesi de hep ulvî bir hizmet anlayışının ve kulluktaki asıl gâyeyi idrâkin bir tezâhürüdür.

Nitekim Ubeydullâh Ahrar -kuddise sirruh- eriştiği mertebeyi hizmetin bereketine atfederek şöyle buyurur:

"Biz bu dereceleri, tasavvuf kitaplarını okumaktan ziyâde, okuduklarımızı -imkân nisbetinde-tatbik etmekle elde ettik."

Bu ise, sâdece bilmenin kâfî olmadığını ve bildiğini mutlakâ hizmete taşımak gerektiğini de ifâde eder.

Ancak yapılan hizmetin Hak katında makbûl olması, bazı vasıfları hâiz olarak icrâ edilmesine bağlıdır. Buna göre makbul bir hizmet; ihlâs, merhamet ve diğergamlık dolu bir gönülle mahlûkâta yönelmek sûretiyle Allâh rızâsının aranmasıdır. Yâni hizmet, herhangi bir nefsî menfaat gözetmeksizin ve samîmî olarak yapılmalı ve onunla âhiret kazancı hedeflenmelidir. Böyle olduğu takdîrde hadîs-i şerîfte bahsedilen bir «yarım hurma» dahî ebedî kurtuluşa vesîle olur.

Ubeydullah Ahrar Hazretleri anlatır:

Birgün pazara gitmiştim. Aç bir kişi yanıma geldi ve:

"_Açım, beni Allâh rızâsı için doyurur musun!.." dedi.

O an, hiçbir imkânım yoktu. Sâdece eski bir sarığım vardı. Bir aşçı dükkanına gittim. Aşçıya:

"_Şu sarığımı al. Eski, ama temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Yalnız bunun mukâbilinde şu aç insanı doyurur musun?" dedim.

Aşçı, o fakîre yemek verdi; sarığımı da bana iâde etmek istedi. Fakat ısrâr edip almadım. Kendim de aç olduğum hâlde o fakîr doyuncaya kadar bekledim."

Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri, Cenâb-ı Hakk'ın lutfuyla sonradan büyük bir servete sahip oldu. Öyle ki çiftliklerinde binlerce işçi çalışıyordu. Fakat o mübârek zât, buna rağmen hizmetten geri kalmadı. Zenginlik zamanına ait hâlini kendisi şöyle anlatır:

"Semerkant'ta Mevlânâ Kutbuddîn Medresesi'ndeki dört hastanın hizmetini üzerime almıştım. Hastalıkları arttığından, yataklarını kirletirlerdi. Ben, onları elimle yıkayıp, çamaşırlarını giydirirdim. Devamlı hizmet ettiğim için, hastalıkları bana da sirâyet etti ve yatağa düştüm. Fakat o hâlimle bile testilerle su getirip hastaların altlarını temizlemeye, elbiselerini yıkamaya devâm ettim."

Büyüklerin hayatındaki, Hak yolunda infâk ve hizmet fazîletine dâir ideal davranışlar, bizler için güzel bir nümûnedir. Bir müslüman ne kadar zengin olursa olsun, maddî imkânlarının hakkını ve bedelini ancak mânevî dirâyetini artırdığı ve kalbî hayatını seviyelendirdiği nisbette verebilir. Mâneviyatta terakkî ettikçe zühd ve takvâ ölçülerine riâyet ve zenginliğe rağmen kâmil bir tevâzû sâhibi olabilmek, Ubeydullâh Ahrar Hazretlerinin kıssasındaki kadar ideal bir noktaya varır.

Hizmette ulaşılması güç mertebelerden biri de Hak dostu Mâruf-i Kerhî Hazretlerinin şu kıssasında müşâhede edilmektedir:

Yaşlı ve muzdarip bir hasta, Mâruf-i Kerhî Hazretleri'ne misafir olmuştu. Adamcağız bîçareydi; saçı dökülmüş, yüzünün rengi uçmuştu; canı, vücûdunu bir çengel gibi pârelemekteydi. Mâruf-i Kerhî Hazretleri, bir yatak serdi ve hastanın istirahatini temin etti.

Hasta, ızdırabının şiddetiyle inim inim inliyor, feryâd ü figânlar ediyordu. Gece sabaha kadar kendisi bir nefes uyumadığı gibi feryadlarıyla hâne halkından da hiç kimseyi uyutmadı. Üstelik gittikçe huysuzlaştı ve ev halkına sitemler yağdırıp onları rahatsız etmeye başladı. Nihâyet onun bu sert tabiatı ve kötü davranışına tahammül edemeyen evdekiler birer-ikişer, başka yerlere kaçtılar. Evde, hasta ile Mâruf-i Kerhî'den başka kimse kalmadı.

Mâruf-i Kerhî, geceleri de uyumuyor; bu huysuz hastanın ihtiyaçlarını görmek, ona hizmet edebilmek için çırpınıp duruyordu. Ancak birgün uykusuzluğu had safhaya geldi ve gayr-i ihtiyârî uykuya daldı. Onun uyuduğunu gören gâfil hasta da, kendisine şefkat ve merhametle kucak açan bu sâlih zâta teşekkür edeceği yerde sitem ediyor ve kendi kendine:

"-Bu nasıl derviş böyle!.. Zaten bu gibilerin zâhirde adları, sanları var; hakikatte ise riyâcıdırlar. Her işleri hevâdır. Bunların dışları temiz ama, içleri kirlidir. Başkalarına takvâyı emrederler, kendileri yapmazlar. Bu yüzden şu adam da benim hâlimi düşünmeden uyuyor. Kendi karnını doyurup uykuya dalmış kimse, sabaha kadar gözlerini yummayan biçâre hastanın hâlinden ne bilir!.." diye söyleniyordu.

Mâruf-i Kerhî ise, işittiği bu acı sözlere karşı da sabır ve kerem gösterdi. Duymazdan geldi. Lâkin sabrı taşan hanımı daha fazla dayanamadı ve Mâruf-i Kerhî'ye sessizce şunları söyledi:

"-Şu huysuzun neler söylediğini duydunuz. Artık onu bu evde barındıramayız. Bize daha fazla ağırlık vermesine ve size cefâ etmesine müsâade etmeyelim. Söyleyin buradan gitsin de başka yerde başının çâresine baksın. İyilik, kıymet bilene yapılır. Nankörlere iyilik yapmak, kötülüktür. Onları daha da azdırır. Alçak kimsenin başı altına yastık koyulmaz. Böyle zâlim kimselerin başları taş üstünde gerektir."

Hanımının bu sözlerini sükûnetle dinleyen Mâruf-i Kerhî de, mütebessim bir şekilde şöyle buyurdu:

"- Ey hanım! Onun söylediği sözler seni niye incitir ki?.. Bağırmış ise bana bağırmış; terbiyesizlik yapmış ise bana yapmıştır. Onun nâhoş görünen sözleri, bana hep hoş gelir. Görüyorsunuz ki, o dâimî bir ızdırap içindedir. Baksana; zavallı bir nefes bile uyuyamıyor!.. Hem bilesin ki asıl hüner, asıl şefkat ve merhamet, böyle kimselerin cefâsına katlanabilmektir..."

Bu kıssayı nakleden Şeyh Sâdî de, şu nasîhatlerde bulunur:

"Hizmetteki fazîlet, kendini güçlü-kuvvetli ve sıhhatte gördüğün zaman, şükrâne olmak üzere, zayıfların yükünü çekmektir."

"Muhabbetle dolan kalb, afvedici olur. Eğer sen, yalnız kuru bir sûretten ibâret olursan öldüğün zaman cismin gibi isminle de ölürsün. Eğer kerem sâhibi ve ehl-i hizmet olursan, ömrün, cesedinden sonra da fedâkârlığın ve gönüllere girdiğin kadarıyla devam eder. Görmez misin ki, Kerh'de bir çok türbe var. Fakat Mâruf-i Kerhî'nin türbesinden daha mâruf ve ziyâretçisi bol olanı yoktur."

Ehlullâh ne güzel söylemiş:

"Tasavvuf, herkesin yükünü çekmek ve buna rağmen kimseye yük olmamaktır."

Bilhassa, merhamet ve fedâkârâne hizmetlerle ümmete rahmet kapıları aralanır. Bir hizmetin değeri, onun îfâsı için katlanılan fedâkârlığın büyüklüğüne ve bir ibâdet vecdiyle icrâ edilmesine bağlıdır. Yine makbul bir hizmet, sırf Allâh rızâsı gâyesiyle ve hizmete muhâtab olanı incitip küçültmeyecek bir üslûb ile îfâ edilmelidir.

Bu gerçeğe istinâden Hazret-i Mevlânâ buyurur:

"Allâh aşkı için çalış, Allâh aşkı için hizmet...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zirvelerin ulvî basamağı hizmet
« Posted on: 20 Nisan 2024, 19:10:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zirvelerin ulvî basamağı hizmet rüya tabiri,Zirvelerin ulvî basamağı hizmet mekke canlı, Zirvelerin ulvî basamağı hizmet kabe canlı yayın, Zirvelerin ulvî basamağı hizmet Üç boyutlu kuran oku Zirvelerin ulvî basamağı hizmet kuran ı kerim, Zirvelerin ulvî basamağı hizmet peygamber kıssaları,Zirvelerin ulvî basamağı hizmet ilitam ders soruları, Zirvelerin ulvî basamağı hizmetönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes