๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Aralık 2010, 19:07:29



Konu Başlığı: Zilleti yaşamaktansa şehadeti tercih etmek
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Aralık 2010, 19:07:29
Zilleti Yaşamaktansa Şehadeti Tercih Etmek


Mü’min için iman en büyük izzettir. Allah yolunda şehadeti arzulayanlar izzetli yaşamayı hayatın kendisi olarak kabul ederler. Onlar zilleti yaşamaktansa gerektiğinde canlarını Allah yolunda seve seve vermeye hazırdırlar. “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” (Bakara 154) Cihadın, şehitliğin, Allah katında yücelmenin ne anlama geldiğini bilmeyenlerin, bilip de bunları umursamayanların, önemsemeyenlerin zilletin pençesinden kurtulmaları hiç de kolay olmayacaktır. Zillet gömleğini giyenlerin izzet tacını takmaları elbette beklenemez.

 

Yücelten de zelil eden de O’dur. Kâfirlere ve zalimlere karşı izzet, mü’minlere karşı tevazu içinde bulunanlar, inançlarından ve kişiliklerinden ödün vermeden islami bir duruş sergilemenin gerekliliğini koşulsuz kabul ederler. Onlar onurlu her Müslüman’ın küfrün ve zulmün karşısında eğilip bükülmeyeceğinden, aksi halde, kendilerinin şahsında İslam’ın zarar göreceğinden emindirler. “Sen onların dinine uymadıkça Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar.” (Bakara 120) Hem Müslüman olduklarını söyleyip hem de kula kulluk edenlerin, dünya sevgisiyle kendinden geçenlerin, bir pul karşılığında satılanların bu zelil durumdan kurtulup izzete kavuşabileceklerini kim söyleyebilir? Dayanakları zelil olanların aziz olabilecekleri elbette düşünülemez.

 

Allah kendini dost edinenleri asla mahzun bırakmayacaktır. İslam’la barışık olanlar Rasulullah’ın küfrün ve şirkin karşısında izzetli duruşuna gıpta ederler. Onlar O’nunla gülmek isterler, o günde. “Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara 112) Kâfirlere ve zalimlere karşı islami duyuş ve duruş sergilemeleri gerekirken onların İslam beldelerini işgal etmelerine, yaptıkları katliamlara, barbarlıklarına göz yuman, onlara karşı alçak gönüllü davranan kişiler, guruplar, sözde Müslüman ülkeler, anlaşıldığı kadarıyla, izzeti ve onuru onların yanında aramaktadırlar. Dünya kurulduktan bugüne kadar hiçbir zaman izzet ve onurdan nasiplenemeyen kâfirlerin ve zalimlerin bundan böyle de izzet ve onurdan nasiplenmeleri elbette mümkün olmayacaktır.

 

Eldeki maddi gücün, teknolojinin, modern silahların, dünya, refahının bazı ülkeleri sömürge altına alarak küresel güç haline gelmenin izzet için bir ölçü olamayacağını, dayanağı vahiy olan herkes bilmektedir. Bununla birlikte, zilletten kurtulmak için akılla imanın birleştirilmesinin zorunlu olduğunu görenler, vahye sımsıkı sarılmakla birlikte bilimsel ve teknolojik olarak da kalkınmanın yollarını arar, gecelerini gündüzlerine katarak en azından küfre ve zulme “Dur!” diyebilecek kadar güce kavuşmanın gayreti içerisine girip egemen güçlerin karşısında eli kolu bağlı kalmak istemezler. “… Kim Allah’tan korkup sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah her şey için bir ölçü kılmıştır.” (Talak 2,3) Vahiy ikliminden nasiplenemeyenler başkalarına uşaklık etmeyi bir yaşam biçimi haline getirdiklerinden, bırakın bunların zilletten kurtulmalarını beklemek, bunlar bu uğurda mücadele edenleri de huzur bozucu, fitne çıkarıcı olarak görmüşlerdir. Zillet içinde sürünmekte ısrar edenlerin izzet iklimine koşabileceklerini hiç kimse ileri süremez.

 

Siyonistlerin var güçleriyle saldırdıkları Gazze’de izzet ve zillet birlikte yaşanmıştır. Bulundukları ülkelerin kukla yönetimlerinin zulme karşı sessizliklerine tepki gösteren milyonlar neyin ve kimin yanında yer aldıklarını meydanlara dökülerek göstermişlerdir. Onlar sessiz kalmanın haksızlığı desteklemek olduğunu bilirler ve hiçbir zaman aşağılanmaya razı olmazlar. “O gün öyle yüzler vardır ki zillet içinde aşağılanmıştır.” (Ğaşiye 2) İzzetsiz ve onursuz yaşamayı alışkanlık haline getirenler hep alçalmaya, aşağılanmaya ve horlanmaya mahkûmdurlar. Kendilerinden nefret edilen bu kimselerden övgüyle söz edilmesini kim isteyebilir?

 

Öldürülen bebeklerin, yıkılan şehirlerin, çalınan geleceğin hesabının sorulacağı mahşer günü ne dehşetli gündür. Bu dehşeti yaşamak istemeyen mü’minler kendilerine ya da mü’min kardeşlerine karşı yapılan zulme boyun eğmezler, direnirler. Onlar aç, susuz, ilaçsız kalırlar, gerektiğinde çileyi yudum yudum içerler ve gözyaşlarını içine akıtırlar; ama egemen güçlerin, zalimlerin zulmüne karşı asla tepkisiz kalmazlar. “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (Bakara 193) Kendi kardeşlerinin zulme karşı göstermiş oldukları tepkileri durdurmaya çalışanlar, bu uğurda yoğun çaba gösterenler, zalimlerle yandaş olanlar, ihanetlerinin bedelini tarihe ve insanlığa karşı ödemek zorunda kalacaklardır. Onursuzca yaşamaktan zevk alanlar unutmamalıdırlar ki, yaptıklarının yanlarına kalmayacağını er ya da geç öğreneceklerdir.



Altan Murat Ünal