๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Kapaktakiler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Ekim 2011, 13:03:01



Konu Başlığı: Zamana 5 Nefes
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Ekim 2011, 13:03:01
Zamana 5 Nefes


Nisan 2006 - 88.sayı


Mehmet IŞIK kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

Zamanı ve mekânı anlamak derin mesele. Düşünürler, filozoflar, edebiyatçılar neler söylemedi ki bu konuda... Pek çok isabetli şeyin yanı sıra, elbette yanlış şeyler de söylendi.

Biz Yüce Mevlâ’nın Rasulü vasıtasıyla bildirdiği zamana dair bir hakikate, zamana anlam katmak için bize sunduğu reçeteye bir bakalım.

Gün, yirmi dört saat.

İnsanın yeryüzünde geçirdiği koca ömür, bir gündüzle bir geceden ibaret günlere bölünmüş.

Ve zamanın, mekânın, gecenin ve gündüzün sahibi olan Allah, bir günlük ömür dilimi içinde beş vakit belirlemiş ve o vakitlerde huzuruna durulmasını istemiştir:

“… Namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir yazgıdır (farzdır.)”1

Bir meleğin yaptığı imamlık

Gün içindeki namaz vakitleri, güneşe göre belirlenmiştir. Cebrail a.s. bu vakitleri Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e, Hicret’ten önce Kâbe’nin yanında bulunduğu bir sırada ayrı ayrı açıklamıştır. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:

“Cebrail bana Beytullah’ın yanında iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide, öğle namazını gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra ikindiyi her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya bir şey yemek yasak olunca kıldı.

İkinci seferde ise:

Öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi her şeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı gecenin üçte biri geçince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.

Sonra bana yönelerek şöyle dedi:

- Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır.”2

Bu görüşme, beş vakit namazın farz kılındığı sıralarda oldu. Rasulullah s.a.v. Miraç gecesinde farz kılınan beş vakit namazın eda edileceği vakitleri Cebrail a.s.’dan öğrendiği şekilde Sahabe-i Kiram’a öğretti.

O günden itibaren müslümanlar namazlarını bu vakitlerde kıldı. Bir müddet sonra da Medine’ye hicret edildi. Medine’ye varılınca hemen mescit yapıldı. Aradan bir zaman geçti ve namaza davet için çare arandı. Sadık bir rüya sonucu ezan okunarak namaz vakitlerinin girişi ilan edilmeye başlandı. Medine ve çevresinden insanlar Efendimiz’e gelip iman ediyorlardı. Mescid-i Nebi’de beş vakit namaz cemaatle kılınıyor ve dolup taşıyordu.

Uygulamalı zaman öğretimi


Bir gün bir adam Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e namaz vakitlerini sordu. Efendimiz s.a.v. ona hemen cevap vermedi.

Şafak sökünce, henüz kimse kimseyi tanıyamayacak kadar ortalık karanlık iken Hz. Bilâl’e emretti, sabah ezanını okudu. Sonra, güneş tam tepe noktasından batıya dönme anında, yine Bilâl’e emretti, öğle ezanını okudu. Bu vakit için, orada bulunanlardan ve vakitleri iyi bilen birisi: ‘Günün tam ortası oldu!” demişti. Sonra, güneş henüz yüksekte olduğu zaman emretti, Bilâl ikindi ezanını okudu. Sonra güneş battığında emretti, Bilâl akşam namazı için ezan okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca da yatsı için emretti, Bilâl yatsı ezanını okudu.

Ertesi gün sabah namazını geciktirdi. O kadar geciktirdi ki, ‘Sabah namazı vakti çıktı veya çıkmak üzere..’diye düşünüldüğü anda namazı tamamladı. Sonra öğle namazını erteledi. O kadar ki, dün ikindi kılınan ana yakın bir vakitte kıldı. Sonra ikindiyi tehir etti. Bir kimsenin ‘Güneş kızıllığına büründü’ diyebileceği bir vakitte ikindi namazından çıktı. Sonra akşamı, neredeyse ufuktan aydınlığın kaybolduğu ana kadar tehir etti. Sonra yatsıyı, gecenin ilk üçte birine kadar tehir etti. Sonra sabah oldu ve soru sahibini çağırdı:

“İşte namazın vakti bu iki sınırın arasıdır.” buyurdu.3

Rasul-i Ekrem s.a.v., soruyu soran sahabiye ve onun aracılığıyla tüm ümmetine namaz vakitlerini böylece uygulayarak öğretmiş oldu.

Zamanı disiplin altına almak


Bir günün disiplin altına alınması, bütün hayatın disipline edilmesi anlamına gelir. Çünkü bütün günler birbirinin aynısıdır. Bundan dolayı Yüce Mevlâ yirmi dört saati altı noktadan bölmüş ve sabah ile öğle arası hariç, her iki nokta arasına bir farz namaz koymuştur.4

Namazların ilk vaktinde ve cemaatle kılınmasını talep etmekle birlikte, hayatın zorlukları ve kulların zayıflıkları gibi çeşitli hikmetlere binaen ikinci vaktin girişine kadar eda edilmesine imkan tanımıştır.

Böylece Yüce Mevlâ kullarına bir taraftan zaman disiplini kazandırıyor, diğer taraftan olabilecek çeşitli mecburiyetler sebebiyle namazın eda edilmesi için belirli bir vakte kadar esneklik tanıyor. Buradan, dünya hayatında hem disipline, hem de belli ölçüler içinde esnek olmaya ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Yani belli esnekliklerle dengelenmiş bir disiplin...

Yüce Mevlâmız beş vakitte kılınan namazların hepsini bir vakitte isteyebilirdi. Ama O beş ayrı vakitte huzuruna çıkılmasını istedi. Demek ki insan fıtratı buna uygun. Günlük telaşlar içinde namaza vakit bulamamaktan şikayet edenler aslında kendi tabii yapılarını zorluyorlar. Stres denilen illete bir de bu gözle bakmak lazım.

Beş vakit yüce huzura durmak, zamanı beşe bölerek yaşamak, insanlığa bahşedilmiş bu en güzel ibadeti yapmak, insanı sadece dünya girdabına kapılmaktan alıkoymuyor, her türlü kötülük ve fenalıktan da uzak tutuyor:

“… şüphesiz namaz, her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…”5

Bu müjde, namaz kılmanın büyük bir lütuf olduğunu idrak ederek kılabilenler için. Elbette birilerine iyilik ediyor gibi, üstünlük gösterisi ve riyaya bulaştırarak kılanlar için değil.

1 Nisâ, 103. Bu ayetin savaş meydanında korku namazının nasıl kılınacağını ayrıntılarıyla bildiren ayetlerin hemen peşinden gelmesi düşündürücüdür.
2 Tirmizî, Salât 1; Ebu Davud, Salât 2.
3 Müslim, Mesâcid 178; Ebu Davud, Salât 2; Nesaî, Mevâkit 15.
4 Sabah ile öğle arasında farz bir namaz yoktur ama Rasul-i Ekrem s.a.v.’in tavsiye ettiği “duhâ namazı” diye de bilinen kuşluk namazı vardır. Bu namaz, iki, dört, sekiz veya on iki rekât olarak kılınabilir. Bu konuda birçok hadis mevcuttur. Mesela Buharî, Tatavvu 1, 7, 8, 9; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn 14; Tirmizî, Vitr 1.
5 Ankebut, 45.

Kerahat Vakitleri


Sahabilerden Ukbe b. Amir r.a. şöyle anlatmıştır:

Rasulullah s.a.v. üç vakitte namaz kılmamızı ve cenazemizi defnetmemizi yasakladı. Bu vakitler:

Güneş doğmaya başladığı andan yükselinceye kadar.
Öğleyin güneş tepe noktasına gelince, batıya meyledinceye kadar.
Güneş batmaya meylettiği andan batıncaya kadar.(*)

Hadiste zikredilen üç vakit, gündüzün uzunluk ve kısalığına göre değişmekle birlikte, yaklaşık olarak kırk beşer dakikalık sürelerdir. Bu vakitlerde namaz kılınması, yukarıdaki hadis ve aynı anlamda olan daha başka hadisler dolayısıyla mekruh görülmüştür.

Şuna da dikkat çekmek lazımdır: Bir kimsenin ikindi namazını kerahat vaktine bırakmaması esastır. Fakat her nasılsa kerahat vaktine kalmışsa, güneş batıncaya kadar ikindi namazını yine de mutlaka kılmalıdır. Çünkü namazı kerahat vaktine bırakmak mekruh, kazaya bırakmak ise haramdır.

Bu üç vaktin dışında iki vakit daha vardır ki, o vakitlerde nafile namaz kılınması mekruh görülmüştür.

Sabah namazının vakti girdikten sonra güneş doğuncaya kadar sadece sabah namazının iki rek’at sünneti kılınabilir. Bunun dışında nafile bir namaz kılınması mekruh görülmüştür.
İkindi namazı kılındıktan sonra güneş batıncaya kadar nafile namaz kılınması mekruhtur.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, bu vakitlerde vaktin namazının dışında namaz kılmayı yasaklamıştır.

(*) Müslim, Müsâfirîn 293; Ebû Dâvud, Cenâiz 55; Tirmizî, Cenâiz 41; Nesâî, Mevâkît 31. Konuyla ilgili diğer hadisler ve açıklamalar için bk. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, c.7, s. 427–446.