๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 16 Temmuz 2010, 21:39:29



Konu Başlığı: Zahmetsiz sevap kazanma yolları!
Gönderen: Hadice üzerinde 16 Temmuz 2010, 21:39:29
Evliyânın büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretleri anlatır: Mûsâ aleyhisselâm Cenâb-ı Hakka sordu: - Yâ Rabbî, hastaları ziyâret edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allahü teâlâ buyurdu:
- Analarından doğdukları günkü gibi günâhsız hâle getiririm.
Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Cenâzeleri teşyî edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allahü teâlâ buyurdu:
- Onlar öldüğü zaman cenâzelerine katılmak üzere melekler gönderirim. Önce kabre kadar onu teşyî ederler. Yanında bulunup onu uğurlarlar. Daha sonra kıyâmet günü de mahşer yerine teşyî ederler.
Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Musîbetlere düçâr olanlara tâziyede bulunanlar için ne gibi ecirler verirsin?
Allahü teâlâ buyurdu:
- Hiçbir himâyenin bulunmadığı ve ancak benim himâyemin bulunduğu kıyâmet günü, onları himâyeme alırım.

EN SEVİMLİ İKİ ŞEY
Enes bin Mâlik hazretlerinin bildirdiği bir hadîs-i şerîfte, Resûl aleyhisselâm buyurdu ki:
- Allah indinde, kişinin, yumuşaklıkla yendiği öfke ile, sabırla karşıladığı musîbetten daha sevimli iki şey yoktur. Yine Allah nezdinde, kişinin, fîsebilillah döktüğü bir damla kan ile, gecenin karanlığında Allahtan başka kimsenin görmediği bir sırada, secdede iken döktüğü bir damla gözyaşından daha sevimli iki katre yoktur. Ve son olarak Allahü teâlâ nezdinde, kişinin, farz namazları kılmak için attığı bir adım ile, akrabâ ve yakınlarını ziyâret etmek maksadıyla attığı bir adımdan daha sevimli iki adım yoktur.
Hak teala buyurur ki: Ey kulum, ben acıktım, beni doyurmadın. Kul cevaben der ki: Ya Rabbi! Bütün âlemleri doyuran sensin! Ben seni nasıl doyurabilirim? O zaman cenab-ı Hak buyurur ki, falan fakir kulum aç idi, sen ise bol bol rızıklar içinde yüzüyordun. O fakir kulumu doyursaydın, benim rızamı kazanmış olacaktın. Yine Allahü teala buyurur ki: Ey kulum, ben susamıştım. Bana niçin su vermedin? Kul aynı Şekilde: Ya Rabbi! Bütün âlemlere su veren sensin, benim seni sulamaya kudretim var mıdır? Allahü teala buyurur ki: Falan kulum susamıştı, eğer onu sulamış olsaydın, benim sevgi ve muhabbetimi kazanmış olacaktın. Yine bunun gibi, çıplak olanı giydirmek için bu sual-cevap vârid olur. Yine bunun gibi, ben hasta idim de, benim hâl ve hatırımı gelip sormadın? Ya Rabbi, seni nasıl ziyaret edebilirdim? Allahü teala buyurur ki: Falan kulum hasta idi, onu ziyaret edeydin, orada benim rızamı bulacaktın...
* * *
Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden Ebûdderdâ hazretleri anlatır:
Süleyman aleyhisselâmın bir oğlu ölmüştü. O, buna çok üzülmüştü. Bunun üzerine kendisine, Allahü teâlânın emri ile iki melek geldi. Fakat onlar, birbirinden dâvâcı iki insan sûretinde gelmişlerdi. İki hasım gibi onun önüne oturdular. Birisi söze başlayarak dedi ki:
- Ben ekin ekmiştim. Fakat mahsûl alamadım. Zîrâ bu adam oradan geçerek benim ekinimi çiğnedi ve mahsûl alamamama sebep oldu!..
Süleyman aleyhisselâm hakem sıfatiyle ötekine sordu:
- Sen ne dersin bunun sözüne?
Diğeri cevap verdi:
- Yoldan gidiyordum. Bir ekine rastgeldim. Sağa gittim, sola gittim. Geçecek bir yer yok. Her taraf ekilmiş. Mecbûren çiğneyip geçmek zorunda kaldım.

MUSİBETE DÜÇAR KALINCA...
Bu cevap üzerine Süleyman aleyhisselâm bu sefer birinciye dönerek sordu:
- Halka geçecek bir yol gerektiğini bilmiyor musun? Yolu ekerek niçin kapattın?
Süleyman aleyhisselâmın bu sözü üzerine, insan sûretindeki melek taşı gediğine koydu:
- Peki, sen çocuğun öldü diye niye tasalanıp duruyorsun? Âhirete gitmek için mutlaka bir yol gerektiğini, bunun da ölüm olduğunu bilmiyor musun?
Bunun üzerine Süleyman aleyhisselâm üzülmekten vazgeçti. Çocuğunun ölümü için bir daha tasalanmadı.
Resûl aleyhisselâm buyurdu ki:
- Kim ki bir musîbete düçâr olur da Allahü teâlânın emrettiği gibi söyleyerek, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn.” (Yâ Rabbî! Marûz kaldığım bu musîbetle beni mükâfatlandır, bu musîbetin peşinden bana hayır ver!) derse, Allah onun istediğini verir.

_________________
kavuşmak istiyorsan mevlaya vur tekmeyi dünyaya.
yamadık dünyayı yırtarak dinimizden,
sonunda dinde gitti, dünyada elimizden.
(efendi hz.)