> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yolda
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yolda  (Okunma Sayısı 671 defa)
13 Eylül 2010, 14:56:33
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 13 Eylül 2010, 14:56:33 »



Yolda


‘Dünyanın bütün çiçeklerini yollarda, yolculuklarda görebilirsiniz.

Ama kendi alçakgönüllü sardunyanızı yetiştirmek için bütün yolculukları

ancak bir ev ikindisinde birbirine bağlayıp bir anlam çıkarabiliyorsunuz.

Cümle kurmak için evde olmak, yerleşmek gerekiyor;

cümlenin sözcüklerini dünyanın yollarında toplamış olsanız da...’

                                                                                                    Ece Temelkuran

 

 

İki insanı, kadın ve erkeği buluşturan o muhteşem ‘şey’ gibi, ‘insan’ denen varlığın yaratılışı ve bu yaratılışın sonsuza uzanan anlamı da bütün bütün anlaşılmaz ve anlatılmazdır. Yine de insan, her yönüyle kendine dâir olan bu ‘anlaşılmazlık-anlatılmazlık’la ilgili olmuş ve bu ilgililik içinde kendini konumlandırmıştır. Bitmemiş ve bitmeyecek bir çabadır bu.

 

Gözünü bu çabaya açmış (gözü bu çaba ile açılmış) yazarınız der ki, dünya, insanın doğduğu bir ‘ev’dir; insana açılmış (hazırlanmış) ‘ev’dir dünya. Başka gezegenlerde insanın izine rastlanmadığına göre; dünya bizimdir, biz de dünyaya âidiz.

 

İlk insanın doğuşu (oluşumu-yaratılışı) hangi teoriyi doğruluyor?

 

Bu soruyu geçiyoruz. Geçiyoruz çünkü, bu soruya verilen cevaplar, insanın dünyada bulunuşuyla doğmuş olan ‘kaygı’yı, ‘doyumsuzluğu’ ve ‘anlam arayışı’nı sonlandırmıyor. Bizim temel soru(nu)muz ise bu. İnsanın bu bitmeyecek ‘açlığı’ ne menem bir şeydir, nasıl doğar, nerelere kadar uzanır, neleri toplar ve toplanan şeyden ne anlarız? Geçmişin (tarihin) gökkubesinde çınlamış ve cevabı aranmış olsa da, bugün de tazeliğini devam ettiren bu soru, her insanla birlikte doğar. Bu soruyu baştan ve yeniden soran her insan, önceki cevapları yetersiz görür ve kendi cevabını bulmak üzere yola koyulur.

 

‘Ev’ hâli

 

Bir ‘ev’e doğuşumuzdan başka bir şey değildir, dünyaya gelişimiz. Bütün bir dünyayı, içine doğduğumuz ‘ev’in pencerelerinden seyreder, görür ve yaşarız. ‘Ev’e mahkûmuz. Ev, bizi sarar; içine alır ve kendine dönüştürür. ‘Ev’imizizdir. Dünya, evimizin pencerelerinin genişliğinden ulaşır bize. Ne kadar genişse pencerelerimiz, o kadar dünya alırız; evimizin kapısı ne kadarsa o kadar açılırız dünyaya. Ev korur bizi dünyanın hepsinden, içine alabileceği kadarıyla tanıştırır. Pencerelerimizden görünen ve kapımızdan çıkıp yaşadığımız ne ise, dünya o kadardır. O kadarıyla zihnimize ve yüreğimize çentikler atan dünyanın bize ulaşan soru(n)larına cevabımız, evimizin, anne ve babalarımızın cevaplarıdır. Büyümemizle paralel, dünyaya ve hayata dâir gelişen merakımızı, anne ve babalarımızın yaşantıları giderir. Ev içi yaşantımız (mahkûmiyetimiz) sürdükçe, anne ve babalarımızın cevapları ve yaşantıları bize yeter gibi görünür, buralarda demleniriz.

 

Gelin görün ki, büyürüz! Ev, ev içi; adımlarımızı doyurmaz, küçük gelirler bize. Pencere önlerine daha sık gider, gördükçe gözümüzde büyüyen sokak bizi daha çok kapıdan dışarı çıkartır. Ev önünden başlayıp uzaklara uzanan, ara sokaklara giren adımlarımız çoğalır, çoğaldıkça da, evimizin duvarlarına sinmiş ve oradan bize bakan yaşantıyı eksik görürüz; kalbimiz farklı bir yaşantıya, ara sokaklara, meydanlara, kuytulara yönelir. ‘Ev’in kalbimizi saran kolları gevşer; ‘dışarı’, zihnimize bir kıymık gibi saplanır. ‘Ev’e dönüşlerimiz gecikir, ‘dışarı’daki hayatımız çoğalır. ‘Dışarı’ bizi oyalayan, doyuran bir şey olurken, ‘ev’, mecburen döndüğümüz bir yer olur. Bu, ‘ev’dekileri tedirgin eder, bizi kaybetme korkusuna düşerler.

 

Çatışma başlamıştır evde, dünya ve hayat daha çok girmiştir ev içine, evin orada tutamayacağı kadar. Ev ve ev içi, bu fazlalığı dışarı atmak ister. Bu bizi üzer, üzer çünkü, daha çok bu ‘fazlalık’ bizi mutlu eder. Yüreğimize bir çelişki düşer; ev içi ile ev dışı arasında gidip geliriz.

 

Daha da büyümüşüzdür. Ev biraz daha daralmış, dışarıdaki adımlarımız daha da isteklenmiştir. Dışarısı, alımlı libâsıyla ve kışkırtıcı yüzüyle içimize fitne sokmuş, rahatsızlık vermiştir. Fitne ve rahatsızlık ki, sahibine ‘yetmezlik’ duygusu yaşatır, bulunan yere dönük eleştirel sorular sordurur. Bize de bu olmuştur. Anlamışız ki, ev artık bize yetmiyor, soru(n)larımıza bütün bütün cevap olmaktan çıkmıştır. Ev içi yaşantı, bizi ‘tutacak’ kadar güçlü ve doyurgan değildir.

 

Daha çok çağrılır, bu çağrılara daha kolay kanarız. ‘Dışarısı’, artık kısa süreliğine gittiğimiz bir yer olmaktan çıkar; bizdeki ‘ev’i azaltır, azaltarak bizi soyar. Dışarıda, sokakta soyuluruz. Çıplak kalınca üşür, üşüdükçe de sokağı giyiniriz. Evet, sokağı giyiniriz; dilimiz, elbiselerimiz, gözlerimiz (bakışımız), yürüyüşümüz değişir. ‘Ev’den ‘dışarı’ya, ‘dışarı’dan ‘ev’e yolculuklarımız arttıkça, artık bizden bir parça olan rahatsızlığımız da alevlenmeye yüz tutar. Ev içi ile ev dışının çatışması, bu alevi yükseltmeye yarar. ‘Ev’e, evdeki ben’imize yabancılaşırız.

 

Ev ve evdeki ben, yabancımız olur; her ‘yaban’ gibi, onlar da bizi uzaklara iter. Huzurun uzakta bir yerde, gidilmemiş kuytularda olduğunu düşünürüz. Gidilmiş, ezberlenmiş, yaşanmış yakınlıklar bizi doyuramaz olmuştur. Dışarı çıktıkça, yürüdükçe, uzaklaştıkça ‘başka’ olana açlığımız dirilmiş, bu açlığın ağzına ‘başka’ yerler (şeyler) attıkça da doyumsuzluğu artmış, daha fazlasını ister olmuşuzdur. Yedikçe iştahı artan bir dev uyanmıştır içimizde; iflâh olmaz bir doyumsuzluk kanalına yuvarlanmışızdır. Gezinen yerler, görünen şeyler, cevabı bulunan sorular ve okunan kitaplar, hep ‘yeni’ olana yer açmaya yaramıştır.

 

Yol/yolculuk çağırınca

 

Çekip gitme kaçınılmaz olmuştur. Durulan yer hapishâneye dönmüş, bizi boğuyordur. Önümüzde; yolculuk, bitimsiz bir yolculuk açılmıştır. ‘Her şey berbatsa, çekip gidin!’ uyarısıyla ayaklanmışızdır.

 

Gitmemiz gerekiyor, ama nereye?

Çok satan bir cümle, kolayca bir çözüm dikilir karşımıza:

‘Yüreğinizin götürdüğü yere...’ denir.

 

Bu kadar kolay değil işte! Çekip gitmeye niyetlendik mi; ev, tarih, bağlanmışlık, kazınamayan aidiyet, bir anne sînesi kadar güvenli alışkanlıklar üzerimize çullanır, bizi öylece tutarlar. Bitimsiz bir yolculuğun önünde öylece çakılı kalırız; kalma ve gitme arasında kütleşiriz. Benjamin’in o meleği gibi, yüzümüz ileriye, gövdemizse geriye bakar. Tarihimiz el sallar bize; annemiz, babamız, kardeşlerimiz... Ağlamak tutar bizi; kopuşun kaçınılmazlığı ve acısı ırgalar.

 

Koparız yine de. Yırtıla yırtıla ayrılırız. Geriye dönük gövdemiz, yara bere içinde ileriye bakan/giden ‘yüz’ümüzün arkasına düşer. Âdeta kendimizden kopmuş oluruz. Tarihimizi, benimizi iptal ederiz. ‘Ben’ dediğimiz şeyi unutarak, yeni bir ‘ben’e yürürüz. ‘Geçmiş’siz kalırız. Kimliksiz... Geleceğimiz de yoktur; geçmişin bittiği, geleceğinse başlamadığı yerdeyiz çünkü. Tamamen kaybetmiş, yeniden bulmak için yola koyulmuşuz. Öfkelenen (hiçbir şeysiz kaldığı için), şaşıran (her bir şeye ihtiyacı olduğu için) bir varlığız. Boş, bomboşuz. Çırılçıplak...

 

İleriye fırlatılmış bir okuz; geçmişten geleceğe gönderilen/giden bir mektup... Bu mektup nasıl karşılanacak/karşılayacak/okunacak, belli değil. İçine hapsolduğumuz öğretilerden ayrılmış, bize daha geniş, taze ve huzurlu bir hayat yaşatacak adreslerin umudu içindeyiz. ‘Bulabilir miyiz acaba?’ sorusu bizi tedirgin etse de, bir ormanın içinde yolculuğumuz başlamıştır. Her bir ağaç ve çalı çırpıdaki kımıltı, her bir patika bize yön olur. Çok yön içinde yönsüzlükle ırgalanırken bir yön seçip gideriz. En ufak bir şeye kalbimizi açar, her bir şey gelip kalbimize oturur. Küçük-büyük farkı ortadan kalkar; ayrıntılar bize kocaman görünür. Doyumsuz açlığımızda her şeye yer bulunur. Yüzüyle ilk kez karşılaştığımız, dillerini bilmediğimiz çok şeyin sofrasına oturur, tattan tada gideriz. Bizi tutan bir şey olmadığı için de, bağımsızlığın ve özgürlüğün tadını çıkarırız. Suyun gel-giti, yaşamın saf duyguları içinde yüzeriz. Bu orman içi yolculuğumuzda, hapisten çıkmış bir mahkûm gibi bol bol nefesleniriz. ‘Ev’de, hapse dönüşmüş düşüncelerde uyuyakalmış ne kadar şey varsa içimizde, bunlar bir bir uyanır, yavru atlar gibi sağa sola koşar, her şeye ağız uzatırlar. İçimiz, gözümüz, ellerimiz, adımlarımız dirilmiş ve delirmiş bir haldedir.

 

Sorularının peşine düşüp evrende yolculuğa çıkan bir seyyah oluruz. Evreni dolduran küçük büyük şeylerin toplamını, her bir şeyin diğeriyle ve bütüne olan ilgisini farkedip, hayrette kalırız. Gökyüzü çağırır bizi; gezegenden gezegene, yıldızdan yıldıza gider; elimizden tutan, yüreğimize ve zihnimize ulanan sesler toplarız. Gökyüzünden yeryüzüne akan güneş ışınlarıyla, toprağın bağrına düşen yağmurlarla yere iner, gökyüzünün yeryüzüne iyiliğine şahit olur, baştan ayağa iyilik kesiliriz. Kışta ölü kesilmiş dünyanın baharda alımlı bir geline dönüşmesiyle mest oluruz. Varlığın yüzünde gezinen ‘güzel’in izlerine baka baka güzelleşiriz. Dağlardan yuvarlana yuvarlana, taşlara çarpa çarpa akan ırmaklara tutunur, denizlere düşeriz. Mavice bir sonsuzlukta göz kırpan yakamozların arasında derinlerde yaşanan hayata eğilir, oradan başka sözler duyarız. İçimize aldığımız sözlerin ve derinliğin baskısıyla su yüzüne çıkar, karşımızda öylece duran sıra dağlara uzanırız. Dağa doğru yürüyen, dağların kuytularında inzivâya çekilen bilgelerin hikayeleri başımıza üşüşür. Tarihe düşmüş insan yolculukları açılır önümüzde; ‘iyi’nin ve ‘kötü’nün iç içe geçişinden dersler toplarız. Anlarız ki, etrafımızda var olan/varlığını sürdüren her şeyin bir sözü, anlamlı b...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yolda
« Posted on: 25 Nisan 2024, 13:05:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yolda rüya tabiri,Yolda mekke canlı, Yolda kabe canlı yayın, Yolda Üç boyutlu kuran oku Yolda kuran ı kerim, Yolda peygamber kıssaları,Yolda ilitam ders soruları, Yoldaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes