> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yol ve duraklar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yol ve duraklar  (Okunma Sayısı 702 defa)
19 Kasım 2010, 14:50:08
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 19 Kasım 2010, 14:50:08 »



“Yol”  Ve  “Duraklar”


“Zihnin istidadı ekonomiktir; alışkanlıklar edinmeyi sever ve kendisini her adımında yeniden yeniye düşünme zahmetinden kurtaran alışkanlıklarla hareket eder. Tembelleşen zihin, kazandıklarını yeni gayretlerle riske atmaktan korkar hale gelir. Sahip olduklarını alışkanlık kalesine kapayarak tam bir güvenlik sağlamaya çalışır. Oysa gerçekte, kişinin kendisini mal ve mülkünün tam kullanımından mahrum ederek hapsetmesidir bu. Cimriliktir.”

Hintli yazar ve şair Tagore’un bu tespitleri, bizlere yaklaşık 13-14 asırlık bir gerçekliğin çok önemli izdüşümlerinden birini anımsatıyor. Zihinlere tebelleş edilen/ettirilen bu anlayış yüzünden yeni besinler alınmayıp, aslında bu şekilde beslenenleri yiyip bitiren geçmiş deposuyla yaşanılagelindiğinden, uykusuzluğuyla alay edilesi bir duruma düşürülmüş, içinden cömertçe alınarak dışına eklemlenmiş, daha çok, kıyısını tohumlayan, yeşerten bir ırmaktan, çiçeğini açan ve meyvesini veren bir ağaçtan ziyade, suyu akar kendi bakar bir manzara ve kendisi için yanan bir kütük mesabesine indirgenmiş din anlayışıyla duygusal ve fikri bağları güçlü, barışık yaşanılagelmiş ve bu şekilde süregiden bir hali pür melal.

Gördüğü tahsil ve bunun sonucunda edindiği çevre ile sahip olduğu bilgiler sonucu geçmişten beslenmeyi büyük oranda terk ederek yeni hâl çareleri ortaya koymaya çalışırken çekim alanına girdiği batı ve batının bıraktığı, moda tabirle bonusu olan modernizmle mücadelesinde yenilerek ya da yorularak taklitten kurtulamayan ve modernizmin etkileri sonucu ne yapsan çıkmaz modern(!) lekeler… Dahası; bu lekeler altında adeta ezilen hatta kendi asıl rengini kaybeden bir portre…

Bunun tam karşısında klasik yöntemlerle elde ettiği; birilerinden duyarak, veraset yoluyla, takvim yaprakları ve ilmihal kitaplarından edindiği, bilinçten yoksun bilgilerin kuruluğu hayatına düğüm atmış, batıya küs, geçmişe sıkı sıkıya sadık, taklide açık, peşin kabulcü, dokunsan ağlayacak duygusallığında, çoğu kereler buharlaşabilme özelliğine sahip din anlayışına ait bir portre…

Ve yine; zihinlerine ve kalplerine muhkem kaleler inşa edip içerlerine fikri sabitler, postnişinler, bilgi muhafızları yerleştirmiş ve üzerlerine sağlam parmaklıklar örmüş  ya da ‘benim babam hacı’ savunusunu anımsatan, ‘Müslümanlar şöyle şöyle yapmışlardı!’, ‘İslam sayesinde bu insanlar yükselmişlerdi!’ ‘ben/biz ……’ vs. türünden övgülerle maskelenmiş utançlarını bir anlamda seferber edenler, veya başka bir şekilde; utançlarını maskelemeyi bilmeyenler, belki de buna gerek bile kalmadan ‘görünen köy’ü adeta gölgelerinde bırakanların teşekkül ettiği bir portre…

Bütün bunların birçok nedeni olsa da farklı düşünüp ayrışmanın, bulundukları yeri bulunmaz, kıldıklarını kılınmaz görenlerin/gösterenlerin alt yapısında genelde şunu tespit etmek mümkün;   Kur’an ve Peygamber (a.s.)’ ın gölgelerinden öğrenilip takip edilmesi, buna paralel olarak beslenilen kaynakların çok çeşitlilik arz etmesi ve buralardan elde edilen bilgilerin bağlayıcı, tutucu daha ileri seviyede nass gibi değerlendirilmesi fikir yapılarını farklılaştırarak (düşünce çeşitliliği hikmete ve rahmete vesile iken) cemaatsel yapıların oluşmasına sebep olmuş ve farklılık arzeden cemaat, parti, dernek vs.  sayısı artmıştır. Bununla da kalmayarak ayrılıklar, cedeller oluşmuş daha ötede zor bir imtihan vesilesi olmayı gerekli kılmıştır. İşte! muhakemesiz, tedkik ve eleştirellikten yoksun zihinlerin anlam karşısında uğradığı hezimet sonucu nicelik ve şekle talimi.

Red veya kabul hakkımızı saklı tutarak yaşananlara kenardan baktığımızda bu manzaraları görmekten kendimizi alamayacağız. Alışkanlıklar edinmiş zihin, dini alışkanlık olarak yaşayan kalabalıklar, okuduğuna, duyduğuna muhakemesiz ve kayıtsız teslim, tarih ve menkıbeler karşısında meltem rüzgarı yemişçesine mayışıklık ve duygusallık Müslüman için vurdumduymaz kalınabilecek olgular olmasa gerek.  Ve yanan her yürek, akleden her kalp, derinlikli, analitik her akıl yaşanılanlara bigane kalamayacaktır. Bütün bunlar gerçeklikleriyle, ibretamiz vasıflarıyla, açtıkları derin yaralarıyla birlikte zamanımızın imtihanları olarak tarihe göz kırpıyor, tarihin malzemesi olmaktan kurtulamayarak vitrindeki yerini anbean alıyor durumunu yaşamaktadırlar.

 Aslolan da, özlemlerimizde  biz Müslümanların bu ve bu tür durumlardan kaynaklanan imtihanların üstesinden nasıl geleceğimiz, aleyhten lehe çevirirken izleyeceğimiz yol haritasının nasıl olacağı, rıza-i ilahiye nasıl ulaşacağımız noktasında düğümleniyor gibi. Sorun toplumun, ümmet olmaya aday olanların olduğuna göre, her şeyde olduğu gibi sözü yine  Kur’an söyleyecektir.(13/11)

Müslümanların toplumsal ıslah formülleri, kendi Medinelerini oluşturma sürecindeki anahtar kavramları ‘değişim’ olmalıdır.(Gündemde olduğu şekliyle uyanış değil. Uyanış Cabiri’nin dediği gibi ‘tepki’dir. Bir etki sonucu oluşmuştur. Müslümanlar uykuda değillerdir. Ya da tepki sonucu oluşacak bir değişimin muhatabı olmadılar ve olmamalıdırlar.) Kur’an bu Medine’nin altın anahtarını; ‘eskimeyen yeni’ yi şöyle vurgular: “Gerçek şu ki insanlar kendilerini (nefislerindekini) değiştirmedikçe, Allah o toplumun durumunu değiştirmez.” (13/11) Toplumsal bir değişmenin, genele teşmil edilecek bir felah ve refahın yolu bireysel değişmeden geçiyor. Bu değişimin birinci adımında Allahu a’lem yine Kur’an’ın ; ‘Ey iman edenler iman ediniz’ mealindeki ifadesi oluşturuyor olmalıdır. Çünkü temel atılmalıysa, hedefte ‘değişim’ ise ilk basamakta imanı yenisiyle değiştirmek, ahdi yenilemek, tazelemek, Allah’a güveni tesis etmek ve iman ile aynı kökten türeyen ‘emanet’i sahibine vereceğimizi tasdik ve ispat etmek gerekecektir. Bu temel üzerine bina edilecek diğer malzemeler; ahlak, vicdan, ilim, amel vs. ardı sıra geliverecektir Allah’ın yardımıyla da. Savunulan şudur ki; böyle birey/bireyler vücuda gelmeden nitelikli toplumun teşekkül ettirilmeyeceği… Çünkü bireyin imanı, dini, bireyin ahlakı, bireyin vicdanı oluşmadan, toplumun dini, ahlakı ve vicdanı oluşmaz/gerçekleşmez.

 Nicelik bakımından hem toplum(nüfus) hem de topluluk zenginliğimizi bahis mevzuu yapmaya lüzum var mı? Bu zenginliğe rağmen şahsiyet oluşmadan/oluşturulmadan topluluk vücuda getirildiğinden, olan sadece toplulukların artışı olmuştur. Kur’an’ın bize öğrettiği ise; rahmetin çoklukla değil kaliteyle kazanılacağıdır. Bedir ashabını övgüye mazhar kılan ve bu gün de aranılır olan, özlem duyulan o kalitedir.

Bu değişim sonucunda oluşacak bir birey kalabalıkların, atalarının daha ileri merhalede şeytanın gör dediği yerden bakmadığı için, Allah’ın gör dediği yerden bakıp sahih islamı yaşamaya çalışacağı için akleden mümeyyiz bir akla, canlı bir ruha,  kalbe sahip olanlardan olacaktır. Aksi halde kendini değiştirmeye iradesi olmayan bir bireyin başkalarını değiştirmeye kalkması ve samimi ifadelerle toplumun ıslahı ve değişimini sağlayacağını vurgulaması ve bunun için bazı oluşumlar kurarak ya da içine girerek yola başlaması, artı bu yolda ciddi çabalarının da görülmesi sonuçta kendisini ham hayalle buluşturacak ya da uzaklara taşı atmaya çalışıp yetiştiremeyen ve böylece koluyla birlikte tüm bir vücudu yorulan dahası islamlığını tüketen, vaktini israf eden biri haline geliverecektir.

Buradan hareketle cem’i oluşumların ve kendilerini cemaat, parti, dernek vs. olarak takdim edenlerin yapmaları gereken daha hayırlı iş şu olamaz mı? ; insanları, fertleri niceliğine göre değerlendirmek, savunucu ya da avukat yetiştirmek, yargıç ve hakim vücuda getirmek değil fertlerin ve buna bağlı olarak toplumun değişimine saf bir katkıda bulunacak olan Rad-11’i anlamalarına ve uygulamalarına yardımcı olmak, mesailerini bireyler için ferdi bazda öz yeterlilik, özgüven kazanmalarını sağlayacak eğitsel, sosyal ve kültürel çalışmalara harcamak, onları alıkoymak değil, bilakis onlara yedek yakıt sağlamak, ‘yol’ da birbirini yıkayan eller gibi olmak, ‘hakkı ve sabrı tavsiye’ noktasında işteşlik yapmak olabilmelidir. Ya da amaca binaen Allah’ın kullarını Allah’a yöneltmek olmalıdır geniş anlamda.

İslam sırat-ı müstakimdir, menzil veya durak değil. Duraklar değişti diye yolun da değişmesi gerekir, demek doğru değildir. Bu sebeple ‘YOL’ üstünde, basmakalıp insan durakları, hanları, sevap reaktörleri, akıl yontucu torna atölyeleri kurmak yola revan olanları/olacakları ya da olmak isteyenleri ‘yol’dan alıkoyacak veya yolu unutturarak buralardaki misafirliği uzattıracak ve en azından zamandan ziyan ettirecektir.

Hayatın ‘Öznesi’, ‘etken’i olmak ‘yol’a koyulmak, ‘yol’da olduğunu bilmektir. Yolu Allah’a has kılarak ilerlerken yolun belirli yerlerindeki muhtelif duraklardan etkilenmeden, duraklarda durakalan değil, duraklardan yolcu alan kervan misali, kınayıcının kınamasına da aldırmadan, onlara ‘selam’ diyerek geçen olmaktır.

Eleştirel, canlı, mümeyyiz bir akıl ve akleden bir kalbe ihtiyaç Kaf Dağında Zümrüd-ü Anka olmamalıdır. Nefistekini değiştiren rahmet rüzgârları ‘Kaf’tan değil ‘Tur’dan , ‘Uhud’dan, ‘Cebel-i Nur’dan esmelidir. Bedeni ıskalayan yada yalayıp geçen değil, içe işleyen, ruha tesir eden olmalıdır.

Allah rahmet etsin bir ağabeyim şöyle derdi: ‘A şahsı, B hocası, şu kitap, bu bilgi vs. beyinlerde oturan kutsal tibet öküzü olmamalıdır.’ Ne dersiniz! Tagore’un tespitleri çerçevesinde yaşanılanları tekrar düşünürsek yazılanların ana tema cümlelerinden birinin bu olabileceğini söyleyemez miyiz?       

Bunları söylerken elbette ki kasıt yalnız, tek başına davranmak, düşünmek değildir. İslam’ın kolektif yaşanılacağına kimse gölge düşüremez. Bütün mesele çıkış noktasını, fertle başlatarak emaneti doğrulayıcı, sorumluluk ve vicdan sahibi, imanı içselleştirmiş bir şahsiyet olmak ve buradan da Allah’ın ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yol ve duraklar
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:05:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yol ve duraklar rüya tabiri,Yol ve duraklar mekke canlı, Yol ve duraklar kabe canlı yayın, Yol ve duraklar Üç boyutlu kuran oku Yol ve duraklar kuran ı kerim, Yol ve duraklar peygamber kıssaları,Yol ve duraklar ilitam ders soruları, Yol ve duraklarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes