๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Eylül 2010, 12:40:57



Konu Başlığı: Yeni ümidimiz
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Eylül 2010, 12:40:57
Yeni Ümidimiz

Karanlık geceler yıldızların zuhuruna bir vesiledir. Doğan her yıldız da onun bağrına saplanan bir hançer gibidir. Sağından, solundan yediği milyonlarca hançerle param parça olan zulmet yavaş yavaş nura İnküab eder. Ve semâ, şairane ruhları ilhamlara garkeden nurdan bir derya halini alır.

Küfrün, dalâletin ve cehaletin zulmetli bir gece gibi âlem-i islâm'ın başına çöktüğü şu son birkaç asırda bizler âdeta, karanlıkta gezdik, karanlıkta yürüdük, karanlıkta düşündük, karanlıkta konuştuk, karanlıkla yaşadık. Artık böylesine bir hayat canımıza tak etmişti, ama bizim cephemizde ona için için kızmaktan başka bir şey de yapılmıyordu. Buna mukabil karşı cephede ise onun edebiyatı, onun felsefesi yapılıyordu. Çinlilerin güzel bir atasözü vardır: "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak" derler. Ama biz senelerce ne bir mum yaktık, ne de bunun lüzumuna inandık. Ve öyle bir zaman geldi ki, ehl-i küfrün hiç kesilmeyen şuurlu darbeleri karşısında şuursuz davranışlarımızla yorulduk, bittik. Sesimiz soluğumuz duyulmaz oldu. Minarelerimizden ezan sesi çıkmıyor, kubbelerimizden Kur'ân sadâsı yükselmiyordu. Minarelerin ruhu, kubbelerin canı ezan ve Kur1 â n'di. Canlara can katan bu iki şey ortadan kalkınca bütün memleket bir kabristan, camiler de birer mezar olmuştu, içlerinde bir kaç cemaat varsa onlar da mezarlar-daki ölülerden farksız canlı cenazeler, konuşan ölüler ayakta gezen kadavralardı. Ne garib bir tecelli idi ki, yerin üstünü bize altındakiler emanet etmişti, ama Üstte yaşayan bir "şirzime-i kali-le" altta" yaşan belki de milyonların hukukuna tecavüz ediyor, mukaddesatlarını çiğniyor, davalarına hücum ediyor, emanetlerine ihanet ediyordu. Sözün kısası, çarşılar, pazarlar, caddeler artık bizim değil, ağyarındı. Mekteplerde okuyanlar bizim çocuklarımızdı ama, ne okutanlar ne de okutulanlar bize ait değildi. Üzerinde bize ait olduğu yazılan bir idarehanemiz vardı. O bina bizim, idare edilenler de bizlerdik ama bizim binamızda oturup bizi güdenler bizden değildi.

Her ağızdan çıkan "zaman, ahirzaman; gün günden beterdir" sözleri ruhlarımızın ümit damarlarını makaslarken sinelerimizden fışkıran “Allah'ın yardımı ne zaman?” feryadına birden bire Ötelerden haberiniz olsun Allah'ın yardımı yakındır cevabı yetişiverdi. Karanlık semamızda “Allah’ın yardımından ümidinizi kesmeyin” şimşeği çakıp şarktan garba bütün ufkumuzu birden bire aydınlatıverdi. “Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” âyetinin sadâsı gökkubbeyi çınlattı, öyle anlaşılıyordu ki artık Allah'ın nuru sağnak sağnak yağacaktı. Ellerle beraber gözler, gözlerle beraber gönüller semâya çevrilmiş ve bir damlasını bile zayi etmeme azmi ile rahmet intizar edilmeye başlanmıştı.


Asırlardan beri memleketin şarkından garbına, şimalinden cenubuna kadar her yerde hor ve hakir görülen, irdelenen ve öz yurdunda parya hayatı yaşayan müslümanların sinelerinden âh u eninler ile camilere hapsedilen masum Kur'ân'ın ruhundan fışkıran feryâd ü figanlar semayı dolduran rahmet bulutlan meydana getirmişti. Ve nihayet yerin bu ıstırabı karşısında gök ağlamaya başlamıştı. Düşen her bir damla en az on ruşeymin çıkmasına vesile olmuş ve birden bire çöller çemenzara, bataklıklar gülzâra dönüvermişti.

Nice hakikat bin zatlar bize bunu müjdelemişti ama bir türlü İçimizdeki "acaba”ları da atamamıştık. Şimdi ise İslâm'ın fecr-i sâdıkını aynel yakin görüyor, eski ye'simizden dolayı utanıyor pek yakın bir gelecekte yüce hakikatlerin sinelerde taht kuracağına ve oradan da âfâk-ı âlemi aydınlatacağına kuvvetle inanıyoruz.

Gün geçmiyor ki bir yerden İslâm adına gür bir ses yükselmesin. Ve yine gün geçmiyor ki Allah diyen bir dergi zuhur etmesin. Dün bir tane bulamazken bugün binlerce kitap Kur'ân haki-katlarını anlatmak için kitapçı vitrinlerini doldurdu. Dün her beldede üç-beş tane okuyan adam çıkmazken bugün en çok satılan ve okunan kitaplar bizim kitaplarımız oldu. Bâtılın, yalanın, eğrinin, fitne ve fesadın nâşir-i efkârı gazetelere karşılık Hakk'ın, doğrunun, istikâmetin, birlik ve beraberliğin gür sesi gazetelerimiz çıkmaya başladı.

Hâsılı, nazarlarımızı ne tarafa çevirirsek çevirelim o tatlı zuhurun ışıklarıyla gözümüz kamaşıyor. Yükselen hangi sese kulak verirsek verelim ondan bahsedildiğini duyuyoruz. Şimdi ümit ufkumuzda YENÎ bir ÜMiT daha doğuyor. Onun doğusuyla İslâm'ın daha da güç kazanacağına, küfür karanlıklarının yırtıla-cağına inanıyor ve bu yeni dergiye genç kalemlerin akıtacağı aşk, şevk ve heyecan ile, eskilerin ilim ve tecrübelerinin apayrı bir renk vereceğini ümit ediyor ve bütün insanlık âlemi için hayırlı olmasını temenni ediyoruz.


Cahid Salihoğlu