> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yeni Bir Seyahati Beklerken
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yeni Bir Seyahati Beklerken  (Okunma Sayısı 665 defa)
15 Temmuz 2010, 11:20:53
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 15 Temmuz 2010, 11:20:53 »



Yeni Bir Seyahati Beklerken


İnsanoğlu, bu dünyada kendini bulma, özüne erme uğrunda tehlikeleri çok, geçidi yok, önünde sarp dağların, derin derelerin bulunduğu upuzun bir yolda seyahate mecbur edilmiş garip bir yolcudur O, bilmediği bu uzun yolda karşısına çıkan güçlüklerle pençeleşerek, sıkıntıları göğüsleyerek, derbentleri aşarak, varıp kendisine gösterilen hedefe ulaşmak zorundadır Zira böyle bir yolculuk, herkese ancak bir kere nasip olmakta ve her ferdin ölümsüzlüğe ermesi de bu biricik seferle temin edilebilmektedir
Sular, hararet görmeden buharlaşıp duruluğa eremezler Tohum, çatlayıp çürümeden sümbül ve başak hayatını netice veremez Irmaklar, çağlaya çağlaya, kayalara çarpa çarpa damınır, saflığa erer ve bulutun gözündeki damlalara denk hâle gelir Kar-kış olmadan bahar gelmez; gelse de kadri-kıymeti bilinmez Altın, kıymet ve parlaklığını; çelik, mukavemet ve sağlamlığını, içinde eridikleri pota ve kazana borçludurlar Kemikleşmiş toprak, tepesinde yıldırımlar çaktığı nispette dirilir, kabarır ve binbir çiçeğe dâyelik makamına yükselir Karanlık, kendi zararına, aydınlıkları bağrında geliştirir; kış, mekiğini hep bahar hesabına hareket ettirir Bundandır ki her kışı bir bahar, her geceyi bir nehâr takip eder durur Ölümler, dirilmek için, ızdıraplar da daha revnakdar bir hayata ermek içindir Fert, hayatı boyunca ellibin defa ölüp dirilmekle, “ego”nun karanlık ve yanıltıcı baskılarından kurtularak ruhta ebediyete ulaşır Toplum, çektiği sıkıntılar ve karşısına çıkan gailelerle pençeleşe pençeleşe pişer, olgunlaşır ve ölümsüzlüğe erer Ebedî varlığa ermek için ölüp ölüp dirilmek ne zevklidir! Her hırpalanışı bir tembih sayarak silkinip kendine gelmek ne hoş, binbir bâdire içinde ümidini koruyarak, geleceği kucaklamak ne büyük kahramanlıktır!
Yüce âlemlerden kavs-i nüzulle başlayan bu yolculuk, yeryüzünde bir diğer zaviyeden imtihanlar zinciri olarak bakabileceğimiz kavs-i urûcla arşiyeler çize çize Allah’a ulaşma yolculuğudur Bunun bir diğer adı seyr u sülûktur Seyr u sülûkun en kısa tarif veya gayesi; vuslata istidat kazanmak vuslat temâdisinin önemli bir vesilesi sayılan sürekli yolculuk mülâhazasıyla yaşamak fena huylara karşı her zaman ciddî bir tavır içinde bulunmak yaşaya yaşaya ahlâk-ı haseneyi tabiatının bir derinliği haline getirmek Hakk’ın kenzen bilindiği kalb evini, O’nun teveccühlerini konuk etmek için ağyâr duygu ve endişelerinden temizlemek ve iç âleminde her an, azizlerden aziz bir misafiri ağırlamaya hazır bulunmaktır ki, İbrahim Hakkı bu mülâhazaları şöyle seslendirir:
“Dil beyt-i Hudâ’dır ânı pâk eyle sivâdan,
Kasrına nüzûl eyleye Rahmân gecelerde”
Seyr u sülûkun en mühim kanadını veya kanatlarının mecmuunu bazıları aşk olarak ifade etmişlerdir Aşkı rehber edinenler için dağlar dümdüz, ovalar da pürüzsüz olur Şimşek gibi aşar gider onlar kan-revan deryaları Cehennem ateşini söndürürler semtine uğradıklarında Onların takılıp yolda kalmaları, yürürken vazgeçip geriye dönmeleri bahis mevzuu değildir Bediüzzamanca bir üslupla: “Halktan Hakk’a seyerân eder, asla sapmazlar Dikenli yolda tayarân eder, dikenlere basmazlar Ölüme, ecele dost gibi bakar, asla korkmazlar Kabre gülerek girer, kat’iyen ürkmezler Orayı ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı görmez; aksine ahbaba kavuşturan bir rahmet kapısı, nur kapısı, Hak kapısı görür, tereddüt ve telaşa kapılmazlar”
Allah’a götüren bu yolculukta bilhassa günümüz itibarıyla herkese açık, en kısa ve en eslem şehrâh ise, acz u fakr, şevk u şükür, şefkat ve tefekkür yoludur Peygamberlik hakikatinin tecellisi ve Sahabi mesleğinin inkişaf ettirilmesi demek olan ve temel esprisi itibariyle: “Ben âcizim, Sen Muktedir; ben fakirim, Sen Ganî; ben muhtac u muztarrım, Sen Rahîm; ben bir mütehayyir ve müteharrîyim, Sen ise her yerde aranan, her şeyden sorulan biricik hedef ve gayesin” esasları üzerinde takip edilen bu yolda herhangi bir âciz ü fakir, muhtac u mütehayyirin kendi nefsini müzekkâ görmesi ve ona bir paye vermesi ya da daha bugünden unutulma damgasını yiyeceğini bile bile Allah’a karşı belli ölçüde de olsa nisyan yaşaması, sa’y u gayretine terettüp eden başarıları kendinden bilmesi, fenalıkları kadere mâl etmeye çalışması ve kendini, kendinden müstakil bir mevcut telâkki etmesi kat’iyen söz konusu değildir
İman-ı billâh, marifetullah, muhabbetullah ve istenmese de kendiliğinden gelen lezzet-i ruhaniye menşurunda da takip edilebilecek olan bu yol, aynı zamanda yeryüzü mirasçılığı yoludur Bu yolun yolcularının birinci vasfı, kâmil imandır Kur’ân, insanın yaratılış gayesini marifet ufku, muhabbet ruhu, aşk u şevk buudu ve ruhanî hazlar televvünleriyle “iman-ı billâh” olarak tespit eder
Bu yolda bir Gazzâlî, bir İmam Rabbânî, bir Şah Veliyyullah, bir Bediüzzaman derinlik ve samimiyetiyle, bir Mevlânâ, bir Şeyh Gâlip, bir Mehmed Âkif heyecanıyla, bir Hâlid, bir Ukbe, bir Salahaddin, bir Fatih ve bir Yavuz iman ve aksiyonuyla yürümesi gereken hak yolcusunun ikinci vasfı, bu yola has keyfiyetiyle ve yeniden dirilişin en önemli iksiri sayılan aşktır Gönlünü Allah’a iman ve O’nun marifetiyle onarmış, donatmış bir insan, derecesine göre bütün insanlara, hatta bütün varlığa karşı derin bir muhabbet ve engin bir aşk duyar; duyar da bütün ömrünü, topyekün varlığı kucaklayan aşkların, vecdlerin, cezbelerin, incizapların ve ruhanî zevklerin gelgitleri arasında yaşar Aşk olmadan, neticesi itibarıyla kalıcı hiçbir hamle ve hareketi gerçekleştirmek mümkün değildir Hele bu hamle ve bu hareket ukbâ ve öteler buudlu ise Evet, mezkûr kametlerin o köpük köpük bütün zamanları ve mekânları saran aşk u şevkini, çağımızın usûl, üslûp ve metotlarıyla harman yaparak, Kur’ân’ın devirleri aşan ve eskimeyen ruhuna, dolayısıyla da evrensel bir metafiziğe ulaşmak, hak yolcusunun ikinci adımını teşkil eder
Bu yolun yolcusunun bir diğer vasfı, akıl, mantık ve şuur üçlüsüyle ilme yönelmektir Bu itibarla, evvelâ salâhate, yani dinin Kur’ân ve sünnet çizgisinde yaşanmasına ve İslâm’ın hayata hayat olmasına gayret etmek, sonra da çağın ilim ve fenlerine vâris olmak şarttır Şu husus hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır: Kâinatta, Kudret ve İrade’nin tecellileri olarak bildiğimiz “şeriat-ı fıtriye”ye, Kelâm sıfatından zuhur eden ilâhî kanunlar mecmuasına riayet etmeyen toplumlar veya manevî hayatlarında iç değişikliğine uğrayan milletler, bugün hâkim olsalar da yarınki mahkûmiyetleri kaçınılmazdır Bu sebeple, acz u fakr, şevk u şükür, şefkat ve tefekkür yolunun yolcusu, tabiî bilimlerden dinî ilimlere, tasavvuftan mantığa, şehircilikten estetiğe hemen her sahada; Hârizmî, Bîrunî, İbn-i Sina, Zehrâvî’nin varlığı didik didik eden dehâsını; Ebû Hanife, İmam Muhammed, Serahsî, Mergînânî gibi üstadların fıkhını; İmâm Gazzâli, Râzî, Mevlânâ, Şâh-ı Nakşibend ve daha nicelerinin mantığı kalb ve mantıkla yenip hayatı vicdan endeksli yaşama istidadını; İmam Mâturîdî, Taftazânî, Seyyid Şerif, Devvânî gibi engin dimağların muhâkeme ve fetanetini; Mimar Hayreddin, Mimar Sinan, Itrî ve Dede Efendi gibi sanat dâhilerinin sanatkârlığını kuşanma cehdi içinde olmak mevkiindedir En azından, yeryüzü mirasçılığına talip bir topluluğun her bir ferdi bu vasıfların hepsine aynı seviyede sahip olamasa bile, topluluk, hey’et-i umumiyesi ve/veya şahs-ı manevîsiyle bu vasıfları kendinde bulundurmalıdır
Gerçek insânî derinliklerin duygu, düşünce ve karakterde aranması lâzım geldiği gibi, hak yolcusunun Hakk’ın nazarında ve halkın yanındaki itibarı da yine bu hususlarda aranmalıdır Üstün insanî vasıflar, duygu-düşünce derinliği ve karakter sağlamlığı, hemen her yerde geçerli bir kredi kartı mesabesindedir İman ve iz’ânına kâfirce vasıf ve düşünceler bulaştıran, karakteriyle de çevresinde her zaman endişe ve kuşku uyaran insan, hiçbir zaman Hakk’ın teyid ve inayetine mazhar olamayacağı gibi, halk nezdindeki itibar ve güvenilirliğini de koruması mümkün değildir Zira Hak da, halk da insanları, insanî vasıfları, üstün karakterleriyle değerlendirir ve ona göre mükâfatlandırırlar Bu itibarla da, insanî değerler itibarıyla fakir, karakterleriyle de zayıf kimseler, çok iyi birer mü’min görünümünde olsalar da, büyük başarılar elde etmeleri ve elde ettikleri başarıları koruyabilmeleri; aksine iyi bir Müslüman görünümünde olmadığı halde sağlam karakteri ve üstün insanî vasıfları itibarıyla birkaç kadem ileride olanların da bütün bütün başarısız kalmaları mümkün değildir Evet, Hakk’ın takdir ve mükâfatı sıfatlara göre olduğu gibi, insanların hüsn-ü kabulü de bir ölçüde yine buna bağlıdır
Hakk’a ulaşmayı halka hizmetle bütünleştiren hak yolcusu, bu maksuda giden yolda meşru ve hak olan bir hedefe ulaşmanın vasıtalarının da yine hak ve meşru olması gerektiğinin farkındadır Evet, İslâmî çizgide olanlar için her işte gaye-i hayalin meşru olması bir hak, o hakka ulaşmada başvurulacak vesilelerin meşruiyeti de bir vecibedir Hak rızası ve Hakk’a vuslat, ihlâs ve samimiyet olmadan elde edilemeyeceği gibi, İslâm’a hizmet ve Müslümanları gerçek hedeflerine yönlendirmek de kat’iyen şeytanî yollarla gerçekleşemez Hatta bazen bunun aksi mümkün görülse de, bâtıl yollarda itibarını tüketerek Hakk’ın iltifatını ve halkın teveccühünü yitirmiş kimselerin uzun süre başarılı olmaları kat’iyen düşünülemez
Aynı zamanda bir riyâzî düşünce kahramanı olan yeryüzü mirasçısı yolcu, hür düşünebilen ve düşünce hürriyetine saygılı olan insandır da Hür olabilme, hürriyeti duyabilme, insan iradesinin önemli bir derinliği ve benlik sırlarına açılmanın da sihirli kapısıdır Bir diğer mânâ veya mânâ buuduyla mübtedîler için duyulup hissedilen, müntehîler için yaşanıp zevk alınan hürriyet, Allah’la münasebetlerin ve O’nunla irtibatlanıp mukayyed bulunmanın dışında her şeyden kalben tecerrüd etme demektir Bu ince hususa dikkati çeken bir Hak dostu: “Ey oğul, zincirleri çöz ve azat ol! Altın ve gümüş ağı içinde daha ne kadar zaman kalacaksın!” der Cüneyd-i Bağdadî: “Kul, Allah’tan başkalarının esaret...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yeni Bir Seyahati Beklerken
« Posted on: 19 Nisan 2024, 10:44:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yeni Bir Seyahati Beklerken rüya tabiri,Yeni Bir Seyahati Beklerken mekke canlı, Yeni Bir Seyahati Beklerken kabe canlı yayın, Yeni Bir Seyahati Beklerken Üç boyutlu kuran oku Yeni Bir Seyahati Beklerken kuran ı kerim, Yeni Bir Seyahati Beklerken peygamber kıssaları,Yeni Bir Seyahati Beklerken ilitam ders soruları, Yeni Bir Seyahati Beklerken önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes