๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Ekim 2010, 15:07:12



Konu Başlığı: Yazanın kalbinden kalemin ucuna
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Ekim 2010, 15:07:12
YAZANIN KALBİNDEN KALEMİN UCUNA


Gece düştüğünde bir utangaç yağmur gibi ruhumun en çocuk yanına, bir avuç külle tarttığım mutluluğun yükünü biraz çamur biraz yağmur zahmetle çiçek açan mevsimlerde arayan ben'im…
Ben'im gönül gözüne gurbet mili çekilmiş rıhtımlarının koynundaki ıslak yara…
Ben'im, hem ateşin özsuyundan hemhal ağudan bir ecza, hem sağır çiçeklere tutkun yağmur seslerinin ağıtından ibaret yaralara tuz basan bir muamma…
Yazıydı adım; kader kaleminin zarif kelimeleri ile ruhların alınlarına, zamanların varlığına, zamanın sonluluğuna, zamansızlığa ve dahi zamanı üzerinde taşıyan yeryüzünün yaşlanmışlığına, kaderin ve kalemin sahibinin izni ile bırakılan…
Önce sözdü her şey…İnce dudakların pembe kıvrımlarından büküle büküle fersah fersah ötelere hızlı esen rüzgarlar gibi savrulan..Kimi zaman yakıp yıkan, kimi zaman iyileştirip onaran. Sözdü, hem insanı insan kılan, hem insanı insanlığından çıkaran. Sözdü yola getiren, sevdiren, imrendiren, hayal ettiren, özleten, bildikleri hatırlatan, hatırlananları tekrar tekrar bildiren, derin ağrılı yaraları saran, saklayan, sırlayan, aşikar kılan, susturan ve susmaları bozduran...Sadece bir çift sözün sesiydi belki kalpleri yeniden hayata bağlayan..
Söylenmedikçe değerinin kalmadığı sevginin, kalbe düşer gibi sızıyla dile düştüğü yer de sözün ta kendisi idi..
Böyle maharetli olsa da söz dediğin, ben de yazıydım…Söz uçarda ben kalırdım..Tırtıl nasıl ki kozaya girmedikçe kelebeğe dönüşemezdi, tıpkı öylece söz de gönül kozasına girmedikçe, işlenmedikçe güzelleşmedikçe yazının bedenine dönüşemezdi..Avuca narin bir sonbahar çiçeği gibi alınan kalem de, sözü kozaya koyan da kaderdi. Ve kalemi de kozayı da yaratan, güç verdimi bileklere sözde kalan her kelime artık ruhlara gölgesini kazıyan birer kelebekti..
Yazıydı adım…
Önce dudaktan, sessiz görünse de çok sesler taşıyan bir buhur gibi çıktı, sonra benim avuçlarıma düştü zamanı içinde saklayan sır…Önce kalbe vurdu sonra sükut aynalarında dağıldı..Sonra geldi benim gönlümün kapılarına dayandı..Önce sesti, şimdi renk..Önce bir titreşimdi, şimdi kıvrım kıvrım bir ahenk..
Ve kalplerdeki kelimeleri topladı birisi tek tek..Kimini suya bıraktı usulca, kimini yaşlı bir ağacın incelmiş yaprağına..Kimini kendi düşlerinin kimsenin bilmediği taraflarına..Kimini, ağaç dallarının suretinde yüzüne biçim verilen adına kağıt denilen latif mekanlara…
Aşıklar gizli olsun aşikar olsun, bir aşkın insanın varlığını nasıl tarumar ettiğini, kalbini tam orta yerinden yarıp damar damar nasıl incelttiğini, aşıktan aşkın sahibine giden yoldaki can kırıklarının her nefeste nasıl derinleştiğini benimle anlattı aşkı hiç bilememişlerin solgun yüzlerine…
Kimi, bir hastalığın o kısacık geceleri nasıl olup da sayısız saatlerden ibaret, sabahı gelmez bir sonsuzluğa kaydırdığını, ızdırabın insan denilen bu varlığı sabır mayası ile nasıl mayaladığını ve buradaki acının ötelerde katmerli bir serinlikle karşılık bulacağını bilmiş olmanın yüreği nasıl rahatlattığını benimle anlattı hiç ızdıraba düşmemiş ve geceleri hiçbir acıyla uzamamış olanlara..
Aşk oldum, ucu yanık gül kokulu, sevdalı mektuplara dokundum. Hasret oldum, nice gönüllerdeki taze çiçekleri kuruttum.. Hatırlandıkça hüzünlenilen ölüm fermanları da ben oldum ,şanlı fetihlerin, kanlı savaşların tarihini yazan da…Güzelliğime tutkun bir şairin kaleminden sevdanın güzelliğini de, sevilenin hiç görmediği zamanlarda hiç bilmediği rıhtımlara yazan ben oldum..
Yazıydı adım ..
Bileneler bildi, bilmeyenler sadece duydu ve unuttu..Kimisi hayatla olan bağlantısını benden bir köprü ile kurdu.Sevenler sevdi beni.Aslında sevmeyenler de benim kapımı hiç çalmayanlardı.. Yine de bir damla olsun gözyaşını sildim ipekten mendillerle dost mektuplarında..
Dua dua şakıdım mabedlerin hüzünlü pervazlarında…Güvercin gölgelerini üzerinde taşıyan suyun serinliğini anlattım zarif şadırvanlarda.. Billur kandillerin ışıltısında titredim, göğün sularında gezinen sevinçli mahyalarda..Nağme nağme güle yalvardım bülbülün içli haykırışında..Bir Leyla oldum; gözü yaşlı bekleyen, bir mecnun oldum; leylasından sahibine yükselen… Aşkın dilini benimle çözdüler destanlarda..Şiir şiir sınandım defalarca, şairin hüzünlü mürekkebinin sayfalarında..
Adım yazıydı nihayetinde..
Bir kaç kelimelik saltanatım olsa da şu dünyada, yazıyı hiç bilmeyenin mezar taşındaki kendisinden geriye kalan adı da yine bendim…



Zuhal GEDİK