> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yaşlılık ve Dine Hizmet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yaşlılık ve Dine Hizmet  (Okunma Sayısı 650 defa)
03 Ocak 2011, 17:05:14
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 03 Ocak 2011, 17:05:14 »



YAŞLILIK VE DİNE HİZMET

Günümüz insanı, kırk-elli yaşlarına geldiğinde yaşlılık, emeklilik ve işe yaramazlık duygusuna kapılabiliyor. Kulluk ve dine hizmet açısından yaş faktörünü değerlendirir misiniz?

Cevap: İslâm'da aslolan insanın çalışabildiği müddetçe işinde, mesleğinde çalışmaya devam etmesidir. Hele Allah yolunda yapılan hizmetlere gelince, bu mevzuda hiç mi hiç bir emeklilikten, işi-gücü bırakıp bir kenara-köşeye çekilmekten bahsedilemez. Çünkü din yolunda hizmet bir yönüyle ubudiyet gibidir ve bundan dolayı insan, ruhunu teslim edeceği âna kadar Allah'a kullukla mükellef olduğu gibi Allah yolunda hizmet etmekle de mükelleftir. Mesela nasıl ki insan ayakta gücü yetiyorsa ayakta, oturarak gücü yetiyorsa oturarak, hatta ancak sırt üstü bir şekilde yerine getirebiliyorsa sırt üstü bir şekilde, fakat her hâlükârda namaz vazifesini yerine getirmekle mükelleftir. Aynen öyle de insanın gücü neye yetiyor, takati neye elveriyorsa o ölçüde dinini anlatmak, din için çalışıp çabalayan bir hizmetin arkasında durmak ve ona destek vermekle de mükelleftir ve böyle bir mükellefiyet insandan hiçbir zaman düşmez.
Son Nefesimizi Verinceye Dek

Bu noktada konumuzla münasebeti dolayısıyla, Yaşar Tunagür Hoca'dan bizzat dinlediğim bir hatırasını size nakledeyim. Kendisinden ders okudukları Hüsrev Hoca, sırt üstü yatarak dahi olsa elinde kitabı tutabildiği sürece talebelerine ders vermeye devam eder. Fakat son zamanlarında artık o durumda dahi kitabı elinde tutamaz olur ve elindeki kitap zaman zaman "cub" diye yere düşer. Onun bu hâlini gören talebeleri, bu durumun mâkul bir mazeret teşkil ettiğini söyleyerek hocalarının ellerinden kitabı almak isterler. İşte o esnada Hüsrev Hoca ellerini kaldırıp: "Allah'ım beni mazur gör, bırakmak istemiyordum ama bunlar kitabı elimden aldı." der ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya durur.

Bu zaviyeden meseleye bakılacak olursa, insanın belli bir yaşa geldikten sonra, Allah yolunda yerine getirmekle mesul olduğu vazifeyi bırakıp bir kenara çekilmesinin geçerli bir mazeret olmadığı/olmayacağı anlaşılacaktır. Evet, imkân el verdiği sürece Cenâb-ı Hakk'ın rızası istikametinde koşturup durmak hem vazifemiz hem de dine karşı borcumuzdur. Bir kez daha ifade edelim ki, nasıl ölüm gelip kapımızı çalacağı âna kadar namaz, zekât, oruç gibi ibadetler, mükellefiyetler bizden düşmemektedir; aynı şekilde din-i mübîn-i İslâm'ı i'lâ ve dünyanın dört bir yanında ruh-u revan-ı Muahmmedî'nin (aleyhissalâtü vesselâm) şehbal açmasını sağlama istikametinde cehd ü gayret içinde bulunmak da takati ölçüsünde hepimizin üzerinde bulunan bir sorumluluktur ve bu sorumluluk son nefesimizi vereceğimiz âna kadar devam eder.
Civan Pire, Pir Civana Muhtaç

Ne var ki, bir zamanlar din-diyanet adına bir toplantıdan diğerine koşan, bir yerde gönülleri şahlandırma diğer yerde ise heyecanlara yeniden heyecan katma istikametinde gayret sarf eden, elinde bir meşale sürekli başkalarının mumunu tutuşturma ve böylece cihanı aydınlatma derdinde olan bazı kimseler, yaşlarının ilerlemesiyle kendilerinde bir yorgunluk hissedebilir; hissedip genç ve zinde oldukları dönem ölçüsünde bir aktivite, bir performans ortaya koyamayabilirler. Onların bu hâlini görüp artık bundan sonra kendileri gibi koşamayacaklarını düşünen bazı gençlerse onları dışlayabilir veya o şahıslar kendilerini dışlanmış, kulvar dışına atılmış hissedebilirler. Bu durumda yapılması gereken, bir zamanlar küheylanlar gibi koşturup duran o insanlara, onların yaş ve seviyelerine göre bir vazife teklifinde bulunmaktır. Gerekirse onlardan bir meclis teşkil edilip, müktesebat ve tecrübelerinden istifade edilir. Böylece gençler de onların tecrübelerinden faydalanır ve gençliğin heyecan ve dinamizmini realize etme imkânı bulurlar. Yani bir taraftan koşturması gerekli olan gençler koşturup dururken, beri taraftan fikir üretebilecek tecrübe ve birikim sahibi belli bir yaşa ulaşmış kişiler, onların arkasında durur, takdir edip alkışlar ve onlar için birer aşk u şevk kaynağı hâline gelirler. Böylece hiç kimse vazifeden geri kalmamış ve atalete mahkûm bir duruma düşürülmemiş olur.

Bildiğiniz gibi Ümmü Haram Validemiz ilerlemiş yaşına rağmen o günün imkânlarıyla Kıbrıs'a kadar gelmiş ve orada vefat etmiştir. Ebû Eyyüb el-Ensarî Hazretleri de yaşına başına aldırmadan deve sırtında İstanbul'a kadar gelmiş ve nihayetinde surların dibinde vefat etmiştir. Onların ön saflarda koştuklarını gören gençler ise, onların bu hâlinden daha bir hız almış ve âdeta bir maraton sergilemişlerdir.

Meseleye bu açıdan bakıldığında vazife ve koşturmanın hiçbir zaman bitmediği görülür. Ancak vazife sürdürülürken, kimin ne yapacağı ve ne ölçüde yapacağı çok iyi belirlenmelidir. Evet, vazife taksimi yapılırken, bir taraftan dinin ruhundaki yüsr (kolaylık) prensibi esas alınıp herkese takati ölçüsünde bir vazife tahmil edilmeli; diğer taraftan kimsenin onuru kırılmamalı, kuvve-i mâneviyesini sarsacak tavır ve davranışlar içerisine girilmemelidir. Az önce ifade edildiği üzere o büyükler, senatör meclisleri gibi sürekli takdir edilip gözlerinin içine bakılan ve her zaman engin fikir, tecrübe, müktesebat ve mütalâalarına müracaat edilen bir sertac-ı ibtihaç gibi görülmelidir. İhtiyarların koşmaya güç yetiremedikleri yerlerde ise gençler öne atılmalı, onların dualarını alıp "Burada koşma ameliyesi bize düşüyor…" demelidirler. Böylece bir taraftan yaşlıların fikrî aktivite ve heyecanlarından istifade edilmiş diğer yandan da gençlerin dinamizmi değerlendirilmiş olur. Evet, gençlerin tecrübesizliğine bakarak onları kenarda tutma, hafife alma, vazifeden azletme, ellerini işin altına sokmalarına engel olmak suretiyle inkişaf edip gelişmelerine set çekme doğru olmadığı gibi yaşlandı diyerek birilerini emekli etme ve hak yolunda yapacakları hizmetten onları dışlamaya kalkışma da doğru değildir. Herkes yapabildiği kadar hizmet etmeli ve sonuna kadar bu işe el uzatmaya çalışmalıdır. Zaten hizmet eden insanlar kendi aralarında yaşlarına-başlarına göre bir vazife taksimi yapar ve daha sonra bu taksime göre herkes kendine düşen sorumlulukları yerine getirirse ortaya rantabl bir hizmet konulmuş olur.

Hâsılı bir Müslüman vefat ederken işinin başında vefat etmelidir. Ders takrir eden ders takrir ederken, eli kalem tutan yazarken, kitap tashih eden tashih işiyle meşgulken, gezip dolaşma sorumluluğu olan yolculuk esnasında, hicret eden kahramanlar ise hicret ettikleri yerlerde vefat etmelidir. Yani herkes hakka hizmet adına nerede koşturuyor, hangi kulvarda bulunuyorsa orada vefat etmeli ve böylece ölümünü değerler üstü değere ulaştırmalıdır.
Yüz Gençliğe Bedel İhtiyarlıklar

Allah'a ve ahirete inanan bir insanın ihtiyarlığa bakışıyla inanmayan bir insanın bakışı birbirinden çok farklıdır. Bediüzzaman Hazretleri, namazın ehemmiyetini anlattığı ve onun sa'ye nasıl büyük bir şevk ve amelde nasıl büyük bir kuvve-i manevîye olduğunu ifade ettiği bir yerde, bağ-bahçe işleriyle meşgul olan bir Müslümanın yaşlandıkça, "Daha ziyade ibadetle beraber sa'y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyade ışık göndereceğim, âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim." düşüncesiyle o yaşta dahi bağına-bahçesine ihtimam göstererek çalışıp çabalamaktan geri durmayacağına dikkat çeker. Evet, o mü'min, defter-i hasenatının açık kalması için ahir ömründe, daha bir azim ve kararlılıkla, daha bir ciddiyet ve ihtimamla dertleri, sıkıntıları göğüsler ve son nefesine kadar çevresinde bulunanlara hep faydalı olmaya çalışır.

Diğer taraftan yaşlı ve hasta insanlar ölümü daha fazla düşünür, bunun neticesinde öteler için daha dikkatli ve daha temkinli bir hayat yaşarlar. Gençler bir yaşlının hissettiği ölçüde ölümü duyup hissedemezler. Mesela 60-70 yaşlarına gelmiş bir mü'min yaşadığı her günün son günü olabileceği düşüncesiyle o günü çok iyi değerlendirmeye çalışır. Tek bir namazın tesbihatını dahi aksatmama gayreti içinde bulunur ve ihsan şuuru içinde sürekli "Allah'ım, hayatımda pek çok hata ve kusurlarım olmuştur. Ancak kirpiklerimin ucunda ölümü hissediyor, kaşlarımdaki beyazlıklarda ölümün şafağını görüyor gibi oluyorum. İşte ben şu an ömrümün sonuna doğru yol alırken, şimdiye kadar yaptığım hata ve kusurların bütününden sıyrılıp yürekten Sana teveccüh etmek istiyorum." der ve ahir ömrünü daha bir semereli hâle getirmeye çalışır.

Evet, ölümün habercisi diyebileceğimiz ve şakaklardan başlayıp çeneye doğru yayılan, daha sonra bıyıkları sarıp en nihayetinde kaşlara sıçrayan o beyazlıklar ahirete inanmayan insanlara bir şey ifade etmeseler de bunların inanan insanlara ifade ettiği ne derin ve engin mânâlar vardır. Mesela inanan bir gönül kimi zaman "

حَقٌّ الْمَوْتُ
– Ölüm haktır." der, ölümün apaçık bir gerçek olduğunu ikrar eder. Kimi zaman da "

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ
– Her nefis, her lâhza ölümü tatmaktadır." (Ankebût sûresi, 29/57) hakikatini hatırlar ve şu muvakkat misafirhanede gidici olduğu şuuruyla hareket eder. Mü'min bütün bu hakikat fermanları karşısında devekuşu gibi başını kuma sokup kendini aldatmak yerine öteler için hazırlık yapar ve bu istikamette daha çelik çavak bir kulluk ve hizmet ortaya koymaya çalışır. İşte Hazreti Pir, yaşlılığın bu çok hoş ve çok kazançlı yanlarını bildiğinden İhtiyarlar Risalesi'nde: "O halde biz bu ihtiyarlığımızı, yüz gençliğe değişmemeliyiz" ifadesini kullanır.

… Ve İnsan Bile Bile Aldandı

Fakat apaçık ölüm gerçeği karşısında körler gibi davranan, o hakikatlerin dilinden hiçbir şey anlamayan insanlarsa, adım adım ölüm kendilerine geldikçe ayaklarının bağı kesilir ve âdeta bir giyotine götürülüyor veya idam sehpasına sürükleniyor gibi olurlar. Bundan dolayı çok defa yaşlı dahi olsalar güya ölümü duyup hissetmemek için kendilerini sarhoşluğa salar, eğlence ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yaşlılık ve Dine Hizmet
« Posted on: 24 Nisan 2024, 01:04:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yaşlılık ve Dine Hizmet rüya tabiri,Yaşlılık ve Dine Hizmet mekke canlı, Yaşlılık ve Dine Hizmet kabe canlı yayın, Yaşlılık ve Dine Hizmet Üç boyutlu kuran oku Yaşlılık ve Dine Hizmet kuran ı kerim, Yaşlılık ve Dine Hizmet peygamber kıssaları,Yaşlılık ve Dine Hizmet ilitam ders soruları, Yaşlılık ve Dine Hizmet önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes