๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 14 Kasım 2010, 18:51:21



Konu Başlığı: Yaşlılarımız Gençlerden Ne Bekliyor
Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Kasım 2010, 18:51:21
Yaşlılarımız Gençlerden Ne Bekliyor


Salih Zeki Meriç


Çocukken, otuzlu-kırklı yaşlar bize o kadar büyük gelirdi ki, sanki o yaşa hiç gelmeyecekmişiz gibi bir his olurdu içimizde. Yıllar gözümüzde büyür, bitmez tükenmez bir zaman yığını olurdu adeta. Bitmeyecek gibi duran o koca yılların güvenli limanında sonsuz bir hayat varmış gibi kendimizi emin hissederdik. Hatta otuzlu- kırklı yaşlara gelindiğinde de bu sefer altmışlı-yetmişli yaşlar hiç ulaşılmayacak yaş gibi gelir insana.

Çocuklarda oluşan bu duygu, gençlik yıllarında da devam eder. Ve evlenilip çoluk çocuğa karıştıktan sonra  geri dönülüp bakıldığında, kayda değer yılların geçtiği fark edilir ve önceki, hisden öteye geçmeyen duygular yerini daha gerçekçi duygulara bırakır.

Yaşlılık, yetişkinliğin bir uzantısı olarak ömür süresinin ileriki döneminde fiziksel ve ruhsal değişimlerin görüldüğü bir dönem olarak tanımlanmaktadır.

İnsan hayatını tasnif ettiğimiz zaman; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak ayırabiliriz. Bu bölmeler içinde yaşlılık, insan hayatında en zor yaşanılan dönemdir. Gerek fiziksel, gerekse duygusal bakımdan insanın hassaslaştığı, zayıf düştüğü ve bakıma muhtaç olduğu bir  zaman dilimidir.

Yıllar geçtikçe kaçınılmaz bir sona yaklaşıldığı hissi insanı ürpetir. Yaşanılan hayatın su gibi akıp gittiği, yahut geçen yılların kıymetinin bilinemediği duygusu ağır basar. Geçmişe hep özlem duyulurken, geleceğe dair hesaplar yapılamaz. Ama değişmeyen bir gerçek vardır ki o da insanın zamana dayanamayıp yaşlanıyor olmasıdır. Yaşlılık dönemi, bir yandan hayata ait umutların tükendiği, geçmişe dönük eyvahların kendini gösterdiği bir dönemdir. Adeta bir çocuk gibi alıngan olunan bir halet-i ruhiye içindedir insan. Genç bir insana yaşlılığın nasıl bir psikoloji olduğunu anlatmak zordur elbette.

İnsan ne kadar yaşlansa da yaşlılığa alışması öyle kolay olmuyor. Hangi yaşta olursa olsun, o yaşın ölüm için erken olduğu düşünülüyor. Halbuki ölüm ne yaşa bakıyor ne de başa. Ölümün literatüründe ayrımcılık yok. Kimin zamanı dolmuşsa geliyor ve alıyor. En önemlisi ne zaman öleceğimizden ziyade, ansızın gelecek ölümü nasıl karşılayacağımız ve ona ne şekilde bir hazırlık içinde olduğumuzdur.

Ömrü olan herkes er ya da geç bir gün bu  yaşlılık duygusunu yaşayacaktır. Bu duruma gelmeden önce, yaşlı diyebileceğimiz yaşta olan insanların bizden beklentisi nedir veya biz onlara karşı nasıl bir tavır içerisinde olmalıyız, sorusu üzerinde düşünmeliyiz.

Kendimizi onların yerine koyduğumuz zaman bu soruların cevabını daha sağlıklı verebiliriz.

Her şeyden önce yaşlıların toplumda saygıdeğer bir konumlarının olduğunu onlara hissettirmemiz gerekiyor.

Yaşlılıklarından kaynaklanan fiziksel ve zihinsel eksikliklerini onlara hissettirmemeli ve hep çok kıymetli olduklarını farkettirmeliyiz.

 Toplumda karşılaştığımız her yaşlı insanı en yakınımız hatta kendi anne-babamız mesabesinde görmeli, saygımızı, sevgimizi, şefkatimizi o ölçüde göstermeliyiz.

Yaşlı insanların en çok karşılaştığı durum, yanlızlık ve toplumdan tecrit edilme durumudur. Bu duygu içinde olan yaşlı bir insan artık kendisinin yaşadığı hayatta bir işe yaramadığı hissine kapılabilir.

Etrafındaki insanlar bunun farkında olmalı, azami derecede onları sosyal ortamlara katmalı ve onlara yanlızlık hissini yaşatmamalı.

Yaşlı insanlar, insan için bir ayna olmalı. Onlara baktığımız zaman adeta kendi geleceğimizi onlarda görmeliyiz. Bir gün biz de yaşlanacağız duygusunu taşımak, empati yapmamızı kolaylaştıracaktır.

Yaşlı insan fiziksel olarak zayıflasa da, hayat tecrübesi olarak en üst seviyeye ulaşmış insandır. O yüzden onların her biri bizim için ayrı bir değer taşımalı.

Kendilerinden istifade edeceğimiz, fikirlerini sorabileceğimiz insanlar olmalı. Böylece hem onları onare etmiş olur hem de birikimlerinden istifade etmiş oluruz.

Kısaca, güçlü kuvvetli olduğumuz ve kıymetini pek bilmediğimiz gençlik yılları bir gün yerini hazan mevsimini andıran ihtiyarlığa bırakacaktır. Hayatımızın baharını yaşarken, bu baharın bir son baharı bir de kışı olacağını unutmamamız gerekiyor. Ektiğimizi biçmek için yarını beklemeye gerek yok, bu günün genci yarının yaşlısıdır. Bu gün ne ektiysek hasat mevsiminde  onu biçeceğiz.