๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Ekim 2010, 18:38:08



Konu Başlığı: Yaşamak mı Zor Ölmek mi?
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Ekim 2010, 18:38:08
Yaşamak mı Zor Ölmek mi?

İdris Arpat


Ölümlü dünyada, mümin-kâfir iyi-kötü hepimiz Yüce Yaratan'ın (c.c.) misafirleriyiz. O, Rahman isminin gereği, iyilere de kötülere de misâfir muâmelesi yapıp, lutf-u keremiyle ihsanda bulunuyor. Âhirette ise adâletini tecelli ettirecek, yalnız iyilere lutfedecektir.

Misâfir, hâne sâhibinin isteklerine tâbidir. "saraya giren sultanı tanır." Aksine bir tutum, haddini bilmezlik ve ukalâlıktır.

Misâfir, mevcut mekânda geçici olduğunu bilir, gurbet duygusunu hisseder durur. Ne de olsa, günün birinde, ecelin eli göç davuluna vuracak ve yolcu yoluna koyulacaktır. Öyleyse aslolan içinde bulunduğumuz mekân değil, gideceğimiz yerdir. İnsanlar bir önceki mekânda hep bir sonrakine hazırlanırlar. İlk okulda okur orta okula, orta okulda okur liseye hazırlanırlar. Bu mantıkla, dünya karşımıza hazırlık yeri olarak çıkıyor, âhiretin tarlası oluyor.

Her bulunduğumuz mekânda bir maksat için bulunduğumuza göre, dünya misâfirhânesine gelişimizin de bir maksadı olmalı. Bu mekânlara maksatsız gelmediğimiz gibi, maksatsız gidecek de değiliz. Âlem de tesâdüfe yer yoktur. Herşey bir plân dâhilinde akıp gidiyor. Misafirhânede bizden istenen, hânenin ihtişâmını, sahibinin kudretini tanımak ve ona tapmaktır. Tapmak teslimiyettir. Tanımak hayret ve hayranlığı doğuracak, kalbimize kanat olacaktır. Tanıyıp-tapmayanlar sıkıntıdan patlayacaktır.

Alıştığımız mekândan, yaşadığımız hayattan kopup, bilmediğimiz âlemlere gitme duygusu, insanda uyanan ilk duygulardandır. "Hepimizin baş aktör olarak oynadığı oyun, günün birinde mutlaka trajediyle bitecek, boynumuz bir yana, belimiz bir yana bükülecektir. Ölüm sabırsız bir at gibi evimizin önünde kişneyecek gözler göğe süzülüp ellerimiz titreyecektir. Yollar önünde-sonunda mezara açılacaktır. Bizden alâmet olarak sâdece iki taş ve bir yığın toprak kalacaktır. En azından görünürde ömrümüzün sonu budur."

Bu durum misâfirlere ürküntü veriyor. Hâne sâhibi müsâfirlerini iki şekilde teselli ediyor: Ölümsüz bir hayat vadediyor ve tesiri sürüp giden fiiller. "Bunlarla, bir dereceye kadar, ölüm kaygılarını hafifletin" diyor. Bu fiiller; hayırlı evlât, ilmi faaliyet ve sadaka-i cariyedir.

Hayırlı evlât, Allah'la irtibatını koparmayandır. Bedensel arzûlarını dengeleyendir. Allah'ı râzı ede ede mes'ûd bir hayâta kavuşandır. Göklerin medeniyetini yeniden kuracak olandır. Zira o, aklı öne alan, vahyi ve kalbi göz ardı eden Batı medeniyetinden bezmiştir. Mensûblarını fakirlikten zenginliğe, zenginlikten isyâna, isyandan hippiliğe, boş vermişliğe götüren Batı medeniyetinden... Fıtrat dengelerini alt-üst eden, insanı bunaltıp cinâyet ve intiharları çoğaltan Batı medeniyetinden... İnsanlığı getire getire şehvet ve şöhret batağına getiren Allah heyecanı yerine kadın heyecanını ikâme eden Batı medeniyetinden...

Hayırlı evlât denge insanıdır. Onun hayâtı iman ve cihaddan ibârettir. O imanın güneş yüzlü çocuğudur. Fayda yerine fazilet, açıkgözlük yerine fedâkârlık peşindedir.

Ölümlü dünyâda insan; "ben ölüyorum ama, geride misyonumu üstelenecek hayırlı evlâtlar bırakıyorum" der ve bir dereceye kadar ölüm ürküntüsünden kurtulur.

İlmi faaliyetlerle de insan ölümsüzlük arzusunu bir dereceye kadar tatmin eder. İlmi ve kültürel faâliyetler kafa ve kalp faâliyetleridir. İnsanlara beyin ve gönül enerjisiyle faydalı olmaktır. Doğru bir yön, doğru bir hedef verme gayretidir. Hayâtı doğru yaşama, insan oluşunun farkına vardırma gayretidir. Beyninden ve kalbinden verenler, karanlığa ışık tutanlardır. Onlar balık yedirenler olmadığı gibi, balık tutmayı öğretenler de değildir. Onlar balık tutmanın öneminden bahsedenlerdir. Onlar peygamberâne bir meşgûliyet içindedirler.

Bir de kalıcı hizmet işleriyle ölüm duygularını tavsatmak vardır ki, bu Hâlık hatırına halka hizmettir. Bu bedenlere hizmettir. Bedenlerden bedenlere.

İnsan bu üç yolla, ölümlü dünyâlarda nefes alma imkânına kavuşur. Hayâtına anlamı düşüncesine yükseklik kazandırır. Yüksek heyecanlarla yüksek bir hayat yaşar. Aksi takdirde, ömür ağacındaki meyveyle beyaz bayrağa baka baka kahrolur; cenâze meyvesiyle kefen bayrağına... Ya da insan fıtratı içinde hayvana dönüşür.

Böyle bir hayâtı yaşamak mı zor ölmek mi, ne dersiniz?