> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yap kanun olur kanun!
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yap kanun olur kanun!  (Okunma Sayısı 559 defa)
23 Kasım 2010, 18:32:09
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 23 Kasım 2010, 18:32:09 »



Yap Kanun,  Olur Kanun !..


  Hep kavga, dövüş, savaş işin gücün.

                                                                             En iğrendiğim  sensin Zeus’un beslediği krallar içinde .

                                                                                                                  Agamemnon

 “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür! “ (İbrahim – 34)

Hem toplumsal, hem de bireysel planda çok eskilere uzanan, buruk maceralarla dolu ve kolay kaybettiğimiz hülyaların içinde doğruluğumuza deliller ararken, bizi hayatın gerçekliğiyle bütünleştirecek, şevk, heyecan ve yaşama zevkini verecek en ciddi ve en ayırdedici güzelliklerimizi  kaybediyoruz... Kaybediyoruz, çünkü, kendimizi şekilden şekile soktuğumuz nice tecrübelerden sonra hayatımızın, hem ruh ve hem de estetik yapıdaki bütün üstünlüklerinin yerini gülünç kaçan sahte büyüklükler almıştır.  “Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıklari zaman onlari ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.” (En’am – 44)  Kendimize karşı acımadan yapacağımız kaçamaksız bir tahlille, bugün içinde bulunduğumuz karmakarışık ve tanımsız haller alan dünyamızın, bir eksen kaymasından ziyade, gerçeklerin dünyasında oldukça zayıf düşen ve önemli bulunmaya asla lâyık olmayan İslam algılamalarımızdan, kültürel geçmişimizi ve dünyayı doğru anlayacak bir zekâyı ortaya koyamayışımızdan beslenmekte olduğunu görebiliriz. Dahası, gerçek bilgi kodlarından beslenemeyişimiz, ama öyle olduğunu reddetmeye yönelik soğuk gayretlerimiz sebebiyle de, en ciddi hayati meselelerimizden, en kritik siyasal değerlendirmelere kadar bütün vak’alar bizim için kolayca ciddi sorunlar haline gelmektedir. Bu durumun, yakın tarihimiz ile ya da Tanzimat’ta başlayan süreçle değil, fikir köklerinin çok daha eskilere uzandığı dönemlerde başladığını görmekteyiz. Tanzimat ve benzeri değişimler, kendilerine özgü nağmeleri ile bu durumun daha da ağırlaşmasını sağlamışlardır yalnızca. Eğer müslümanların uykularını kaçıracak, onları sürekli fikir ve ruh diriliğinde tutacak kaygıları kolayca unutuluyor ve hayatın en güzel manzarasının nereden görüleceği kestirilememeye başlanıyorsa, artık Müslümanlar hayatı acil bir durum olarak algılamıyorlar demektir ki; bu durumda Resûl terbiyesinden ziyade kendinize benzeyen kimselere yaklaşmayı daha rahatlatıcı bulmanızdan ve aslına uymayan imanlara yaslanmanızdan daha tabii ne olabilir? Devlet ricali’nin daha asırlar öncesinden kapısını araladığı ve bugün de bütün kitlelerin madde ve mânâlarına sindirerek benimsediği  şirazesinden çıkmış lâubâli toplum anlayışı, çığrından çıkmış bireylerin kendisini bulma ve îman kaynaklarına güven duyma gücünü elinden alarak, içinde asalet taşımayan yabancı dünyalara ilan-ı aşk etmesini sağlamış ve hayatını bir emel olmaktan çıkarmıştır. Nesiller boyu nice çalkantılarla süren bu  toplumsal macera, bir mânâda geleceğimizin bütün alanlarını örterek câmi irfânının yerini kadetrallerin doyumsuz ihtirasına bırakmıştır. Bugün gerçekten şu andaki  oluşumumuzu, karekterimizi, heveslerimizi, zihniyetlerimizi, hulâsa bütün uzuvlarımızla tanınmamızı sağlayacak enstrumanlarımıza baktığımızda hayal gücümüzle örtüşen, ama kitapla uyumsuz figürler görürüz. Evet, toplumsal hayatımızı renklendiren duygular  bakımından  gücümüzü yitirdiğimiz her gün, alışık olmadığımız türlü türlü yabancı mevzular tarafından sarılıyoruz.

İlerleyen yıllarda bu  hazîn öykümüzün, yâni bütün unsurlarıyla  toplumsal  tükenişimizin  asıl can alıcı hikâyesi, Rical-i devlet’in keyfiliğinin yanında, Türk  aydınının  fikir namusunu, iffetini, cesaretini ve hikmetin hazinelerini kaybetmeye  başladığı  yıllarda daha da acı verici olmaya başlar.. Dahası, o yıllardan bu  yana çözülerek gelen ve en sonunda da yeni  bir  toplum  yaratma  adına  gösterilen  bütün alafranga çabalar; sadece  kibirli, ard niyetli, boyutsuz, renksiz, derinliksiz, kişiliksiz, iki yüzlü ve tehlikeli bir aydın tipini  doğurmuştur.

Türk  toplumu, kendi  bünyesinden  çıkardığı aydınların saplandıkları sahte ütopyalarıyla kendi irfanına ve daha da ötesinde, varlık sebebi sayılabilecek en aslî îmânî değerlerine, bazen inkâra dayalı öfkelerle, bazen de hafifmeşrep alafranga duygularla bakması yüzünden buhranlar içinde kıvranan ve iç çelişkileri giderek artan şekilsiz ve ifadesiz bir  toplumun yazgısını  yaşamaktadır. Zira gerçek bir aydın’ı temsil edişi daima şüpheli olmuş  bizdeki bu aydın(!) zümre,  asırlardır  kendi  insanına  musallat  olarak, kendisine en ihtiyaç duyulan anlarda, alelade hevesleriyle, onun bütün devâ  kapılarını  kapatmış ve hastalıklı paranoralarıyla devamlı yeni  acılar  vermiştir. Esasen kader, hem bu cehaletiyle teslimiyetçiliğini kolaylaştıran kalabalıklara, hem de ikiyüzlü aldatıcılığıyla aydınlara kendi çirkinlikleri içinde kaçınılmaz bir şekilde ve oldukça ağır kaçacak tarihsel bedeller hazırlamakta gecikmez. Daha tazeliği solmamış ve çok yakın sayılabilecek bir geçmişte, benzerlerini bugün aynı tekrarıyla gördüğümüz, bilgeliğin ışığını hiçbir zaman yakalayamamış, hiçbir çağın güzelliğini ve hikmetini yaşayamamış, bu yüzden de hiçbir olayı gerçek büyüklüğüyle anlayamamış ama nemalanmayı umduğu bir iktidardan bir diğerine kur yapan aydınlardan Orhan Seyfi Orhon 27 Temmuz 1939’da “Akbaba” dergisinde Milli şef İsmet İnönü için; ” Vakıa bu kolay olmadı. Milli Şef’in saçlarındaki ışıklar, ta oradan geliyor.Bunlar onaltıncı yılını kutladığımız beyazlar… Biz onlara ağaran bir fecr gibi bakıyoruz. Onu hiçbir zaman kaybetmedik. Şimdi bütün vuzuhu ile önümüzde görüyoruz. Bu yepyeni devletin başında. Milli bir şef olarak.”  der. Bu dönemde şairimiz CHP Milletvekilidir. Ancak aynı şair Demokrat parti’nin iktidarından sonra bir zamanlar halkına efsaneler yaratan bir kurtarıcı gibi anlattığı İsmet Paşa için şu mısraları yazacaktır:

 

“Bir duman oldu parti savruldu

Ne tavan kaldı bak, ne dam kaldı,

Koca bir şef denen heyuladan,

Bir koca ihtiyar adam kaldı.”  (Ş.S.Aydemir – İkinci Adam clt.2 shf. 493)

Bunlar, toplumun yıllarca güven duyduğu ve benzerlerine de hala güven duymakta olduğu, ancak halkına hiçbir zaman tatmin edici hayat sunamayan, her fırsatta halkıyla alay etmiş ve hiçbir zaman sadık davaları olmamış aydınlarımızdır.

”Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir ögütçüyüm.“ (A’raf – 68)

 Aslına bakarsanız, kendisini ciddiye almayan malum aydın zümre karşısındaki halk’ın zihinsel zayıflığı ve hurafeye yatkınlığı, onu Allah’ın kitabındaki gerçek haz kaynaklarından ayrıştırarak kendisini koruyacak mücadeleden hep uzak kalmasını sağlamıştır. Dolayısı ile toplum  bireylerinin, aydınlar ve kendisini yalnızca değersiz bir teba olarak görenler hakkında hüküm verirken, hep yanılmaz üstün insanlar olarak gördüğü bu zümrenin önünde kendisini küçük görmeye alışması zor olmamıştır. Zira, bu ülkenin insanı, gittikçe sesini daha gür duyurmayı başaran aydınların gözünde Nazım Hikmet’in ifadesiyle; her türlü gelişmede ayak bağı ve bir çeşit orta çağ artığıdır(*). Yönetimin ve entelektüel elitin kendi kültürlerini ve toplumlarını hor görme ve aşağılama çabaları,  öylesine  yüksek bir  paranoya  haline  gelmiştir ki; kendi ikballeri adına giriştikleri her eylemde ve işledikleri her cinayette; bütün bunları, geri kalmış, cahil ve terbiyeye muhtaç saydıkları toplumun korunması adına yaptıklarını iddia ederek ihtiraslı kalplerini rahatlatırlar. Evet, kendileri için ayrıcalıklı sayarak karanlık yanlarını daima görmezden geldikleri dünyalarında,  tahtlarını  işledikleri cürümlerin gölgesi üzerine  kuranların bütün yorucu çabaları, sonuç olarak tarihsel planda kıstırılmış, sıkıntılı, problemli ve bakış açısı son derece daraltılmış bir toplum doğurmuştur. Bu kötü yazgıdan toplumun bütün kesimleri nasiplenirken, ne yazık ki Müslümanlar en ziyadesiyle pay sahibi olanlardır. Zira Müslümanların, ahmakça ve insan onurunu rencide edici bir lâubalilikle birbirlerine meydan okuyacak hale gelmeleri, ama seçkinlerin karşısındaki sessizlikleri, şaşkınlıkları, elpençe divan duruşları, ürkeklikleri ve olgunlaşamadan çürüyen yüreklerinin hem zayıflığı,  hem de dönekliği bir bakıma bunların da bir sonucudur. Haksızlık mı ediyorum? Dikkat edin göreceksiniz, bugün Müslümanların büyük bir duyarlılıkla korumaya çalıştıkları tek değer, yalnızca kendi nefisleridir. Hayranlık uyandıracak heyecanlarla ve kendilerini Kaf dağında gösteren abartılı zanlarıyla yaşarlar fakat, ilham kaynakları Muhammed’in kutup yıldızı değil, ancak birgün kendilerini mutlaka rencide  edecek ve zayıf taraflarıyla utandıracak başka duraklardır. Bu kadar muradsızlık olur mu? Müslümanlar bu başıboşluğu kendi dünyalarında sessizce ve maharetle yaşarlarken, kökleri ellerinden alınmış yoksul kitleleri yönetmede yalnızca kendilerini hak sahibi görenler de kendilerini hep medeniyetin yanıbaşında gördükleri için, ikna yollarının bittiği anlarda çirkin ve cesaret kırmaya yönelik gösterilerini denerler. Vaktiyle bunların en ciddilerinden birisi, Bâb-ı Âli’ye ciddi ve ibretli bir ders verip onu hizaya getirmenin düşünüldüğü günlerde, gazeteci Ahmet  Samim’in  başına  gelir. “Sadayı Millet” gazetesinde  yazarlık  yapan  Ahmet  Samim; düşünceleri, fikir namusu  ve  yılgınlık  göstermeyen  azmiyle  toplumu  aydınlatmaya çalışan aydınlık bir vicdanın sesiydi. Bu tarafıyla, ittihatçıların kendisinden sıkıntı duydukları ve susmasını istedikleri mücadeleci bir gazeteciydi. Birgün, söz  söyleme  imtiyazının, yaşama ve y...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yap kanun olur kanun!
« Posted on: 23 Nisan 2024, 19:12:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yap kanun olur kanun! rüya tabiri,Yap kanun olur kanun! mekke canlı, Yap kanun olur kanun! kabe canlı yayın, Yap kanun olur kanun! Üç boyutlu kuran oku Yap kanun olur kanun! kuran ı kerim, Yap kanun olur kanun! peygamber kıssaları,Yap kanun olur kanun! ilitam ders soruları, Yap kanun olur kanun!önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes