Sınırları Koruma Sorumluluğu

Sınırları Koruma Sorumluluğu

Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan

Sehl b. Sa'd es-Saidî radıyallahu anh'dan nakledildiine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Allah yolunda bir gün sınır bekçiliği yapmak, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır."

RİBAT

Sınır ya da hudud vatan topraklarının düşmana en yakın ve dolayısıyla emniyetten ve güvenlikten en uzak ve yoksun bulunan, düşman eline geçme tehlikesi büyük olan en nazik noktasıdır. Arkasında bütün vatanın kaderi bulunmaktadır. Bu sebeple de sınırda yapılacak görev hem çok ağır Dem de normalin üstünde bir uyanıklık ve fedakarlık gerektirmektedir.

Ribat kelimesi ile anlatılan sınır bekçiliğinin ehemmiyeti, çeşitli yönleriyle ayet ve hadislerde açıklanmıştır:

"Ey mü'minler, sabredîn, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, sınırlarda nöbet beklesin, cihada hazır ve Allah'a karşı saygılı olun ki, felah bulasınız, kurtulasınız!"'21

Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem Efendimizin konuya ait 20 kadar hadisinde ortaya konan özellikleri şöylece sıralamak mümkündür:

Bir gün sınır bekçiliği, dünya ve üzerindekilerden hayırlıdır.

Bir gün sınır bekçiliği, bir ay oruç ve gece namazından hayırlıdır. Allah yolunda bir gece uykusuz kalmak bin gece namaz kılmaktan daha faziletlidir.

Sınırbekçiliği.yaparken ölen kıyamete kadar kesintisiz sevap alır.

Allah katında merzük olur. Fettan (şeytan)dan ve kabir azabından emin olur.

Kıyamet gününün o büyük dehşetinden emin olarak haşrolunur.

Allah yolunda uykusuz kalan göze cehennem ateşi haram kılınmıştır.)

Bütün bu tebşir ve teşvikler, uygulamada başta sahabiler olmak üzere seleften pek çok zatın hudud boylarında yaşamayı, sınır bekçiliği yapmayı tercih etmeleri ile neticelenmiştir

Öte yandan, işaret edelim ki, genel bir tasvibe mazhar olmamakla beraber, "bir namazdan sonra diğer Serî sınırlarım yıkılmaya çalışıldığı bir onamda sınır bekçiliği, kafalara, gönüllere, ailelere, sokaklara ve toplumun her kesimine kaymıştır,! Zira manevî sınırları çiğneyerek maddî sınırları korumak mümkün değildir bir namazı beklemeye" de ribat denildiği nakledilmiştir.

CİHAD-RİBAT KIYASLAMASI

Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'den şöyle bir görüş nakledilmektedir: "Ribat, cihaddan faziletlidir. Çünkü ribat, müslümanların kanım korumak, cihad ise, müşriklerin kanım dökmektir."(5)

Cihad ile karşılaştırması yapılacak ve belli bir gerekçe ile de olsa, üstünlüğü iddia edilecek kadar önem arzeden sınır bekçiliğinin, ya da sınır korumacılığının değeri, tüm vatan sathinin sınırlaştığı günümüzde müslümanlar açısından fevkalade artmış bulunmaktadır. "Şer'î sınırlar"ın sür'atle yıkılmaya çalışıldığı bir ortamda sınır bekçiliği kafalara, gönüllere, ailelere, sokaklara ve toplumun her kesimine kaymıştır. Zira manevî sınırları çiğneyerek maddî sınırları korumak mümkün değildir. O halde, artık ribat, islam'a yabancı her şeye karşı sınırları koruma uyanıklığı ve sorumluluğu anlamına da gelmektedir.

PRENSİPTEN gerçeğe

Yıllardır müslümanları İslam dışı bir hayata alıştırma gayretleri ve "hayata uyma" çağrıları, çağdaşlık ve batılılaşma gereği olarak sürdürülegelmektedir. Bütün çarklar bu istikamette döndürülmektedir. Bu sebeple şimdi bütün vatan ribat alımdır. Bunun için de İslam hem müslümanların hem de düşmanlarının ağırlıklı şekilde gündemindedir.

Din bir pratiktir, bir yaşayış biçimidir, aktivitedir. Müslümanlar dinin ibadet ile ilgili ahkamım şöyle-böyle yerine getiriyorlar diye dinin onların gündeminde olduğunu kabul etmek isabetli olmasa gerektir. Dini bütünüyle, ahlakı, muamelatı, ahkamı, sorumluluğu, fedakarlığı ve mesajı ile günlük hayatta hissedip yaşamadıkça onu müminleri açısından ne kadar gündemde saymak mümkün olacaktır?

Sonra dinin gündemde olması demek sadece bunlarla da açıklanamaz. Zira dinin, aklın, malın, nefsin ve neslin korunması gibi muhafazasına memur kılındığımız maslahatların tümünü kucaklayıcı köklü tedbir ve ciddi teşebbüslere girmiş olmak gerekmektedir. Bilinmektedir ki bir dinin korunması, muhafazası ancak şu üç adımın atılmasıyla mümkündür:

1. Dinin hükümlerin! bizzat ve bilfiil yaşamak

2. Müesseselerini kurmak, kurdurmak

3. Eğitim ve öğretimini yapmak ve yaptırmak.

Hemen belirtelim ki, bu üç noktada toplumumuzda müsbet gelişmeler görülmüyor değil. Ancak bunları çarpıtmak ya da etkisiz kılmak için her seviyede, her türlü sinsi girişimlerin bulunduğu da bir acı gerçektir. O halde şimdi, tam bir nöbetçi uyanıklığı, sorumluluğu, eğitimi, tecrübesi, gözü karalığı, tedbiri ve tereddütsüzlüğü gerekmektedir. İslam'ı mesele edinen onu hayat gündeminin ilk ve temelli maddesi bilenler için bu hiç de zor olmayacaktır. Sınırları koruma sorumluluğunu, İslam ile sistemleştirilmiş olan "hududullah'a riayet dikkati ve titizliği" olarak anlayıp uygulamakla isbat edebiliriz. Unutmamalıyız ki, mü'min olarak gayemiz, hayata uymak değil, hayatı hakka uydurmak, yani hayatı müslümanca yaşamaktır.

Dipnotlar : 1. Buhari, cihad 73, 2. Al-i İmran (3), 200. 3. Hadisleri topluca mütalea için bk. Tefsiru ibn Kesir, II, 187-194, (Beyrut 1966), 4. Feyzu'l-kadir, III, 109, 5. bk. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, II, 1266 (İstanbul, 1960)

İki Hadis - İki Fıkra - Bir Gerçek

"Ben de Aynı Şeyi Merak Ediyordum"

İsrail Devleti bin dalevere ve dümenden sonra 1947 yılın kurulunca İstanbul'daki yahudî vatandaşlardan biri, Hulasatü'l-beyan tefsirinin yazarı Konya milletvekili Mehmed Vehbî efendi ile karşılaşır ve der ki;

Efendi hazretleri, Peygamberiniz biz yahudilerin müslümanlar tarafından yok edileceğim hatta taş ve ağaçların arkalarına saklanan yahudiyi göstererek gelip onu öldürmesi için müslümanlara sesleneceğim bildirmiş.Halbuki görüyorsunuz biz, devlet kurduk. Ne dersin... Bu nasıl olacak, merak ediyorum...

Mehmed Vehbi merhum gayet sakin şöyle cevap verir:

Doğrusu ben o hadis-i şerifi okur ve yahudiler yeryüzüne dağılmış vaziyetteler. Onlar nasıl tek tek bulunur da temizlenir diye merak eder dururdum. Şimdi iş pek kolaylaştı ve Efendimizin hadisi artık benim için merak konuşu olmaktan çıktı. Demek ki bulmak mesele olmayacak... Hadis aynıyla hakikat... Yaşayanlar bunu görecek...

"Haline Şükret Çorbacı"

"Ruhu'l-beyan" sahibi İsmail Hakkı Bursevî hazretleri naklediyor:

Bağdat kadılarından biri, yanında hizmetçisi, müheykel ve müşekkel bir tarzda külhan sokağından geçer. Külhancı yahudî, üstü-başı simsiyah, cehennemî bir görünüşle Kadının yolunu keser, atinin geminden tutar ve;

Allah kadıya kuvvet ve şevket versin... Peygamberinizin, "dünya mü'mine zindan, kafire cennettir" sözünün manası nedir? Görüyorsunuz ya, mü'min olduğun halde-sana cennet; kafir olduğum halde- bana zindandır. Hadisin manası aksiyle meydandadır... der.

Derin kavrayış ve üstün fazilet sahibi kadı şöyle cevap verir:

Şu üzerimde gördüğün dünyanın süsü ve heybene rağmen dünya, Allahın cennette hazırladıkla rina nisbeten benim için zindandır. Cehennemde seni bekleyen azaba nisbetle dünya bu halinle de olsa senin için cennettir. (Haline şükret çorbacı).

(bk.Ruhu'l-beyan,111,23)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın