๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 29 Ekim 2010, 19:59:29



Konu Başlığı: Yakayı kurtarmak için
Gönderen: Sefil üzerinde 29 Ekim 2010, 19:59:29
Allah huzurunda yakayı kurtarmak için    

Bence eğitimde, sistemin yeterli, imkânların kâfi ve vâfi olup olmayışına bakmadan daha ziyade her fert, değişik hizmet sahalarını değerlendirmek suretiyle, bu millete karşı vermesi gereken şeyi vermelidir.

Ne bir nebi, ne bir veli, ne de bir mürşid, yapacağı işleri yapabilmesi hususunda katiyen vasatın müsait olmasını beklememiş, kanun ve nizamın kendisine belli imkânlar bahşetmesini intizar etmemiş, aksine en küçük imkânları, en verimli şekle getirme yollarını araştırmışlardır.

Bir insan düşünelim ki, onu zindana koymuşlar. Ayağına pranga, boynuna tasma, koluna da zincir vurmuşlar. O insanı görevliler, gece saat 01.00'den sonra dışarıya salıp yarım saat gezdirdikten sonra içeri alıyorlar. İşte bir mü'min, böyle bir durumda bile "Şu yarım saatlik dolaşma imkânını değerlendirebilir miyim?" duygu ve düşüncesi içinde olmalıdır. Aksine, "İmkânlar elversin ben de şöyle şöyle hizmetler ederim" duygusuyla bir kenarda oturup kalma katiyen doğru değildir. Bir mü'min, Allah'ın bahşettiği imkânları sonuna kadar değerlendirerek, samimiyet ve hüsnü niyetle her zaman didinip duran bir aksiyon insanıdır.

Cân-ı gönülden koşturmaya bir örnek mesela, bir kimse vaiz olarak bir yere tayin edildi. Bu zât, haftanın yedi günü mescid mescid, sokak sokak dolaşmalı, icabında kahvelerde konferans vermek suretiyle halkın içine girmeli ve onlara hak ve hakikati anlatmalıdır. Keza bir muallim, tayin edildiği okuldaki öğrencilerin sinelerine kendi duygu ve düşüncelerini boşaltabilecek fırsat ve vesileler aramalı ve onları sahil-i selamete çıkarma derdiyle kıvranıp durmalıdır.

Kâinatta cebri olan şu kanun çok önemlidir. Şöyle ki canlı cansız her şey hep kendi nev'inin hâkimiyeti arkasında koşar. Mesela kaktüslerin ve dikenlerin önü alınmazsa, cihan kaktüsle ve dikenle doluverir. Cansızlar, tohumlarını atıp üzerine konan arının ayağına yapışarak veya rüzgârı fırsat ve ganimet bilerek başka taraflara gider, nev'i çoğalsın ve hâkim olsun diye hep aşılama yaparlar. İşte bu, âlemşümul İlâhî bir kanundur. Mü'min de iradesiyle bu kanuna uymalı, her yana tohumlarını saçmak için sancı çekmeli ve bu sancıyla hep kıvrım kıvrım kıvranmalıdır.

Bunun için de imkân beklenmemeli ve vasatın tebessüm etmesi intizarına girilmemelidir. Kur'an-ı Kerim, mü'mini her mevsimde meyve veren bir ağaca benzetir. (Bkz. İbrahim, 14/25) Onun kolu-kanadı kırılsa bile o kafasıyla cihanlarla oynamalıdır. Bir ayağı alınsa, seke seke de olsa yine vazifesini yapmalıdır; zira onun dünyaya gönderiliş gayesi Allah'ı tanıyıp etrafına tanıttırmasıdır.

Hâsılı, mü'minler hâlihazırdaki fırsatları değerlendirip çalıştılar mı, meselelerin muhasebesini ve muhakemesini yaptılar mı bilemiyorum ama bildiğim bir tek şey varsa o da şudur: Vazifesini yapmamış, efkâra girememiş ve kalplere taht kurup oturamamış kimseler Allah'ın huzurunda yakalarını kurtaramayacaklardır.

ZAMAN


Konu Başlığı: Ynt: Yakayı kurtarmak için
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Ekim 2010, 22:30:25
ALLAH razı olsun güzel paylaşımınız için..Zamanı ve zemini iyi kullanmak hepimizin vazifesi..Azla yetinmemek ve hel min mezid kuşağında daha fazla ne yapabilirimin peşinde olmak
ve yaptıklarımızın ihlas ufkunu yakalayabilmesi adına dua etmek..sonuçları dasadece O nac.c. bırakmak lazım..RAbbim herbiri ayrı ayrı kayma noktaları olan bu hususlarda ayağımızı sabit kadem eylesin inşaallah..AMİN.