> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Muhasebe
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Muhasebe  (Okunma Sayısı 657 defa)
11 Haziran 2011, 12:19:51
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 11 Haziran 2011, 12:19:51 »



                          Muhasebe

Gönlümle hasbihal edip onu tanımaya, büsbütün had bilmezliğimi yanımda taşıyarak insanların kalbine yürümeye, dolayısıyla Sana ulaşmaya niyet etmiştim yâ Rabbi...

Niyetime riyâ bulaştırmama fırsat verme, kalbime istemeden girmiş olan riyâyı rızâna engel kılma, ne olursun!.. Niceleri bu uğurda baş vermiş de ayağının kaymasına engel olamamış. Yalancı huşûlarda yol alırken dört yanını yangın sarmış da aşktandır zannedip kaybedenlerden olmuş. Sen bizleri, aynı âkıbete düşmekten koru, Rabbim!..

Sen'in rahmetinin bu âcizi sarıp sarmalayacağına olan inancım, kendimden emin olmak değil aslâ!.. Aksine Sen'in rahmet denizinin enginliğine olan îtimadım ve o rahmet deryâsında kulaç atma isteğimdendir.

* * *

"En hayırlınız hayrı umulan, şerrinden emin olunan kimsedir. En şerliniz de hayrı umulmayan ve şerrinden emin olunmayandır." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 368; Tirmîzî, Fiten, 76/2263)

Bir müjde ile başlayıp devamında da insanın içine bir hançer gibi saplanan bu hadîs-i şerîfi düşünürken Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e olan hayranlığım bir kat daha artıyor. Ne kadar kısa bir ifadede ne kadar dolu bir mânâ!..

Bu, aynı zamanda benim için de bir terazi gibi...

Hikmeti kaybettiğimizden beri saatleri, "geçmiş zaman olur ki" bâbında hatırlıyoruz. Bir şairin dediği gibi yaşımız otuz beş ve belki "yolun yarısı"... Ama îman gözlüğüyle bakınca, yolun neresinde olduğumuz belli değil!.. Belki daha başında, belki de sonunda... İster istemez bir şeyi kabul etmek gerekiyor. Geçip giden yıllar... İçimde büyük bir kuyu, "Ne çok şey yapabilirdim, ne çok şey!.." diye yankılanıyor. Beyhûde yere kafamı yumruklamaya da gerek yok, uzun uzun pişmanlıkları sıralamaya da... Geçen geçti, geri döndürmek mümkün değil!.. Ya geride kalanlar? Sayısını bilemediğim kalan günlerimin ne kadarını kurtarabilirim?

Yine hadîs-i şerîfe dönüyorum; "Hayrı umulan, şerrinden emin olunan kimse"!.. Kaç kişi nezdinde bu vasıfları taşıyorum diye sorguluyorum kendimi. Ve maalesef bunu gönülden dillendirecek bir kişi dahî bulamıyorum. "Sevmeyen ve sevilmeyenden uzak durulması gerektiği"ni de biliyorum.

En yakınımdan başlıyorum. Tam olarak helâlleştiğimden bile emin olamadığım rahmetli babam... Koca bir pişmanlık ve hasret olarak kaldın hıçkırıklarımda. Anneme sorsanız, beni nasıl uzun süre beklediğini anlatacaktır önce... Sonra size uzun bir liste sunacaktır, kalp kırıklığına dair... Çocuklarımla konuşsanız, öfkelendiğim vakitlerde yanımdan nasıl kaçacak delik aradıklarını, gözleri büyüyerek anlatacaklardır. Eşim, canım, cânânım, adı anıldığında içimin titrediği, ne zaman gelecek diye gönlümün beklediği benden emin midir? Sıkıştırsanız, "Zorda kalırsa, ne yapacağı belli olmaz!.." der mi acaba? Kardeşlerimin, arkadaşlarımın, komşularımın, tüyü bitmemiş yetimin bana dair şahitlikleri hayır üzere mi olacaktır? Yoksa arkamda "keşke"lerin olduğu bir gönül burukluğu mu kalacaktır?

Üç çocuğu olan, âilecek görüştüğümüz bir komşumuz vardı. Komşumuzdu, dostumuz oldu. Kısa bir süre önce başka bir şehre taşındılar. Tayinlerinin çıktığını bize söylemekte günlerce zorlansalar da anlattıklarında birden kendimizi koca şehirde yapayalnız hissettik. Sanki çocukları çocuklarımız, âilesi âilemizdi.

Buna benzer hâdiseler çoğumuzun hayatında vardır, biliyorum. Ancak sizinle paylaşmak istediğim başka bir durum var. Bu arkadaşlarımız giderken şunu fark ettik ki, ayrılıktan başka bıraktıkları hiçbir yara yoktu. On yıllık apartman hayatlarında bir tek komşusunun bile üzerinde hayal kırıklığı bırakmamışlardı. Sitedeki bir çocuğun:

"-Sen bana iğne yapardın, doktor amca!.." diye ağlaması, iğnenin acısından değil, ayrılıktandı. İş arkadaşlarının hissettikleri üzüntüyü bütün samimiyetleri ile gözlerinden okuyabilirdiniz. Yatalak hastalarının, bir evlat kaybetme duygusuyla ona nasıl sarıldığını anlatamam size... Dostlarımız giderken eşime dedim ki:

"-Anladım ki onlar, buraya gönüller yapmaya gelmişler. Arkalarında böylesine hoş bir sadâ bırakıp başka gönüller yapmaya gidiyorlar."

Ya biz, gerçek menzilimize dönerken arkamızda sağlam evler mi bırakacağız, yoksa vîrâne gönüller mi? Nasıl yaşarsak, gidişimiz de öyle olmayacak mıydı? Bu minvalde size okuduğum küçük bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.

İslâm âlimlerinden kıymetli bir zât, gittiği bir mezarlıkta bir kabrin başında biraz uzunca kalır. Talebesi, bunun sebebini çok merak eder ve usulünce sorar. Hoca cevap verir:

"-Burası sâliha bir hanımın türbesi idi. Bu mübârek hanım, ziynete, süse ve boncuğa düşkünmüş. Dünyada iken gerdanlığı kırılmış. Boncukları ipe dizmeye çalışırken vefat etmiş. Kabrinde de hâlâ boncuk dizmekle meşgul. İhtimal ki, kıyamete kadar da onu dizmekle meşgul olacak. Belki kıyamet koptuğu zaman da «Ah ne kadar çabuk koptu kıyamet!.. Ben hâlâ boncukları ipe dizemedim.» diyecek."

Bu kıssayı isterseniz, kabir hayatının kısalığına bağlayın, isterse erenlerin gözlerinin keskinliğine... Benim hisseme düşen o kadar da insaflı değil!.. Çünkü benim zaaflarım, boncuklar kadar mâsum değil.

Dünya üzerinde iki milyar insan günde sadece bir doların altında para ile geçinirken; dünya müslümanlarının sadece yüzde yedisinin üretime katkı sağladığını, diğerlerinin ise hızlı bir sefilleşmeye doğru gittiğini bildiğim hâlde tüketime verdiğim destek, beni böylesi ufuklardan uzak tutuyor. Bir tarafta korkunç bir sefahat, eğlence ve tüketim çılgınlığı, diğer tarafta kolera, aids vs. bulaşıcı hastalıklar ve dünyada açlıktan her gün ölen yirmi beş bin çocuk...

Çocuklarımla bu bilgiyi paylaştığımdan beri, küçük oğlum yemek masasında kendi anlayabildiği kadarı ve kendi ifade şekli ile:

"-Çocuk ölenlerin sayısı kaç?" diye soruyor.

Çocuk kalbinde yer eden konuyu, tam da yemek ortasında püskürtüveriyor yüzüme çocuk hâliyle. Temiz, açık, hesapsız, kinâyesiz ve tesellîsiz. Yani bütün saflığı ve gerçekliğiyle... Benim onlara yemek yedirmek için kullandığım acı hâdiseyi, o bana geri sunuvermiş, lokmalarımdan sorumlu olduğum hatırlatmasını ekleyerek...

Mevlânâ'nın Mesnevî'de naklettiğine göre, Hazret-i Ömer zamanında bir yangın olmuş. Ateş, taşları bile odun gibi yakmaya başlamış. Binaları, evleri saran ateş; kuşların yuvalarını, hattâ havada uçarken kanatlarını bile tutuşturuyormuş. Şehrin yarısı alevlerle sarılmış. Su bile ateşten korkmuş da şaşırıp kalmış. Bazı akıllı kişiler, ateşe kovalarla su ve sirke döküyorlarmış. Ateş ise inadına artıyormuş. Sanki gayb âleminden yardım gelmiş. Halk koşarak Hazret-i Ömer'e müracaat etmiş:

"-Bu yangın, su ile sönmüyor." demişler. Hazret-i Ömer buyurmuş ki:

"-O ateş, Allâh'ın âyetlerinden, işaretlerindendir. Sizin hasisliklerinizin (cimriliğinizin) bir alevidir. Suyu bırakın, yoksullara ekmek dağıtın. Eğer beni dinlerseniz hasislikten vazgeçin."

Halk, Hazret-i Ömer'e:

"-Bizim kapılarımız açıktır. Biz cömert kişileriz. İyilikten, yardım etmekten hoşlanırız." dediler.

Hazret-i Ömer buyurdu ki:

"-Siz, verdiğiniz ekmeği, Allah rızâsı için değil de gösteriş için veriyorsunuz. Geleneğe, göreneğe uyarak iyilik ellerinizi açıyorsunuz. Siz övülmek için, gösteriş için verdiniz. Allah'tan çekinerek, korkarak vermediniz!.."

Allâh'ım, her düşüncemiz Sen'in süzgecinde, her hâlimiz Sen'in gözetiminde... Kalbimiz neyin niyetinde? Dilimizdeki yangın, gönlümüzün neresinde? Sözüm yangın, gönlüm kara kış!.. Rabbim, fark ettim ki, solgun bir yüz, kırık bir kalp, üşüyen bir el, aç kalmış tek bir karın olduğu sürece şişen bedenlerimiz hep yangınlara gebe... Gönlümüz can çekişmede...

 



Nesibe Bilgin

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Muhasebe
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:35:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Muhasebe rüya tabiri,Muhasebe mekke canlı, Muhasebe kabe canlı yayın, Muhasebe Üç boyutlu kuran oku Muhasebe kuran ı kerim, Muhasebe peygamber kıssaları,Muhasebe ilitam ders soruları, Muhasebe önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes