๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 30 Kasım 2010, 17:23:13



Konu Başlığı: Ya bu narsizm kötü yada aklımız!
Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Kasım 2010, 17:23:13
Ya Bu Narsizm Kötü Ya Da Aklımız!


Ben bendeki seni seviyorum,

Sendeki seni değil;

Ben, sendeki seni bile tanımıyorum belki…

Belki de kendimi seviyorum, seni severken…

Ya da seni seviyorum diye, kendimi seviyorum.

 

 

Eski Yunan mitolojisine göre, bir gün dağdaki berrak bir su birikintisine bakan Narcisisus kendisinin sudaki yansımasını görür ve suda çok güzel bir insan yaşadığını zanneder. Sudaki kendi yansımasına yani kendisine âşık olur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içer, ne de yemek yer. Saatlerce, günlerce kendini seyreder ve sudaki görüntüsüne sarılmak isterken suya düşer ve boğularak ölür.

      İsmini işte böyle bir mitolojik hikâyeden alan narsistik kişilik bozukluğu, her yönüyle inceleme ve araştırma konusu olagelmiştir. Her insanın zaman zaman kendisinde dahi gördüğü narsistik ya da kendi doğu tabirlerimizle enaniyetçi, benlikçi yönleri düşündürüyor ister istemez: “Acaba bende de mi narsistik kişilik bozukluğu var?” diye. Lakin öyle üç-beş özelliğin var olması, kişinin o hastalığı taşıdığı anlamına gelmiyor.

Psikolojik kökenli rahatsızlıklarda sadece belirtilere bakılarak tedavi süreci başlatılmaz. Kişinin yaşam hikâyesi, yetiştiği aile, sosyal çevresi, yaşı, cinsiyeti, mesleği, değerleri, hayata bakış açısı gibi daha birçok olgu terapi ortamında görüşülmeden, konuşulmadan ve anlaşılmadan sadece kişinin kendinde gördüğü belirtilerden yola çıkarak ona tanı konulamaz ve sende şu hastalık var denilemez.

      Psikolojik kökenli rahatsızlıklar, fizyolojik hastalıklar gibi değildir asla. Doktora gidip rahatsızlığınızı, şikâyetlerinizi anlatıp reçeteye yazılan ilaçlar ya da uygulanan diğer tedavi yöntemleri ile tıbbi analizlerden çıkan laboratuar sonuçları gibi bir netlik yoktur asla psikoterapik tedavilerde. O nedenle olsa gerek ben, telefon ve internet üzerinden olan terapi süreçlerini çok da sağlıklı bulmuyorum. Zira karşıdaki kişiyi görmeden, gözlemlemeden,  karşılıklı konuşma, bakış, duruş, onay ve daha bir çok analizleri, bir terapi ortamında yakalamadan sağlıklı bir tedavi süreci sağlanmayacaktır.

Bunların narsistik kişilik bozukluğu ile olan bağlantısına gelince, bende de galiba biraz narsistik damarı olacak ki hemen işte bana göre, ben diye başladım anlatmaya… İşin espirisi bir yana, narsistik kişilik bozukluğunu anlatmadan önce bu şekilde birkaç mevzuyu izah etmekte fayda gördüm. Çünkü biraz sonra narsistik kişilik bozukluğunun özelliklerinden bir değil; birçoğunun sizlerde de var olduğunu görecekseniz. “O halde be de mi…?” dedirtmemek için siz değerli okuyucularıma işte bu açıklamaları yaptıktan sonra dönüyorum tekrar narsistik kişilik bozukluğuna…

 

NARSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN TEMEL ÖZELLİKLERİ

 

Narsistik kişilik bozukluğu kendini mükemmel görmek, başkalarını düşünmemek ve başkaları tarafından yargılanmaya aşırı hassasiyet olarak tanımlanabilir. Sadece kendini düşünmek, başkalarının duygularına kayıtsız kalmak ve davranışlarının başkalarına olan etkisini umursamamak bu kişilerin en temel özellikleridir.

Biraz daha açtığımızda:

1. DİNLEMEZLER: Her şeyi bildiklerine inandıkları için kimseye ihtiyaç duymazlar. Narsist bir kişi eğer bir kurumun üst yöneticisi konumundaysa yönetim toplantılarında, hep o konuşur, diğerleri dinler. Başkalarının fikirleri kendi fikrinden önemli ve üstün olmadığına göre onunla oturup sohbet edilmesine, mevzuların tartışılarak doğruya ulaşılmasına nasıl olsa gerek yoktur. Narsist kişi zaten her şeyin en iyisini biliyor ve en güzelini düşünüyordur! Karşıdakilere sadece onaylamak ve dinlemek düşer. Fikir sorar gibi yaptıklarında da, daha önce söylediklerinin onaylanmasını beklerler.

 

2. EMPATİ KURMAZLAR: Narsislerde empati yani başkalarının ne hissettiğini anlama yeteneği gelişmemiştir. Son derece benmerkezci düşünürler. Aldıkları kararlar başkalarını etkileyecektir, ama onlar için bunun önemi yoktur. İnsan ilişkilerinde böyle bir boyutun olduğunun farkında değildirler. İş arkadaşlarının yanı sıra eşi ve çocukları da bu durumdan payını alır.

 

3. BÜYÜKLÜK HİSSİ BÜTÜN BENLİKLERİNİ KAPLAMIŞTIR: Kendini beğenmiş kişiler başarılarını, yeteneklerini abartırlar. Kendilerini farklı ve özel bir kişi olarak algılarlar. Kendilerini her şeyden çok severler. Başarı ve güç için önüne geçilmez istek duyarlar. Kendilerinin çok önemli, vazgeçilemez oldukları seklinde bir düşünceleri vardır.

Çevrelerinden sürekli övgü, alkış beklerler. Sıra beklemek, izin istemek, yol vermek onların sözlüğünde olmayan kavramlardır. Çünkü kendilerinin daima bir öncelikleri olduğu düşüncesi içindedirler. Başkalarından bu konularda destek ve yardım göremediklerinde öfkelenirler. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde eriyip çökerler.

Narsistik kişiler genelde kendi değerlerini fazlası ile abartırlar. Sürekli olarak yeteneklerini olduğundan fazla gösterirler, ukala, gösteriş meraklısı ve kendini beğenmiş görünürler. Kendilerinin herkesten daha üstün olduğuna inanırlar. Bu şekilde düşündükleri sürece kendilerini güvende ve mutlu hissedebilirler. Kişiliklerinin olumsuz taraflarını genelde inkâr ederler ya da mantıklı açıklamalar getirirler. Fakat kişi eğer önemli başarılara imza atamaz ise büyük bir ikilem yaşamaya başlarlar. Bunun sonucunda kendilerini sahtekâr, boş ve mutsuz hissederler.

 

4. ELEŞTİRİYE KARŞI AŞIRI TEPKİ GÖSTERİR, ÖFKE HİSSEDERLER: Kendini beğenmiş kişiler her türlü eleştiriye kapalıdırlar. En dostça eleştiriden bile rahatsız olur ve kendisini eleştirenleri düşman kabul ederler, kendisini eleştiren kişiler onun kıymetini bilmeyen, kötü niyetli ve derinlemesine düşünemeyen ahmaklardır. Bu eleştirinin hesabı günü gelince sorulmak üzere bir kenara kaydedilir.

Kendilerine yapılan en ufak yapıcı eleştiri ya da düzeltme, ekleme ve öneri bu kişileri ağır bir şekilde yaralayabilir. Bu durumda küçük düşmüş, mahvolmuş, ortada bırakılmış hissedebilirler. Bu durumda aniden hiddetlenip, kırıcı olabilirler. Bunlardan ötürü sosyal ilişkileri bozuk olup başarıları devamlı olamaz. Başkaları ile yarışma gerektiren işlerde yenilme riski nedeniyle, bu işlere karsı isteksizlikleri iş ve sosyal hayatta beklenen düzeyin altına düşmelerine yol açabilir.

 

5. KENDİ ÇIKARLARI İÇİN BAŞKALARINI ÇOK İYİ KULLANIRLAR: Kullandıkları kişiyle işleri bitince ona sırtlarını döner, vefasızca davranırlar. Vefasızlık ve nankörlük kendini beğenmişlere göre normal davranışlardır çünkü.

Başkalarını kendi işleri ve keyfi için köle gibi kullanabilir, yakın çevrelerini üst düzey ya da kendilerini pohpohlayacak kişilerden seçerler (en güzel, en tanınmış kişiyle görünmek, arkadaşlık etmek, bu amaçla o tür kişilerin bulunduğu sosyal klüp, derneklere girip, faaliyetlerde bulunmak gibi). Herkesin başarısına haset edip, onların hiç bir şeye layık olmadıkları, kendilerinin de isterlerse kolayca onu yapabileceklerini düşünürler.

 

6. İNSANLARA DEĞER VERMEZLER: Ortadaki her başarı onların eseridir. İş çevresinde gecesini gündüzüne katmış, fedakârca çalışan herkes değersiz neferlerdir. O olmazsa o kişiler zaten orada olamayacaklardır. Kendini beğenmiş kişiler, öyle işçileri kurumunda çalıştırıyor olmakla onları gereğince ödüllendirmiş olduğuna inanır. Her türlü başarı kendini beğenmiş lider kişinin ön görüsü, zekâsı, oluşturduğu stratejisi, güç ve kararlılık sayesinde kazanılmıştır! Bu yüzden de özel kişiler tarafından anlaşılabileceğine inanırlar. Başkalarını bu yüzden küçük görür, değer vermezler.

 

7. EN ÇOK ZENGİNLİK, BAŞARI, GÜÇ, İHTİŞAM GİBİ KONULARA KAFA YORARLAR: Devamlı takdir edilme, itibar görme, iltifat arayıp durma çabasındadırlar. Övgü, kendini beğenmişlerin besinidir. Lehte muamele görmeye, kayrılmaya hakları olduğunu düşünürler. Mesela onlar kuyruklarda bekletilmemelidir. Havaalanlarında VIP salonlarında muamele görecek değerdedirler.

 

8. AMAÇLARI, KENDİLERİNE HAYRAN KİTLESİ OLUŞTURMAKTIR: Kendini beğenmiş kişiler muhatap aldığı kişiyi kendilerine hayran etmeye çalışırlar. Muhatap, hayran durumuna gelirse o zaman artık onunla ilgilenmez, ona pek iltifat etmemeye başlarlar. Çünkü o artık kendisinin hayranı zavallı biridir. Dikkati üzerlerine toplamak için tiyatromsu krizler yaratabilirler. Bu kişiler herkesin ve her şeyin kendilerine bağlı olması gerektiğine inanırlar.

 

9. KISKANÇLIK DUYGUSU HAYATLARINDA ÇOK ÖNEMLİ YER İŞGAL EDER: Başkalarını kıskanır, başkalarının da kendilerini kıskandığına inanırlar. Kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf taraflarını kullanırlar. Onların açığını ararlar. Açıklarını tespit ederlerse onları harcamak için ellerinden geleni yaparlar. Son derece menfaatçidirler. Yaptıkları her işte insanların hayranlığını kazanmaya ve mükemmelliklerini ve üstünlüklerini ispatlamaya çalışırlar.

 

10. YARDIM ALMAZLAR: Fikir danışmak ve yardım istemek bu tür liderlik sapmasına sahip kendini beğenmiş kişiler için düşünülmesi, hayal edilmesi bile zor bir durumdur. Bunun birkaç nedeni vardır. Birincisi, yardım istenecek kişi “O KİM?”dir. İkincisi, o kişi önemli olsa bile “Söyledikleri doğru ancak bu durum için geçerli değil”dir. Onlar her şeyi en iyi bilen olduklarına göre, fikir sormak ve yardım istemek için herhangi bir neden yoktur.

Kurdukları sosyal ilişkileri kendilerini anlatmak ve ne kadar değerli olduklarını kanıtlamak için kurarlar. Böylece diğer insanlar onların ne kadar değerli olduklarını kabul etmek zorunda kalacaklardır, diye inanırlar. Narsistik liderler kendilerini, birlikte oldukları kurum ve kişilere ödül olarak görürler. Bu kişilerin aileleri ile kurdukları ilişki de farklı değildir. Çevrelerindeki herkes onlara hizmet için vardır, onların ihtiyacını karşılayabildiği ölçüde değerlidir.

 

11. YAPTIKLARI İŞLERE ÇOĞU KEZ ANLAM VERİLEMEZ: Kendini beğenmiş kişilerin yaptığı işler, verdiği kararlar karşısında hem iş arkadaşları, hem de aile çevresi bir anlam veremez. “Bu işi neden böyle yapıyor?” sorusunu sık sık sorarlar. Narsistik liderler kurumun imkânlarını kendi egolarını büyütmek ve güçlerini geliştirerek kendilerine hizmet etmek için kullandıklarından kalıcı, verimliliğe dönük ve olumlu bir kurum kültürü oluşturamazlar.

 

12. KRİZ DÖNEMİNİ SEVERLER: Kendini beğenmiş kişiler çalıştıkları kurumda kriz çıkmasına pek üzülmezler. Krizler esnasında son derece zekice ve süratle müdahalelerde bulunarak, kriz yönetimini başarıyla uygularlar. Böylece kriz döneminde herkesin sıkıntılı olduğu anda sahne ışıkları onların üzerine çevrilmiş olur. Onlar da kriz yönetiminin başarısıyla ayrı bir tat ve gurur yaşarlar.

 

13. BU KİŞİLER DUYGUSAL OLARAK UÇ NOKTALARDA YAŞARLAR: Dolayısıyla ya kendilerini mükemmel görürler ya da utanç içinde kahrolurlar. Başka insanların onaylaması ile kendilerini mükemmel hissederler, gururlu, kibirli ve mağrur olurlar, kendi kendilerine yetebilirler. Başkalarının onayı olmaz ise ya da kesilirse birden kendilerini aşağı hissederler, çirkin olduklarını düşünürler, kıskançlık ve haset duyarlar ve kendilerine olan tüm güvenlerini yitirirler.

 

14. SOSYAL YÖNLERİ VE ÖZEL HAYATLARI SORUNLUDUR: Narsistik kişilerin başkaları ile olan ilişkileri sorunludur çünkü aşırı ilgi ihtiyaçları ve başkalarının duygu ve düşüncelerini umursamamaları yüzünden insanlar uzaklaşırlar. Sosyal olarak aktif, keyifli ve cazip olabilirler fakat insanlara karşı sorumsuz ve kibirlidirler.

Özel ilişkilerinde narsistik kişiler eşlerinden karşılıksız sevgi ve ilgi isterler buna karşılık hiç bir sorumluluk almazlar. Bu kişilerin bir ilişkiye girmesinin iki nedeni vardır; ya arzu ettikleri bir noktaya ulaşmak (mevki, para, pozisyon vs) ya da mükemmelliklerini sürekli onaylayıp destekleyecek birine duydukları ihtiyaç. Narsistik kişiler ile birlikte olan insanlar çoğunlukla daha önce narsistik bir anne ya da babaya sahip olmuş kişilerdir, öyle ki çocukluklarında sömürünün ve ilgisizliğin sevgi olduğunu öğrenmişlerdir. Dolayısıyla Narsistik bir eş ile birlikte olduklarında kendi haklarını aramayı düşünmezler ve ilişkilerinde kalarak eşlerinin kendilerini hiç bir karşılık vermeden kullanmalarına izin verirler.

Narsist kişiler toplumsal sorumlulukların kendileri için geçerli olduğuna inanmazlar. Karşılığında hiç bir şey vermeden başkalarının kendilerine hizmet etmesini beklerler. İstekleri olmadığında sözlü saldırılar, sinir krizleri, duygusal, fiziksel ya da cinsel taciz ile tepki verebilirler. Birisi çıkıp bencil ve sömürgen yapılarını yüzlerine vurmaya kalkarsa aşağılayıcı ve saldırgan olabilirler.

Mükemmel olduklarına dair inancı koruyabilmek için her tür davranışı gösterebilirler; değerlerini değiştirebilir, yalan söyler, aldatır, inkâr eder ve hatta gerekirse suç bile işler.

 

NARSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞUNDA TEDAVİ

 

Diğer psikolojik rahatsızlıklarda olduğu gibi narsistik kişilik bozukluğunda da tedavi tamamen bir sürece bağlıdır ve bu süreçte kişi kendini ne kadar kabul eder ve rahatsızlığının ne kadar farkında olursa tedavi o kadar etkin olacaktır. Aksi taktirde karşılaşılan dirençler, kişiliğe kazınmış olan yaşantılar, onca narsistik özellikler kişiyi terapi ve tedaviye karşı uzak durmasına neden olabilmektedir.

Terapiye girmek genelde bu kişiler için zor olabilir çünkü yardıma ihtiyaçları olduğu fikri onlar için aşağılayıcı bir olaydır. Fakat ciddi bir kriz yaşıyorlarsa, kendilerine olan güvenlerini kazanmak, mükemmel oldukları inancına ve fantezilerine yeniden kavuşmak için tedaviye gelebilirler. Kendileri hakkındaki düşünceleri, geçmişleri, şu anki durumları ve tedavinin ne için gerektiği konusundaki fikirleri itibarlarını yükseltme arzusu ile çarpıtılmıştır. Gerçeklere dayalı yorumları redderler ve yeterince egoları beslenmezse terapiyi bırakabilirler. Dolayısıyla belli bir ölçüye kadar kişinin gururunun okşanması tedavinin devamını sağlamak açısından önemli olabilir.

Narsistik kişiler genelde psikoterapiye ya da psikiyatriste kişilik problemleri dışında başka sorunlar için gelirler. Başka insanlar ile yaşadıkları problemleri kendi davranışlarının bir sonucu olarak düşünmezler; aksine dış etkenlerin ya da o insanların hataları sonucu olduğuna inanırlar. Bu kişiler çoğunlukla duygusal problemlere tahammül edemezler ve depresyon yaşadıklarında terapiye gelirler. Çoğunlukla gerçekler ile hayalleri arasında fark olduğunu gördüklerinde ya da mükemmel olduklarına dair inançlarını sarsacak bir kriz yaşadıklarında (eşlerinin terk etmesi, iş kaybı gibi) depresyona girerler ve en son çare olarak gelirler terapiye.

Psikoterapi, başkaları ile ilişkilerinde daha pozitif ve faydalı şekillerde davranmayı öğrenmesi, kendisi ve başkaları hakkında daha gerçekçi düşünceler geliştirmesi açısından faydalı olabilir, fakat oldukça dengeli bir iletişim tedavi süreci için çok önemlidir.

 



BİR NARSİZM ÖYKÜSÜ

 

Evet, Narcissius aksini görmüş ırmakta.

“Kimdir?” demiş “Kim bana bakan?”,

“Bu suyun altında nefessiz yatan kim?”

Boğuşmuş, dövüşmüş, yalnız başına…

Anlamış ki kendisidir görünen.

Âşık olmuş sudaki suretine...

Âşık olmuş dedim ya suretine,

Böylece başlamış narsizm öyküsü.

Kimi suretini sevmiş, kimi içini;

Kimi demiş en doğru insan benim,

En güzel ben, en yakışıklı benim;

Kimi demiş benden iyisi yoktur,

Başkaları değil, akıllı olan benim,

Her doğruyu en iyi ben bilirim…

Birbirine girmiş böylece dünya,

Karışmış insanlık, yok olmuş barış…

Ya bu narsizm kötü ya da aklımız!

"Ben" demekten vazgeçmezsek hepimiz:

BİRLİKTE YAŞAMAK BİR HAYAL OLUR.


İdris Bilen