> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > islam ümmetinde kaybolan bir deger
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: islam ümmetinde kaybolan bir deger  (Okunma Sayısı 659 defa)
03 Temmuz 2010, 15:43:22
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Temmuz 2010, 15:43:22 »



İSLÂM ÜMMETİNDE KAYBOLAN BİR DEĞER KARDEŞLİK

“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın Dağılıp ayrılmayın Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın Hani siz düşmanlar idiniz O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini böyle açıklar”(Âl-i İmrân, 3/103)

Âyetin genel olarak yansıttığı manayı herhalde anlamayacak hiçbir kardeşimiz yoktur Evet, bizler Müslüman’ız Allah’ın bize emrettiği gibi Kur’ân’a sıkı sarılmamız ve İslâm, bizleri aynı dine mensup olan insanlarla kardeş yaptığı için, onların sorunlarına da ortak olarak çareler aramamız bizlerin vazifesi olmalıdırİslâm’da asıl olan tevhîdî değerlerdir ve tevhîd inancının bir fonksiyonu da Ümmet birliğini gerçekleştirmektir Böyle bir birlikteliğin sağlanmasında tüm Müslümanların manevî ve ahlâkî bir devrime ihtiyaçlarının olduğu da çok net bir şekilde gözükmektedir Bu hususta Kur’an ve Sünnet’i her konuda hayatımıza yön verip rehberlik eden düsturlar olarak algılamak gereklidir Çünkü şahsi hayatımızdaki sorunların ve tüm İslâm âleminin içinde bulunduğu sıkıntıların çaresi orada mevcuttur Yeter ki bizler rehbere ulaşmayı ve danışmayı bilelim

Kur’an’da ayrıntılı bir şekilde anlatılan, İncil ve hatta Tevrat’ta da mevcut olan Hz Âdem’le İblis arasındaki mücadelenin şekli ve tarzı bu dinlere inanan pek çok kimse tarafından bilinmesine rağmen, Hz Âdem’le cennette başlayan ve insanoğlunun kendisinin de içinde yaşadığı dünyada şeytana karşı vermesi gereken mücadeleyi yeterince algılayabilmiş değildir Yani insan, Hz Âdem ile iblis arasında vuku bulan hadiselerden yeterince ders çıkardığı söylenemezİnsanlık öteden beri bunu, tarihin idrak edemediği bir döneminde vuku bulmuş bir hikâye olarak algılamıştır Oysa olaylar, başka bir âlemde ve başka bir koordinat sisteminde cereyan etmiş olmasına rağmen aslında anlatılanlar bizim hikâyemizdir Hayatımızın kısa ve özlü bir serüveni olarak kutsal kitaplarda geleceğin bir fotoğrafı bize sunulmaktadır Tüm bu anlatılanlarda, insanlığın kader alanıyla ve başlarına gelebileceklerle ilgili bir profil sunulmaktadır

Hz Âdem ile iblis arasında başlayan bu mücadele ve çatışma ile beraber iki değer sistemi hak-batıl, hidayet ve dalalet ortaya çıkmıştır İnsanoğlunun iradesine sunulan ve onun takip edeceği iki yol Sırat-ı Müstakim ve şeytanın yolu, bu yolları nasıl takip edebileceği hususunda da rehber olarak bir tarafta Allah Teâlâ, Peygamberler ve Mü’minler; diğer tarafta ise şeytan ve tağut, takip ettiği kimselere bağlı olarak nihayetinde varılacak iki hedef Cennet veya Cehennem vardır İşte bundan dolayı insanoğlu için dünya hayatında temel olarak iki kimlikten birisi söz konusudur; İman edenler-İnkâr edenler

İnsanlığın başlangıcından bu yana bu iki yolun yolcuları arasındaki mücadele farklı şekillere bürünmüş olsa bile hiçbir zaman kesintiye uğramamış ve bundan sonra da devam edecektir Îman edenler ümmet olmanın kıymetini anlayıp, onun gerekleri ne ise onları yerine getirdikleri zamanlarda yükselmişler ve insanlığın kurtuluş önderleri-öncüleri olmuşlardır Ümmet olma ve buna bağlı olarak din kardeşlerinin sıkıntılarını ve dertlerini paylaşarak çözümler üretebilme yani onların dertleriyle dertlenme hassasiyeti kaybedildiğinde ise birlik-dirlik bozulmuş ve daha dünyadayken bile zelil duruma düşülmüştür

Böyle bir kardeşlik en güzel şekilde Asr-ı Saadet döneminde yaşanmıştır Mekke’den Medine’ye hicrette bunu çok açık bir şekilde görmekteyiz Efendimiz (sas) kendi akrabalarının zulmünden ötürü Mekke’den Medine’ye göç eden muhacir Müslümanları, kendileri ile akraba olmayan Medine’nin yerli Müslümanları olan Ensar’ı birbirlerine vâris olabilecek bir hukukla (başlangıçta) bire bir kardeş kılmıştır Ensar tüm malını mülkünü muhacir kardeşleriyle paylaşmıştır Kur’ân’da onların bu davranışı açık bir şekilde övülür: “Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır”(el-Haşr, 59/9) İnsanoğlunun dünyaya ve onun geçici nimetlerine olan aşırı bağlılığı göz önüne alındığında Ensar’ın her şeyini aralarında kan bağı bile olmayan insanlarla paylaşabilmesi, onlardaki îmanın ne derece yüksek olduğunu göstermektedir

Mü’minleri kardeş yapan bağ, Allah’ın gönderdiği değerleri içeren Kur’ân’dır Kur’ân merkezli bir dayanışma, onları kardeş kılmış, her türlü ihtilafları onun hakemliğinde çözerek yeryüzünde adaleti tesis etmişler ve dağılıp parçalanmaktan kurtulmuşlardır Kalpleri onun sayesinde birbirlerine ısınmış, aradaki soğukluk sıcak bir sevgiye dönüşmüş, böylelikle ateşe düşmekten, helak olmaktan kurtulmuşlardır Ayrıca Efendimiz (sas) de, kardeşlik kavr----- her vesile ile vurgu yaparak mü’minler arasında kardeşlik duygusunu yerleştirmeye büyük özen göstermiştir Böyle bir kardeşliğin ve dostluğun oluşmadığı toplumlar arasındaki tüm ilişkiler, yemin ve anlaşmalar bir çıkar ilişkisinden öteye geçmemektedir Bu ahlâka sahip insanlar her fırsatta ahitlerini bozabilmekte ve karşı tarafta saydıkları kimselere kötülük etmek istemektedirler Ayrıca onlar Müslümanlara karşı kalplerinde olan düşmanlığa rağmen dilleri ile Müslümanları hoşnut kılarak uyutmaya da çalışırlar

Günümüzde bunun örnekleri pek çoktur Hatırlanacağı gibi; Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Batı, Müslüman ülkelerle daha önce yapmış olduğu anlaşmaların neredeyse tümüne muhalif bir tavır almıştır İşte Büyük Ortadoğu Projesi adıyla yapılmış olan yemin ve sözleşme tanımamazlığın en son ve canlı kanıtıdır Afganistan ve Irak işgalinin Müslümanların lehine olduğuna tüm dünyayı ikna edebilmek için Amerika’nın takındığı demokrat, özgürlükçü, şirin tavırların ne kadar sahte olduğu gün ışığı gibi kendini göstermektedir Avrupa Birliği konusunda Türkiye’ye uygulananlar ve Kuzey Kıbrıs’a uygulanan çifte standart, buralar için verilen sözlerin hiçbirinin yerine getirilmemiş olması, Müslümanların Batı’ya karşı uyanıp kendisine gelmesi için yeter de artar bile Zaten içinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın siyasi, ekonomik ve kültürel dengelerine bakıldığında, bu dengelere yön veren bir kaç ayrı uluslararası güç veya güç bloğu olduğu görülecektir Bunlar;
1) Amerika Birleşik Devletleri, 2) Avrupa Birliği,
3) Uzakdoğu Ülkeleri, 4) Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu üyeleri
Dünyanın güç bloklarını oluşturan bu ülkeler arasında söz sahibi ve güçlü olan Amerika’dır Diğer üç farklı güç bloğunda yer alan ülkeler ise, kimi zaman Amerika ile işbirliği yaparak, kimi zamansa farklı pozisyonlar alarak dünyadaki olayların gelişimine kendi çıkar ve prensipleri açısından yön vermeye çalışmaktadırlar Bu farklı güçlerin varlığı, en son yaşanan Afganistan ve Irak krizinde açık bir şekilde ortaya çıkmıştır Ayrıca son zamanlarda İran’ın nükleer alanda yaptığı çalışmaları engellemek için çeşitli zeminlerde Amerika’nın müdahale yolları araması da onun ülkeler üzerinde ne gibi bir yaptırım gücü olduğunu göstermektedir Burada dikkat çekilmesi gereken çarpık durum vardır ki; o da dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Müslümanlar, güç bloğunu oluşturan ülkeler arasında yani tablonun içinde bulunmamaktadır Ne yazık ki; Müslümanları temsil eden, onların inançlarını, dünya görüşlerini, menfaatlerini, taleplerini ifade eden, bunları uluslararası platformlarda savunan bir merkez yoktur İslâm Konferansı Örgütü vardır, ama onun da fonksiyonları ve etkisi çok zayıftır Bu konferans sadece Arap ülkelerini bir araya getirdiği için İslâm Dünyası'nı temsil edememekte ve arkasında İslâm Dünyası bulunmadığı için de yeterince etkili olamamaktadır Bu nedenledir ki, Müslümanlar şu anda dünyanın şekillenmesinde olayları yönlendiren bir konumda değildirler Müslümanlar için, diğer güçlerin aldıkları kararlar, ürettikleri stratejiler belirleyici olmaktadır İslâm dünyasının bölgesel, etnik veya tarihsel kimliklere değil, sadece Müslüman kimliğine dayalı olan ve dolayısıyla yeryüzündeki tüm Müslüman topluluklara hitap eden bir birliğe ihtiyacı vardır

Geçtiğimiz iki yüzyılda Müslüman ülkelerin neden Batı karşısında geri düştüklerine bakıldığında, birbirini takip eden iki süreç göze çarpar Bunların birisi, İslâm dünyasının askeri, bilimsel, kültürel ve ekonomik yönden Batı karşısında gerilemesi ve her bakımdan zayıflamasıdır 19 yüzyıl bu durumun ortaya çıktığı devir olmuştur Bunu izleyen süreç ise, Müslümanların birliğinin parçalanması, bağımsızlıklarını kaybetmeleri ve Batılı güçlerin yönetimi altına girmeleridir Bu da, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ile birlikte, 20 yüzyılın başında gerçekleşmiştir Osmanlı Devletinin asırlar boyunca İslâmî bir adalet, barış ve hoşgörüyle yönettiği topraklardaki Müslüman halklar, Batılı sömürgeci devletlerin egemenliğine girmiştir Bu devletlerin kendi çıkarlarına uygun olarak yaptıkları düzenlemeler ve Ortadoğu'ya soktukları işgalci bir güç olan İsrail, halen bu bölgede büyük bir sorun olmaya devam etmektedir

Devletler bazında son iki yüz yıldır durum böyle iken, ya İslâm’ı fert olarak yaşaması gereken Müslümanların durumları nasıl devam etmektedir Bu da bizlerin kendimize soracağı en önemli sorulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır Zira Müslümanca bir şahsiyet ve izzetle temsil edilemeyen İslâm’a başka şekiller verilerek, insanın heva ve hevesine uydurularak; konjonktürün belirlediği her ton ve desene göre renk verilerek bukalemunca tavırlarla kirletilmeye çalışılmıştır Kendince başkalarına sempatik görünmek, onlar tarafından hoş görülmek, beğenilmek ve takdir edilmek adına, İslâm’...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: islam ümmetinde kaybolan bir deger
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:06:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: islam ümmetinde kaybolan bir deger rüya tabiri,islam ümmetinde kaybolan bir deger mekke canlı, islam ümmetinde kaybolan bir deger kabe canlı yayın, islam ümmetinde kaybolan bir deger Üç boyutlu kuran oku islam ümmetinde kaybolan bir deger kuran ı kerim, islam ümmetinde kaybolan bir deger peygamber kıssaları,islam ümmetinde kaybolan bir deger ilitam ders soruları, islam ümmetinde kaybolan bir degerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes