> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr  (Okunma Sayısı 4341 defa)
09 Kasım 2012, 05:59:34
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 09 Kasım 2012, 05:59:34 »



El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr

(Beklemek, Ateşten Şiddetlidir.)

  Bir Üsküdar Hanımefendisi…
   Üsküdar'da güneşli bir temmuz öğleden sonrası, çınar ağacının serinliğinde; Sultanahmet Cami ve Ayasofya'nın puslu silüeti karşısında Vecihe Hanım, bizlere evinin kapılarıyla birlikte gönlünün kapılarını da açıyor. Üsküdar'ın muhterem sâkinlerinden, Şebnem okuyucularının da kâlinden ve hâlinden faydalanmasını arzu ettiğimiz; zarif, ince ruhlu ve bir o kadar da mütevâzi bir İstanbul Hanımefendisi…
   Bizleri billûr gibi bir türkçeyle, kelime seçimindeki titizliğiyle ilk anda büyülüyor. Ses tonundaki letâfet ve hitâbındaki samimiyetle bizlere çok müstefid olduğumuz dakikalar yaşatıyordu. Onunla yaptığımız bu hasbihâli onun ağzından; sizlere aktarmaktan büyük kıvanç duyuyoruz:

   * * *
   Değerli gençler, sizlere âile büyüklerimin hayatlarından kesitler sunmak istiyorum:
   Büyükbabam Zekeriyya Bey, Teyzem Sıdıka Hanım ve Eniştem Çanakkale Şehidi Naim Bey.
   Zekeriyya Bey ömrünü kelime-i tevhid ışığında geçirmiş, ciddiyeti ve asâletiyle tam bir Osmanlı beyefendisi. Sıdıka hanım, daha yirmi yaşına gelmeden zevcini ve çocuğunu kaybetmiş, fakat şehid eşi olmanın getirdiği asâleti ömrü boyunca yaşamış mâneviyât ehli bir hanımefendi. Esad Erbilî Hazretlerinin mânevî kızı. Naim bey Çanakkale savaşında kahramanca savaşarak önce gazi, sonra şehid olmuş bir Osmanlı Subayı ve onların "El-intizar eşeddü mine'n-nâr: Beklemek, ateşten (yanmaktan) daha zordur" cümlesiyle başlamış evlilik hikayeleri.
   Büyükbabam, yetim ve öksüz büyümüş. Dâru'ş-şafaka'yı bitiriyor ve Sultan Abdülhamid'in kurmuş olduğu bir fakülte olan Tıbbıye-i Şâhane'ye başlıyor. Haydarpaşa Numûne Hastanesi'nin karşısındaki, şimdi Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi olan bina. Tıbbiye ikinci sınıfta öğrenciyken disipline ve terbiyeye verdiği önemle dikkati çekiyor. Kendisine Daru'ş-Şafaka lisesinde müdür yardımcılığı teklif ediliyor. Büyükbabam göreve başlıyor. Orada yaklaşık kırk sene hizmet ediyor. İlk önce müdür muavini, sonra dâhiliye müdürü ve matematik öğretmeni. Bu yıllarda tanıştığı öğretmen arkadaşı Kazım beyle pek sık olmasa da âilece de görüşürlermiş. Bir gün Kazım Bey:
   "-Zekeriyya Efendi sana bir teklifim var. Hanımla konuştuk, bir akrabamız var, kendisi Keşan'da subaydır. Çok güzel ahlâklı bir insan, anladığım kadarıyla kızımız Sıdıka da güzel ahlâka gönül vermiş bir kişi. Biz ikisinin birbirine uygun olduğunu düşünüyoruz. Siz hareminizle de, kızınızla da konuşun cevabı alalım." diyor.

   Büyükbabam disiplinli, gayet ciddi ve sert bir kişi olmakla beraber, o derece ferasetli bir kişi idi. Akşamleyin yazıhânesine oturuyor. Sıdıka teyzemi yanına çağırıyor:
   "-Kızım Sıdıka, şu iskemleyi çek de yanıma otur. Naim Bey isminde bir teğmen sana talip; iyi düşün. Bu işler hayâtî mevzûlardır, bir saatte verilecek karar olmaz. Sana bir hafta zaman, neticeyi annene haber verirsin." diyor.
Teyzem, o anda binlerce defa hayır diyor ama edeben büyükbabamın yanında tepki göstermiyor. Ama içinde fırtınalar kopuyor aslında. Teyzem o zaman on altı yaşında. Yaratılış bakımından çok hareketli bir insan. Şu parmaklığın üzerine yürümeyi hesaplayacak kadar hareketli... İçi içe sığmıyor...
   * * *
   Anneannem tabiatı çok severmiş. Büyükbabam Çengelköy'de Kavak'ta güzel bahçeli bir ev tutmuş. Bir gün hasat mevsimi, Sıdıka teyzem arabanın tepesinde... Aşağıda iki tane at çekiyor arabayı. Teyzemin saçları örgülü. Dönüşte arabanın üstünde hoplayıp zıplarken teyzemin saçları ağaca asılı kalıyor. İşte böyle bir insan benim teyzem. Evlilikle filan alakası yok. Anneanneme bir tedirginlik geliyor da o civarda oturan bir hocaefendiye:
   "-Efendim, pek yaramaz, bir gün bir ağaçta asılı kalacak diye korkuyorum." diyor. Hocaefendi gönülgözü açık biriymiş:
   "-Görün bakın ki, o ne hanım olacak." diye cevap veriyor.
   Teyzem hareketli olmasının yanında kitap okumayı da çok severmiş. Bir gün anneannem çok rahatsızlanmış ve teyzemi okuldan almışlar. Anneannemin gece ilacı verilecek, yakînen ilgilenilmesi gerekiyormuş. Âilenin büyük kızı, o. Ama teyzemin aklı fikri okumakta.
   * * *
   İşte bu yüzden büyükbabamın ona verdiği bir hafta süreyi bile beklemeden ertesi günü "Hayır!" cevabını veriyor. Altı ay sonra aracı zât olan Kazım Bey'in elinde bir mektupla Büyükbabamın yanına geliyor.
   "-Zekeriyya bey, şöyle oturur musunuz? Teğmen Naim Bey'den bir mektup geldi. Şu üst kısımları bize ait, fakat son paragraf sizinle ilgili. Orada diyor ki; "Bana söylenen iki kişi arasında biri Mevhibe hanım, diğeri de terbiye mualliminin kerimesi Sıdıka Hanım.. Bizim gönlümüz, Sıdıka hanımdan yanadır."
   * * *
   Mevhibe Hanımı, şahsen teyzemin görümcesinin evinde, tesadüfen gördüm. Teyzemle aynı yaştalar fakat iki zıt kutup. Mevhibe Hanım günün anlayışında, gayet modern, Amerika'da doğmuş. Teyzem ne kadar ehl-i takva, o da öbür taraf, benim canım.
    * * *
   Naim Bey, Sıdıka teyzemi hiç görmemiş tabiî, o günün şartlarında... Mektup birçok güzel edebî cümlelerle devam ediyor. Ve sonunda: "El- intizaru eşeddü mine'n-nâr" yani, beklemek ateşte yanmak gibidir, yazıyor.
   Kâzım Bey:
   "-Ben bu mektubu size vereyim Zekeriyya Efendi. Siz de kızımız Sıdıka'ya okuyun, olur ya, belki onu iknâ eder şu satırlar, kabul eder izdivaç teklifini."
   Büyükbabam tekrar teyzemi çağırır:
   "-Gel, Sıdıka otur yanıma, bak mektup gelmiş bize. İçinde bir de fotoğraf var. Teyzem mektubu içinden okuyor. Ve yine "hayır!" diyor da büyükbabama edeben bir şey demiyor. Fakat o anda ne oluyorsa oluyor, mektuba gönül veriyor. Teyzem gidiyor odasına neyle meşgul oluyor bilinmez. Büyükbabam:
   "-Hanım bakalım ne cevap verecek sana Sıdıka?" diye söyleniyor. Bu arada annemle teyzem konuşuyorlar.
   Sıdıka teyzem, anneme:
   "-Naim Bey'den mektup gelmiş, o kadar güzel bir mektup ki, o mektuba hayran oldum. Bazı edebî cümlelerini defterime yazmak istiyorum. Lakin bilemem ki bu yazıhânede hangi kitabın içinde?"
   Annem hemen bir kitap çekiyor, buluyor ve çıkarıyor mektubu... Teyzem Sıdıka defterini getirmiş yazıyor. Büyükbabam bu esnada eve geliyor.
   Büyükbabam vazifesi olmadığı hâlde yatsı namazını kıldırır, sonra da eve gelirdi. Eve gelince teyzem ve annem hemen mektubu yerine koyup hızla uzaklaşıyorlar. Büyükbabamın gözünden kaçmıyor bu hâdise ve anneme:
   "-Hanım, kızın gönlü var aslında ama edebinden hayır diyor. Biz bunu verelim." diyor. Artık sabah olunca annem müjdeliyor teyzeme:
   "-Abla hayırlı olsun verildin!"
   Teyzem ağlıyor, ediyor ama nâfile. Artık çok kısa bir zamanda çeyizi hazırlanıyor. Düğün günü geliyor. Damat bey, Keşan'da olduğu ve teyzem müsait olmadığı için oraya götürmüyorlar. Damat perşembeden geliyor. Evin üçüncü katı, gelin ve damat için hazırlanıyor. Düğün evde oluyor. Ama teyzem çok üzgün, gelinliği giymiş, sıkıntıdan dudağı çatlamış, ipek mendili kan içinde kalmış. Kızın ve damadın yakınları, gelinin yanına çıkıyorlar: Güzel sözler, dualarla gençleri birbirine tanıştırıyorlar. Daha önce Naim bey'in fotoğrafı teyzeme verilmiş, ama hiç bakmamış teyzem. Duvak açılıyor, damat yüz görümlüğü veriyor. Teyzem Naim beyi ilk defa görüyor. İçinden "hayır"ları sıralıyor, ama "annemin yüreğine iner şimdi" diye bir şey söylemiyor.

  (Bu arada Naim Bey'in fotoğrafını Vecihe hanım bize de gösteriyor. Gayet zarif, naif bir çehre, asîl bir Osmanlı Subayı. Teyzem evlenmeyi düşünmediği için Naim Bey'i görünce böyle bir tepki gösteriyor herhâlde...)
   Eski zamanda gelin ve damat için bir oda hazırlanırdı. Odaya bir masa, masada güzel bir çiçek konurdu. Bu çiçek hakikî olurdu. Mutluluğun simgesi gibi. Gelinle damadın ellerine de şerbet verilirdi. Şerbet, ağız tadı demektir. Naim bey, az-çok teyzemin hâlinden anlar ve:
   "-Sizin için biraz keyifsiz olduğunuzu söylediler, soğuk algınlığı var herhâlde nasıl oldunuz?" deyince teyzem:
   "-Allâh'ım, sesi de bir acayip, şimdi hayır desem âilemin yüreğine inecek." diyor içinden. Annesinden ve babasından çok duyduğu, fakat hiç huzurunda bulunmadığı Esad Erbilî Hazretlerini getiriyor aklına. Bir medet umuyor.
   Damat bakıyor, gelin hanımla konuşulacak gibi değil, namaz kılmak için kalkıyor. Namazı kılarken arkası teyzeme dönük, kalpağını arkaya doğru atıyor. Daha sonra secdede kolaylık olsun diye kalpağını çıkarıyor birkaç düğme gevşetiyor elbisesinden. Namaz tamama erince duasını ediyor. Teyzeme damat namaz kılarken bir hâller oluyor, birden içinde bir muhabbet tecelli ediyor, gözleri dönüyor ve bir anda hava değişiyor.
   * * *
   Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, eniştemin Gelibolu'ya tayini çıktı. Büyükbabam fedakarlık göstererek hanımını ve iki kızını eniştemle birlikte gönderiyor. Yani teyzemi yalnız bırakmıyorlar. Teyzemin bir çocuğu dünyaya geliyor, adını Vildan koyuyorlar.
   Aradan fazla bir müddet geçmeden haber geliyor: Düşman gemileri Çanakkale boğazına yaklaşıyor, âilelerinizi memleketinize gönderin!
   Bir ayrılış ki, yaman bir ayrılış. Çanakkale Savaşı. Eniştem yaralanıyor, gazi oluyor. Nedense sanki ben yaşamışım gibi çok etkilenmişimdir teyzemin hayat hikayesinden. Naim Bey'in âilesi kalabalık, hatırı sayılır bir âile, tanıyanları çok. Eniştem tedavi için İstanbul'a Selimiye Kışlasına (o zamanlar Hastahâne) gönderilince Naim Bey'e:
   "-Hanımın ve çocuğun buradalar, görmeyecek misin?" diye soruyorlar. Eniştem:
   "-Hayır, eğer görürsem ayrılık güç olur, Çanakkale harbine geri dönmem çok zor olur." diyor ve iyileştikten sonra tekrar cepheye dönüyor. Kısa bir zaman sonra şehid olduğu haberi geliyor. Yüce Allâh'ın insanlara bahşettiği en büyük mertebelerden birine ulaşıyor. Sonradan işittiklerimize göre Çanakkale'de Naim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr
« Posted on: 19 Nisan 2024, 15:00:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr rüya tabiri,El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr mekke canlı, El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr kabe canlı yayın, El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr Üç boyutlu kuran oku El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr kuran ı kerim, El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr peygamber kıssaları,El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nâr ilitam ders soruları, El-İntizar Eşeddü Mine'n-Nârönlisans arapça,
Logged
13 Aralık 2012, 10:03:46
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« Yanıtla #1 : 13 Aralık 2012, 10:03:46 »


   "-Vah, beraber olsalar ne kadar iyi olurdu." diyorlar. Ben de içimden "bin defa hayır!" diyorum. Biri şehit olmuş, öbürü kendini Hakk'a, hakîkate adamış bundan daha güzel ne olabilir ki…

Rabbim bizleride hakikatları görüp kendine bağlanabilmeyi nasip etsin ..Hikayenin sonundaki duaya gönülden amin...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes