๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2010, 14:26:14



Konu Başlığı: Ufka Bakmak
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Mayıs 2010, 14:26:14
Ufka Bakmak

Üç günlüktür ömrümüz. Lakin üç günlük değil yürüdüğümüz yol, yolumuz. Gün gelir gölgeler düşer. Gün gelir dikenler sarar. Gün gelir sert taşlar takılır ayağımıza.

İnanan ufka bakar.

Gölgeler şaşırtmaz onu, taşlar katılaştırmaz, dikenler engellemez.

Yola inanmıştır.

Bir gün geleceğine; o günde tüm mahzunların güleceğine, tüm yalnızların sahibine ereceğine inanmıştır.

Tüm yorgunluklarının büyük bir ağacın serinliğinde dineceğine inanmıştır.

Su olmak ister. Bir damlacık da olsa...

Su akacaktır, bilir. Denize varacaktır.

İnandığında bir insan ve yoluna teslim olduğunda, kalbi mahzun da olsa gözleri güler.

Bakışları uzaklarda olduğundan ışık verir.

Gölgelerle barışır, taşlarla söyleşir, dikenlerle halleşir.

Güneş bir karış yaklaşmış olsa da akar, akar...

Denize varmaya bir adım kalmıştır artık.

Ve belki son damla kendisidir.

‘Hak yalnız kalmaz’

“Amca! Yalnız kalacağımı düşünme. Gerçek yalnız kalmaz.

Gün gelir Araplar da Arap olmayanlar da onu kabul eder. Onun etrafında birleşir.”

Bunları söylerken amcası tarafından da yalnız bırakılmak üzereydi Allah Rasulü s.a.v.

Zira Ebu Talip’e artık yeğenini korumak zor gelmeye başlamıştı. Müşriklerden sürekli baskı görüyordu.

“Bana bu kadar ağır bir yük yükleme yeğenim. Çünkü takatimin üstündedir.” demişti.

Yalnız bırakıldığını fark ediyordu Allah Rasulü s.a.v. Fakat yalnız olmadığına, yalnız kalmayacağına da
inanıyordu.

“O seni bir yetim iken barındırmadı mı?” (Duha, 6)

Barındıran kimdi, sahip çıkan kim?

Ve Allah Rasulü s.a.v. kendini yalnız bırakan amcasını teselli etti: “…yalnız kalacağımı düşünme!”

Gönüller mimarı

Asr-ı Saadet’in mimarıydı. Zira gönüller mimarıydı.

Saadet de ancak gönüllerde yakalanırdı.

Saraylarda aranır, kâşânelerde kaybedilir, gönüllerde bulunurdu.

O gönül kuru hasır üzerindedir. Hasırın izleri ilmik ilmik üzerindedir.

Şehirlerden kovulmuş, taşlanmıştır. O an şehirlerin sahibine yönelmiş, taşın sahibini bilmiştir.

Yalnız bırakılmış, yalnız bırakmamıştır. Teselli etmiş, ümit vermiştir.

Zira tesellisini her şeyin sahibinde bulmuştur.

“Yemin ederim ki bu dinin tamamlanacağı gün çok yakın. O zaman gönüllerde Allah korkusundan başka bir korku kalmayacak.”

“Müslümanlık kemale erecek, San’a’dan Hicaz’a gelen bir adam kalbinde Allah korkusundan başka bir korku duymayacak.” demiştir dostlarına.

Allah korkusu yoksa kalplerde türlü çeşit korkular vardır.

Pusudadır korkular.

İhanet vardır. Yalan vardır, talan vardır. Zulüm vardır.

Tek korku kaldığında, sevgiyle örülmüş o korku kaldığında, karanlıklarına çekilir tüm korkular.

İnanmak ümit etmektir

Yola inanan, yoluna çeker insanları.

Ümitli olan ümit verir.

Sütbabası Mekke’ye gelmişti.

Sordu: “Ey Muhammed, senin yaydığın, duyurduğun nedir?”

Efendimiz s.a.v. anlattı ve sonunda şöyle dedi:

“Bir gün gelecek, bütün söylediklerimin doğru olduğunu göreceksin!”

Bunun üzerine sütbabası Hâris müslüman oldu.

Zamanın silemeyeceği

Eşi Hatice r.a. ve amcası Ebu Talip vefat etmişti. Müşrikler yalnız kaldığını, bir koruyanının artık olmadığını düşünüyorlardı. Eziyetlerini artırdılar. Bazen fazla ileri gidiyorlar, edep sınırlarını iyice aşıyorlardı.

Ve zaten sınırsızlıkta yaşıyorlardı. Ancak işlerine geldiğinde bazı sınırlar çizer, işlerine gelmediğinde sınırlarını silerlerdi.

Zira onlar sınırları kumlara çiziyorlardı. Birazdan deniz sularının ya da rüzgârın sileceği sınırlardı sınırları.

Zamanın silemeyeceği sınırlar çiziliyordu şimdi gönüllere, gözlerinin önünde.

Hakaretin dozunu artırdılar.

Fakat anlar değil zaman gösterecekti kimin hakir görüldüğünü. Ve gösterdi de...

Bir gün Efendimiz s.a.v. Mekke sokaklarından geçiyordu. İçlerinden biri Efendimiz s.a.v.’in başına toprak serpti. Üstü başı toprak olmuş halde evine geldi. Kızı Fatıma r.a. hem babasının başını yıkadı hem ağladı.

Allah’ın Rasulü s.a.v. kızını teselli etti:

“Ağlama kızım. Allah babanı koruyacak ve yalnız bırakmayacak!”

Her gün bayram

“Mümin kişinin durumu ne şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum sadece mümin için böyledir.

Başına memnun olacağı bir iş gelirse şükreder. Bu bir hayırdır.

Başına bir musibet gelirse sabreder, bu da onun için bir hayırdır.”

Bitkin buluruz bir gün kendimizi. Ayağımıza taşlar takılmıştır hep. İşte o sözler bulur bizi. Müjdeler, kuşatır.

Ayağa kalk ve yürü.

Nimette şükrü ara. Belada sabrı.

Bil ki asıl nasibin şükrün ve sabrındır.

Asıl nimet sana şükrün ve sabrın verilmesidir.

Bil ve onu ara. Kalbindeki hali ara. Cismindeki değil.

“Şartlar ne olursa olsun inanan için hepsi iyidir.”

Ümit eden çağrılır o kapıya

Ve O, günlük hayatımızda hangi halde olursak, bize o hale göre ümit verirdi.

Hasta ziyaretini pek önemser kendisi de hasta arkadaşlarını ziyarete giderdi. Zaman zaman hizmetine gelen Yahudi bir genci hastalığında ziyaret etmişti.

Ziyarete gittiğinde hastanın nabzını eline alır, diğer elini de alnına koyar, şifa bulması için dua eder, ‘inşallah kurtulacaksın’ derdi. Birisi olumsuz, fena bir söz edecek olsa, o sözden menederdi.

Dua ederdi, zira ümit ederdi.

Dua edin der; nasıl isteyeceğimizi, ne isteyeceğimizi öğretirdi tane tane.

Bir gün hasta bir arkadaşını ziyarete gitti ve hastayı çok perişan bir halde buldu, sordu:

– Sen sıhhatli olduğun zamanlar Cenab-ı Hak’tan en çok ne dilerdin?

Arkadaşı şöyle dedi:

– Ben hep ahiret azabının bana dünyada çektirilmesini ve orada azaba uğratılmamayı dilerdim.

Rasulullah s.a.v buyurdu:

– Cenab-ı Hak’tan bunu dileyeceğine, niçin Allah’ın bize öğrettiği şekilde dua edip: “Ey Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de iyilik bahşet ve bizi cehennem ateşinden koru” demiyorsun?

Dua bizi kapına çağırmandır.

Dua ümittir.

Ümit eden dua eder.

Ümit edeni çağırırsın.

Ümidimiz yalnızca senden, dualarımız sana.

Şüphesiz ki öldüren de sensin, dirilten de. Güldüren de sensin, ağlatan da...

. . .

Ufka bakacağız. Yarınlara bakacağız

Ufukta bizi bekleyen güne döneceğiz yüzümüzü

Havz’ın başında bekleyeni dinleyeceğiz

O zaman ne yerdeki gölgeler, ne önümüzdeki taşlar...

Her varlıkta ve yoklukta kalbimize döneceğiz, onda ne vardır.

Güzel günler umacağız, güzel günler bulacağız her iki alemde.

Zira güzel, gözün değil gönlün gördüğüdür.

Kıyameti kopuyor görsek elimizdeki fidanı dikeceğiz

Belki o son damladır toprağımıza...


Konu Başlığı: Ynt: Ufka Bakmak
Gönderen: Ruhane üzerinde 10 Nisan 2016, 01:51:09
Selamun aleykum.. Inanmak ümit etmektir..Müslüman umitvardir..Asla Rabbimden umudunu kesmez.. Ümit eden  kul olarak dualarimizla Rabbine siginir onun rahmet kapisindan ayrilmaz..  O mubarek kapindan Rabbim bizleri ayirma ..Amin


Konu Başlığı: Ynt: Ufka Bakmak
Gönderen: Pelinay üzerinde 10 Nisan 2016, 07:04:33
Ve aleykumusselam.amin insallah abla.okurken halden hale girdim..muhtesem bir paylasim olmus.
Rabbim hedefimizi gayemizi yalnizca rizasi eylesin.ve bizi bu hedeften bir an olsun şasirtmasin insallah.


Konu Başlığı: Ynt: Ufka Bakmak
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Eylül 2019, 03:43:09
Rabbim bizlerin her iki cihanda da yâr ve yardımcımız olsun inşaAllah 


Konu Başlığı: Ynt: Ufka Bakmak
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Eylül 2019, 18:10:48
Ve aleykümüsselam Hayali olan yürüsün bu yolda. Hayali olmayan kimse sürünür zira her şey bir hayal ile başlar