> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz  (Okunma Sayısı 692 defa)
24 Kasım 2010, 18:10:38
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 24 Kasım 2010, 18:10:38 »



Tuhaf Bir Toplumda Yaşıyoruz


Hemen her yönden tuhaf bir toplumda yaşıyoruz! Neredeyse iki karesi birbirine benzemeyen veya birbiriyle uyuşmayan bir mozayık gibi tuhaf bir şey! Topluma bakıyorsunuz, kırk yamalı bohça gibi… Nereye baksanız her tondan ve frekanstan birbirine aykırı kesimler ve birbirine diş bileyen taraflar! Başkalarını boyunduruğu altına  almak için yer altı, yer üstü demeden bileğini güçlendirecek herkesle çalıştığı haberleriyle gazete sayfalarını ve televizyon haberlerini süsleyenler. Birbirine o kadar aykırı, birbirine o kadar yabancılaşmış karalerle karşılaşıyorsunuz ki bu toplumun bu hale nasıl geldiğini anlamakta zorlanırsınız.

Yaklaşık yüz yıl öncesinde din ve dünya anlayışı yozlaşmış, bilimsel, teknolojik, askeri, sanayi vd. alanlarda hızla gelişen ve ilerleyen Batı ile yarışı kaybetmiş, savaşlardan yorulmuş, insan ve mal potansiyeli asgariye inmiş, üzerinde yaşadığı zemini korumukta zorlanan bir toplum olmasına karşın insanlar iyi kötü bir üst kimliğe, ahlaka, yaşam tarıza sahipti ve barındırdığı farklı kesimler birbiriyle didişmek yerine işine gücüne bakardı.

Ondan sonraki süreçte, bu toplum kimlik değiştirmeye başladı. Bünyesinde barındırdığı halkları şemsiyesi altında toplayan ümmet üst kimliği yerine ulus kimliğini benimsedi. Kuşatıcı ve birleştirici İslam’ın ahlak ve idealleri yerine çıkarcı, ibahiyeci ve maddeci batılı ahlak ve değerlerini yeğledi.  Böylece üst kimlik kayboldu, ortak payda kalktı, idealler şaştı, inanç ve düşünceler yabancılaştı. İnsanlar huzuru yitirdi, acıma, paylaşma, kardeşlik, sevgi ve saygı, beraber yaşama, yardımlaşma ve dayanışma gibi ortak değerler, hedefler ve  idealler neredeyse kayboldu veya yön değiştirdi. Neredeyse herkes kendisine yer kapmak veya bulunduğu yeri genişletmek için diğerini zeminin dışına itmeye çalışmakta yahut bertaraf etmenin yollarını aramaktadır.  Batılı seküler felsefenin, insanları dünyevileştirmesi ve ortak bağları koparması sonucu toplum çok tuhaf bir hal aldı.

Sağcısından solcusuna, dindarından ateistine kadar insanlar birbirini boğazlamak için sanki gerilmiş bir yay gibi bekliyor. Eline geçen ilk fırsatta rakiplerinin işini bitirmek için sanki fırsat kolluyor. Dindar bir yazarın karşıtlarına duyduğu öfkesini döktüğü şu satırlara bakınız:

“Ayağınızı  denk alınız. Tümünüz Pervez Müşerref olsanız ne yazar! Artık eski itaatçılık, kadercilik anlayışı bitmek üzere. Dünyada neler olup bittiği ayan beyan ortada. İp inceliyor ve mutlaka kopacak beyler. Mutbuatınız,  kameralarınız, ekranlarınız  taşacak denizleri durduramayacaktır. Ne yapsanız nafile, zevaliniz yaklaştı. Çünkü fazlasıyla gaddar olmaya başladınız. Babarınızın, dedelerinizin misakı milli sınırları dışından tek tahta bavulla geldiklerini biliyoruz. Misafirlikte bile hırsızlıklar yaptığınızı da biliyoruz. Müslümana kindar olmanızda kanınızın etkisi vardır. Çünkü siz henüz içinde bulunduğunuz kabı zorlayarak çatlatmak istiyorsunuz, uyum sağlamadınız, inanç bakımından dedelerinizin dedesinin yolundasınız. (...). Belki de bir hesaplaşma olacaktır günün birinde. Olması kaçınılmazlaşıyor. Zira siz azdıkça kaybediyorsunuz. Yine bu yazımdan dolayı azgın boğalarınızın yularını boşaltarak saldırmasını sağlayacaksınız. Hiç umurumda değil. Ben şerbetliyim siyonist döllerinin saldırılarına, komünist böceklerinin ısırmasına. Anladınız değil mi? Öyleyse ayağınızı  denk alın” (Anadoluda Vakit, 31 Aralık 2007).

Bir de zıt kutuptaki çok bilmiş bir yazarın şu satırlarına bakınız: “Artık bu ülkenin polisinden, jandarmasından, ordusundan, yargısından medet ummuyorum. Polisin tarikatçıların eline geçtiğini biliyorum. Jandarmanın İslamcı hükümetle çalıştığını biliyorum. Ordunun ayrılıkçı teröre karşı emperyalist ülkelerle eşgüdüm içinde olduğunu biliyorum. Yargının ele geçirilmeye çalışıldığını biliyorum ve önderim Kemal Atatürk’ün söylediği gibi bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır, demiyorum.

Cumhuriyetin ve cumhuriyet devrimlerinin gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanıyorum, bunları benimsiyorum ve cumhuriyet devrimlerini güçsüz düşürecek kıpırtıların giderek patırdı haline dönüştüğünü görüyorum ve bu gidişin sonunda sanırım çok yakında çok büyük bir patlamanın yaşanacağını düşünüyorum. Atatürk’ün emanetini çıplak elle koruyabilirim. Silahım olabilir. Neyim varsa onunla, bana emanet  edilen eseri, yani benim eserimi korumak için her şeyi yapmaya hazırlanıyorum. Polis, jandarma, ordu, yargı umurumda olmayabilir! Beni tutuklayabilirler, yargılayabilirler, hapsedebilirler. Ama ben eserimi korumakta kararlıyım. Emperyalizmin uşaklarına, işbirlikçilere, mandacılara, yobazlara, tarikatçılara, bölücülere, demokrasi maskesi takmış sahtekarlara, özetle karşı devrimcilere koyun gibi boynumu uzatacak değilim”(Cumhuriyet, 30 Aralık 2007).

Düşünebiliyor musunuz, birbirine diş bileyen, birbirini yok etmek için elleri tetikte bekleyen iki düşman savaşçısı gibi her iki yazı da aynı günde toplumun karşısına çıkıyor! Bunlar gibi daha kaç yazı ve kaç konuşma hergün toplumu geriyor, gaz veriyor, fitilini ateşliyor, kamplara bölüyor.  Şüphesiz her iki yazı ve benzerleri toplumun psikolojisi, sosyolojisi, geleceğe bakışı ve insanlarla ilişkisi açısından patolojik bir durumu canlandırıyor. Elbette bu hasta, asabi, öfkeli ve parçalanmış tablo ötedenberi pompalanan felsefe, ideoloji, yaşam tarzı, değer yargıları  ve  ahlak anlayışının  ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bunun tedavi edilmesi için palyatif tedbirler veya göz boyama söylemler dışında şimdiye kadar kuşatıcı, iyileştirici ve kurtarıcı bir yöntem yahut program uygulandığı da yoktur.

Dışarıdan ve içeriden destekler ve manevralarla toplumda egemenlik ve kapital gücünü eline geçirenler halkı hegemonyaları altına almayı başarmışlardır. Bu tahakkumdan kurtulmak ve eşit hak ve özgürlüklere sahip olmak isteyenler çırpındıkça, tıpkı hizmetçisini döven efendinin her sopa vurduğunda “aaaah belim” diye bağırarak mahalleyi ayağa kaldırması gibi, egemenler  kendilerine  mahalle baskısı yapıldığını avazları çıktığı kadar bağırmakta ve mahalleyi ayağa kaldırmaktadır. Dışarıdan duyan veya gören de ezilen ve hakları elinden alınan insanların sahiden zavallı (!) egemenleri  veya jakobenliğin sözcülerini  dövüyor veya baskı yapıyor sanacak.

Egemenler ne yapıp edip hazırladıkları boya küpüne halkı sokarak onlara kendi renklerini vermek veya kendilerine benzetmek için yapmadıkları  manevra ve kurmadıkları kumpas bırakmadığı halde, halk ağlayıp feryat edeceği yerde, onlar avazları çıktığı kadar halkın kendilerini dövdüğünü, renklerini değiştirmeye çalıştığını,  özgürlüklerini  ellerinden aldığını/alacağını, mahalleyi kendilerine dar ettiğini/edeceğini söyleyip şikayet etmektedirler. Gerçekten tuhaf bir toplum!

Örneğin, tepedeki en üst yetkilinin yedi yıllık görevi zamanında şu veya bu sebepten  eşinin başı örtülü olan birtek bürokrat atanmadığı halde, eşinin başı örtülü bir bürokrat bir göreve atandığını görür görmez bunlar Bremen mızıkacıları gibi  her şey elden gidiyor, diye bağırmakta veya  artık ülkenin yaşanmaz hale geldiğini söyleyerek terkedip başka diyarlarda yaşayacakarını söylemektedirler. Sayın Yasin Aktay bu gerçeği gözler önüne sererek şöyle belirtir:

 “Hükümetin etki alanının dışında, örneğin üniversiteler veya yargı kurumlarına 10. Cumhurbaşkanı Sezer tarafından yapılan atamalarda bu kriterin zaten saplantı derecesinde bir titizlikle uygulandığını biliyoruz. Hali hazırda eşi başörtülü olan bir tek rektörün veya Cumhurbaşkanı tarafından atamada tercih edilmiş bir tek eşi başörtülü kişinin bulunmadığını biliyoruz. Mesela. Türkiye'de başını örten kadınların oranı sosyolojik araştırmalarda yüzde 70'i bulduğuna göre, geriye kalan bütün atamaların yüzde 30'un arasından yüzde yetmişe karşı titiz bir ayırımcılık uygulanarak yapılmış olduğunun en iyi resmidir bu aslında”(Avanta(j)lar dünyasında başörtüsü, Yeni Şafak, 15.12.2007).

Adamlar, boya küpüne sokup zorla dönüştürmek istedikleri halkın, evinin masrafından, çoluk çocuğunun harçlığından, tedavi veya hac yolculuğu parasından yaptığı aktarmalarla, kurban derisi, sadaka ve fitrelerle, çimento, tuğla, demir, kereste, cam bağışlarıyla, emek ve mesai fedakarlıklarıyla  yaptırdığı, dolap, somya, sıra,  tahta ve gıda maddeleriyle desteklediği okulda okutmaya çalıştığı çocuğunun orada okumasını, ekmeğini kazanacak bir görev almasını engelliyor, kat sayısı numaralarıyla kaç yüz kilometre geriden yarışa sokarak iflahını kesiyor, kendisinin hangi milletten ve dinden olduğu belli olmayacak kadar farklı bir kıfayet, değişik bir yaşam tarzı, aykırı bir anlayış ve düşünce, yabancı bir aile hayatı, bir arkadaş grubu gibi farklı bir kimlikle yaşamasına kimse ses çıkarmadığı halde, dininin emri, örfü ve geleneği olan başörtüsü ile okumasını, çalışmasını yasaklayıp eğitimsizliğe mahkum ediyor, bu kumpastan kurtulmak isteyenleri de dilini, dinini, örfünü, adetini, ahlakını, kültürünü, yaşam koşullarını, düşünce ve amaçlarını  bilmediği misyonerinden marksistine, emperyalistinden, uyuşturucu, alkolik ve ensest ilişkilerin yüzde yirmilere çıktığı  eloğlunun diyarlarına  hicret etmeye mecbur bırakıyor,  ondan sonra da çıkıp  mahalle baskısından söz ediyor veya burada artık yaşanamacağını söyleyerek ülkeyi terketmekle tehdit ediyor!

 Namaz kıldığı için, eşinin başı örtülü olduğu için, müslüman bir toplulukla oturup kalktığı için sansürlü din öğretimi veren okuldan mezun olduğu için, Kur’an okumayı şurada burada öğrendiği için, dost ve düşmanından yapılan  istihbaratla adamın yedi sülalesinin inanç ve yaşam haritasını çıkarıyor, önüne her türlü engeli koyarak yirmibeş yıllık emeğini boşa çıkarıyor ve sefalete mahkum ediyor, ülkenin bir köşesinde...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz
« Posted on: 25 Nisan 2024, 19:19:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz rüya tabiri,Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz mekke canlı, Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz kabe canlı yayın, Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz Üç boyutlu kuran oku Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz kuran ı kerim, Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz peygamber kıssaları,Tuhaf bir toplumda yaşıyoruz ilitam ders soruları, Tuhaf bir toplumda yaşıyoruzönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes