๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Aralık 2010, 14:48:29



Konu Başlığı: Toplumsal değişim ama nasıl?
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Aralık 2010, 14:48:29
Toplumsal Değişim; Ama Nasıl?


İnsan başta kendisini ve evreni tanımlamaya çalıştığı zaman her türlü bilgiyi kullanacak, etrafında olup bitenleri sorgulayacak ve nihai gerçeğe yönelip yeniden yapılanma içerisine girecektir. Yeniden yapılanma süreciyle birlikte hem kendisini hem de toplumu değiştirme, dönüştürme çabası başlar insanda. Bu ilk adım, zamanla aynı hedefe varmak isteyenlere güç ve cesaret verir, onlar için örneklik teşkil eder. Örnekler çoğaldıkça eski alışkanlıklar, bakış açıları değişir. İnsan, olaylar, hayat ve eşya yeniden tanımlanır o zaman. Öyle ki, önceleri ısrarla savunulan ne varsa, bundan böyle rahatlıkla reddedilirler. Bu ise toplumsal değişimin yaşandığının göstergesidir.

Toplumsal değişim; toplumsal yapıda yer alan ilişkilerin, düşüncelerin, anlayışların ve alışkanlıkların farklı bir biçime dönüşüp içerik kazanması sonucunda toplum içerisindeki ilişkilerin, kararların ve kanaatlerin değişmesidir. Öyle ki, böyle bir değişim geçici olmayıp zaman içinde gözlenebilir özelliğe sahiptir. Toplumsal değişimle birlikte o toplumun işleyişi ve geleceğe yönelik akışı, beklentileri değişir.

 Bütün sosyal oluşumlar değişme yeteneğini de kendi içerisinde barındırırlar. Zaten değişme yeteneğine sahip olmayan oluşumlar değişim araçlarından da yoksundurlar. Bu tür oluşumlar yaşama yeteneğini kaybeder, silinip giderler. Toplumdaki bazı sosyal olaylar ya da olgular diğerlerine göre daha çabuk gelişebilir. Böyle bir durumda çabuk gelişen olaylar ve olgular diğerleri için değiştirici etken konumuna geçerler. Bu takdirde her yeni değişimin diğer olayları ve olguları tetiklemesi beklenir.

Toplumsal olayları istenilen doğrultuya yöneltebilmek, değişimden yana olanların belki de en zor işidir. İstenilen doğrultuya yöneltme işi ivedi ve sağlıklı bir şekilde yapılamadığı takdirde istenmeyen sonuçların ortaya çıkması, sosyal çöküntünün yaşanması kaçınılmazdır. Toplumsal değişim aşama aşama gerçekleşir ve uzun soluklu bir süreçtir. Bu süreç doğru ve zamanında yönlendirilmezse her şey tersine dönebilir ve değişim için atılacak yeni adımları geciktirebilir. Eğer çok karmaşık, çok yönlü müdahale olursa, o zaman da değişimin, dönüşümün hangi doğrultuya yöneleceği belli olmaz.

Sosyal değişime direnecek olguların gözden kaçırılması değişimin başarısız sonuçlanmasına yol açabilir ya da değişimi geciktirebilir. Özellikle gelenekler, alışkanlıklar, çıkar grupları, hâkim dünya görüşü bunlar arasında sayılabilir. Çünkü başta kültürel kumaş olmak üzere her şey yeniden dokunmaktadır. Ancak güçlü uyarıcılar kullanılarak ikna yolu seçildiğinde, bu direnişin zayıflaması beklenir. Değişimin yaygınlığı ve yoğunluğu da direnişin güçlü mü, zayıf mı olabileceğinin göstergesidir.

Normal olan değişim çıtasının yavaş da olsa toplumun her kesiminde yükselmesidir. Bu tür değişim uzun soluklu ve çok emek gerektiren bir değişimdir. Ancak kalıcı olan da böyle bir değişimdir. Toplumun tamamında değişim çıtasının yükselmesi halinde, bu yükselişi etraftan gelen fırtınalar çok da etkilemeyecektir. Toplumsal ve hukuksal yapıların köklü değişimi bu yolla gerçekleşmektedir. Yine, değişim toplumun küçük bir bölümünde gerçekleşse de bunun zamanla toplumun tamamını etkileyip etkilemeyeceği, kullanılan argümanlar ve değişimin gücü gibi birçok etkene bağlıdır. Bazen küçük bir grup toplumun tamamını ikna ederek örnek davranışlarıyla etkileyebilir.

Batılı toplumlarda ortaya çıkan sosyokültürel değişimlerle İslam toplumlarında görülen değişimler arasında bazı yönlerden benzerlikler olsa da İslam’da ruhban sınıfının ve kilise yapılanmasının bulunmaması nedeniyle sosyal değişim bakımından hem yöntem hem de içerik bakımından önemli farklar vardır. Batılı toplumlarda toplumsal değişimin gerçekleşmesi için çoğu zaman “devrim” yoluna başvurulmakta, halka baskı ve şiddet uygulanmaktadır. Örneğin Bolşevik ihtilalinden sonra sosyalizme geçiş aşaması olarak görülen Proleterya diktatörlüğü sürecinde akıl almaz şekilde halka işkence edildiği, milyonlarca insanın katledildiği, onların zenginlik adına neleri varsa tamamına el konulduğu bir gerçektir. Benzer durumu Hitler Almanya’sında da görüyoruz. Sözde özgürleştirme adına Batılı güçlerin Ortadoğu’daki bazı ülkelerde yaptıkları rejim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan sonucun vehameti, milyonlarca insanın katledilmesi, bir o kadar insanın kayıp ya da göç etmek zorunda bırakılması, bu ülkelerin adeta birer açık hapishane haline getirilmesi hafızalardan silinecek gibi değildir.

İslam toplumsal değişimin gerçekleşmesinde ıslah yöntemine yer verir. “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar, Allah onlarda bulunanı değiştirmez…” ( Ra’d–11) Toplumun konumunun değişmesi için o toplumda yaşayanların tutumlarını değiştirmesi gerekir. Bu değişim batıldan hakka, küfürden ve şirkten tevhide yönelimdir.  Öyle ki bu yönelimle insanların düşünceleri, dünyaya ve hayata bakışları, yaşam biçimleri ve kanaatleri değişir. Bu ise merhamet, adalet, hikmet ve sözlerin en güzeliyle vahyin duru mesajının insanlara sunulmasını gerektirir. İslam doğru bir şekilde insanlara anlatıldıktan sonra, daha doğrusu Müslümanlar üzerlerine düşeni eksiksiz yaptıklarında, muhataplar dilerlerse bu çağrıyı kabul edip kendilerini değiştirirler. Ancak o zaman tevhid ve adalet toplumunun kapıları aralanabilir. Dikkat edilirse, aşamalı bir geçiş söz konusudur. İslam, baskı ve şiddete başvurularak değişimin gerçekleşmesine karşıdır. İnsanlar kendi özgür iradeleriyle İslam’ı kabul ya da reddederler. Baskıyla, şiddetle, tepeden inmeci yöntemlerle toplumsal değişimlerin gerçekleşmesi mümkün değildir; değişimin olabileceği düşünülse dahi baskı ve şiddetin kalkmasıyla birlikte her şey eski haline döner.

Toplumsal değişim için önce insanların değişmesi, kalplerin vahiyle dirilmesi gerekir. Güçlü fert, güçlü toplum demektir. Nitelikli fertlerin oranı toplumun hangi değerde olduğunu gösterir. İnsana güç veren beden gücünden çok inanç, bilgi, ahlak, deneyim ve yetenekleridir. İnsan bu meziyetlere sahip olduğu zaman eşyaya ve varlığa hükmetmesini öğrenir. Eşya, sahibini tanıtan bir delildir. Eşyadaki hikmeti keşfeden eşyaya da hükmeder. Eşyaya hükmeden insan ise değişimin ön saflarında yer alır. Dolayısıyla, toplumlar fertlerden oluşur; fertler toplumların tamamlayıcılarıdır. Fertler vahye sımsıkı sarıldıkça tevhid ve adalet toplumuna giden yolun engelleri azalır. İşte o zaman Allah vaadini yerine getirecektir.

Her toplum kendi insanını üretir ve her insan, gücü oranında değişime katkıda bulunur. Batıldan hakka geçmenin mücadelesini herkesin vermesi gerekir. Aksi halde toplumun etrafına örülen surlar kaldırılmayacak, karanlıklardan aydınlığa çıkış kolay olmayacaktır. 



Altan Murat Ünal