> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Tevazu yapmayı Sevmem
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tevazu yapmayı Sevmem  (Okunma Sayısı 727 defa)
13 Temmuz 2010, 17:45:46
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 13 Temmuz 2010, 17:45:46 »



Tevazu “yapma”yı Sevmem (1)


-Vicdan Mahkemesinde Niyet Sorgulaması-

Tevazu “yapma”yı sevmem; enaniyet “yapma”yı severim, diyor adam İlk etapta ters gelebilir, fakat doğru söylüyor: Tevazunun yapayı, riyanın ta kendisidir çünkü Enaniyetin (kibrin) yapayı ise bir çeşit tevazudur, izzetli tevazu Tevazunun yapayı, görüntüde albenilidir, özünde ise “ene”lidir, bir “ene putu” saklar Enaniyetin yapayı ise görüntüde güya ene’dir, benliktir; fakat özünde tevazudur, alçakgönüllülüktürAlçakgönüllük de esasen lafzî ifadesinin tam tersini anlatır, yüksek gönüllü oluşu bildirir; yani kısaca gönül insanını, ona ait bir güzel sıfatı bizlere haber verir

Gönül insanı, öz insanıdır, özlü söz insanıdır; hiçbir faziletin yapayına –vicdanen- razı olmaz Bununla beraber bazen bir kısım ahvâl ve şurûtta ve bazı şahıslar karşısında tevazu, riya telakki edilecekse, ya da bir tezellül, yahut temelluk, olmadı tasannu’ veya suizanna sebep olacaksa, “fazla tevazu yapma, inanırlar” dedikleri üzere, bu ve benzeri durumlarda -gönül insanı da olsa- iradî ve ihtiyarî enaniyet izharı, sadece bir görüntüden ibaret olur, yapaydır; asliyetindeki tevazu ve mahviyeti cerhetmez, zedelemez, berelemez Bilge atalarımızdan kalma miraslarımızdan olan “Aşırı tevazu yapma, inanırlar” sözü, elbette ki pek manidar bir sözdür ve temelde iki yönlüdür; hem söyleyeni, hem de söyleneni hedef alır

Şöyle ki:

Tevazunun fazlası, yani tevazu da olsa aşırısı, bir kısım yan tesirler içerir Herşeyde olduğu gibi, hayırda bile ifrat, bazen istikameti sendeletebiliyor, rıza-i ilahîyi ıskalatabiliyor İfrat tefriti doğurduğu için, aşırı tevazu da, muhataplarda tevazuda tefriti, yani hiç alçakgönüllü olmama, ya da görünmeme gibi bir aksülameli peşinden getirebiliyor Yine tevazu yapma, adı üstünde ‘yapma’, insan zihnine yapaylığı getirdiği, makyajı ve kamuflajı çağrıştırdığı için antipatiktir, sevimsizdir En azından kalben ve vicdanen bu böyle Elbette bu çağrışım her zihin itibariyle olmaktan ziyade, bilhassa çağımızın çarpık zihinlerinin çokluğu itibariyledir Tevazu yapma değil, mütevazi olma esastır zira

“Fazla tevazu yapma, inanırlar” atasözü, kendi içinde pek tutarlı bir sebebiyyet (sebep-sonuç ilişkisi) ve telâzum (karşılıklı birbirini gerektiricilik) içeriyor Tevazu yapan, yapaycılık noktasında; bunu bir de aşırı yapan, ifrat noktasında iki mürekkeb ve muzaaf zaaf ile hakikatteki za’fiyetini ve basitliğini lisan-ı haliyle temsilî ifade etmiş olmaktadır Yapaylık ve aşırılık iki müessir sebeptir ki muhatap gönüllerde hak ettiği müsebbebi (neticeyi) doğurması kaçınılmazdır, ki o da “inanma”dır Neye? O aşırı yapaycının bu aşırılıkla ve yapaylıkla kendi mahiyetine kıran-tuvalet bir makyaj yaptığına ve bir şeyleri gizlemeye, kamufle etmeye çalıştığına Neyi kamufle? Küçüklüğü!

Aşırı alçakgönüllülük ‘yapan’a inanırlar evet, yani alçak olduğuna Hak eder çünkü Neyi hak eder? Gerçekten mütevazi olduğuna inanılmayı mı? Hayır Aşırılık ve sun’ilik esasen inanılmamayı hak eder Sözkonusu söze çift buudlu gözlükle bakılırsa, zahirî olarak da, bâtınî olarak da pek mutabık ve muvafık bir istihkak durumu kendini ele verir Tevazunun gösterisini hem de vurgulu ve ısrarlı biçimde icra eden aktöre inanılır Birincisi: İnanılır iyi bir aktör olduğuna, onu yaşayan biri olmadığına İkincisi: İnanılmaz, çünkü gösteriş sahibi güven vermez, itimat telkin etmez; hele iğreti duran, tekellüflü bir tevazuya hiç inanılmaz İnanmazlar, öylesinin gerçekten mütevazi olduğuna, alçakgönüllü bir ruha sahip bulunduğuna

İşte tevazunun yapayı ile enaniyetin yapayının sergüzeşt-i mahiyet ve tezahürlerinde böyle bir yol ayrımı vardır, yolun nihayetinde tatlı son veya acı son ile biten Eğer adamın karakteri “asalet, necabet, nefaset ve izzet”le yoğrulmuşsa, -ki bütün insanlar kerim yaratılmışlardır- böyle bir insanda tevazunun lisan-ı hâli, lisan-ı kâlinden daha ziyade yakışıklı durur, enfes olur Arslanı mûnisleştirip kediye çevirmeye çalışmanın, yahut onu mütemellik kelb yalakalığına zorlamanın hiçbir âlemi yoktur Ters icbâr, aslî mahiyeti sadece bozar İzzet ile kibir arasındaki temel ve asıl fark “niyet ve konjektür olduğuna göre, tevazunun, üzerinde yapay ve iğreti durduğu bazı asilzâdelerde önce ve önde izzetin, sonra ve özde tevazunun mevcudiyeti fıtratullahtır, fıtrîliğe en ziyade yakışan en güzel bir edep, çok değerli bir terbiye ve gayet uyumlu bir ahlaktır Uyumlu, evet Her insanda her ahlak-ı hasene çiçeği aynı mevsimde, aynı boy, aynı görüntü ve aynı kokuda olmaz Esma-i hüsna adedince, onların karışımlarındaki sonsuz mayeler miktarınca insan hamuru zenginliği ve dereceleri sözkonusudur Hakikat uleması ve mana dostları bunun en büyük şahididir

O hakikat âlimlerinden Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin hikmet-âmiz şu i’lem’i, niyetin tevazu ve kibri tersine tam dönüştürücü sırrını bizlere apaçık deşifre etmektedir: “İ'lem eyyühe'l-aziz! Hayrât ve hasenâtın hayatı niyetledir Fesadı da ucub, riyâ ve gösterişledirVe fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası (ise), ikinci bir şuur ve niyetle inkıtâ bulur Nasıl ki amellerin hayatı niyetledir Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder Ve hâkezâ, kıyas et” [Nursi, Mesnevî-i Nuriye - Şemme - s1348] Tevâzu fıtrî bir haldir ve ona denir Fıtrî tevâzu haletine iradî niyet karışır ise, onu karıştırır, bozar Tekebbür de yine fıtrî olana denir İradî kibir, ondaki fıtrîliği yok eder Tevazunun fıtrî olanı ihlaslı olduğundan dolayı makbul, kibrin de fıtrî olanı halis kibir olduğundan dolayı merduttur

Sözkonusu sözü tekrar ediyorum: Tevazu yapmayı sevmem; enaniyet yapmayı severim Diyor ki: Tevazunun yapay kaçacağı yerde, enaniyetin yapay kaçmasını tercih ederim Ne diye özden ödün vereyim ki! Varsın yapay enaniyete aldanan üçbeş insan çıksın, çıkıp da gördüklerine inansınlar, ne olacak ki?! Yapay mütevazi olarak, yığınları aldatıp sonra da mahşerde aksi mahiyetle ortaya çıkıp ebedî kaybetmekten daha iyi değil midir?! Hakikatte sun’î mütevazi olmaktansa, sun’î mütekebbir olmak elbette daha iyidir, daha hayırlıdır Varsın muhakemesiz ve aklı kıt beş-on insan, “Amma da kendini beğenmiş biri!” desin, ne çıkar? Aynı insanlar değil midir ki zaten tevazu ‘yapanlar’a da inanırlar? İnanıp da riyakar mütevazileri gerçek alçakgönüllü sanırlar? O halde…

Bu bir tercih meselesidir, üslûbu tercih İradî bir tercih mi, yoksa fıtrî bir tercih mi? Hakikatte fıtrî, ama bazen de iradî bir tercihİslamiyet açısından bütün gönüllerde her ahlak-ı hasenenin çekirdeğiyle ilgili esma ve sıfât-ı ilahiye cilveleri elbette ki mevcuttur Ne var ki o cilveleri filizlendirip çiçek açtırmak, yani tevazu cevherinin pırıltısını söz ve davranışlarda yansıtmak, bu da talep edilen bir ahlak-ı hamîdedir Mutlaka bu, asıl olan, başka tercih şıkkı ve alternatifi olmayan yegane seçenektir

Ne var ki sözkonusu cevherin ışığını söz, fiil ve davranış prizmasından aksettirmek, çoğunlukla ferdin iradî tercihine bağlı olur Olma veya görünme, bu ikisinden birisini alıp diğerinden taviz verilmesi gerekiyorsa, bu, olma değil, görünme olmalıdır Olma’yı görünmeye tercih etmek ise akl-ı meâd işidir, akl-ı meâşın işi değil Yani akılları ahirete iyi çalışan, öteler ötesindeki saadete talip ashâb-ı êcil, ebedî hayrı doğuran ‘olma’yı esas alır; dünya geçimini iyi bilen, fakat ahiret hususunda gabî olan ashâb-ı âcil ise hemen önündeki ulaşabileceği hazır olan dünyevî hazları elde etmek istediğinden ‘görünme’yi baz alır

Tabii ki insanın günlük hayat çizgisinde özüyle de sözüyle de tevazu, baskın ve aşkın olmalıdır; baskın olmalı, sâir benlik ifrat ve tefritlerini bastırmalı ve hepsinin üzerinden aşmalıdır Ne var ki bazı fıtratlarda zorlamalı tevazu, ikinci bir fıtrat olarak alçakgönüllü bir halet teşekkül ettirse de, diğer bazı fıtratları bilakis deforme ediyor ve onlarda riyakarlık sanatını ustaca icrâ edebilme yetisine dönüşüyorBurada bir küstahlık ‘yapacağım’ (!) geliyor, yapaylıklara olan bütün tepkime rağmen “Bence” kaydı ile diyebilirim ki:

[Bence kaydı her ne kadar, (ego’ya) ben’e “ce” ekiyle, akıllara önce enaniyeti çağrıştırsa da, söyleyenin niyetine ve konjektüre göre o, tevazunun ta kendisi de olabilir ki pekçok büyük zatın yazı ve konuşmalarında koyduğu “bence, âcizâne kanaatimce, naçizane fikrimce” gibi ön kayıtlar bir tahlil edilse, pekçoğunda aslen umumi kabule mazhar bir harika düşüncenin seslendirilmiş olduğu görülür, öyle ferdî ve şahsî olamayan, “bence”yi aşan bir İslamî hakikatin ortaya konmuş olduğu müşahede edilir “Bu böyledir!” dememek için “Bence” Dinleyici veya okuyucuların üzerinde cebrî baskı oluşturmamak, mürşidâne tavra girmemek için “bence” Belki de hakk ü hakikatin âlî hatırına hürmeten “bence” Bunlar da bir nevi tevazu değil midir aslında? Dedikten sonra evet, bence:]

Gerçek tevazu, öğretilmez; yani beyinden beyine aktarılan, zihinlere belletilen ve hafızalara yerleştirilen kuru bir bilgi değildir o, belki kazandırılan ahlakî bir davranış biçimidir Hatta bu ifade bile yanlışa kapı açabilir; tevazu keyfiyeti –olsa olsa-, zaten yaratılışta mahiyet-i insaniyede var olan tevazu çekirdeklerinin vicdanın ve kalbin bahçesinde açtığı duyuşlardır, his lötüsleridir Mutlak manada tevazu öğretilmez, belki zaman, mekan ve mekîn üçlüsünün iç içe buluştuğu hayat sahnesinde görerek ve duyarak, zamanla ruhlarda hakikatiyle inkişaf eder, inbisat eder Bu böyle, bu açıdan

Yine “bence” tevazu öğretilir, öğretme kastı ile değil, belki “mütevazi olunarak” Yani mü’min, zâtında alçakgönüllü olur, hayatıyla bunu ortaya koyar; çevresindekiler onu izleye izleye, Hz Ali’nin “Sohbet (arkadaşlık ve hitabet) sirayet edicidir, tabiat (insan fıtratı) da sirkat (hırsızlık) edicidir” vecizesi doğrultusunda, “Üzüm ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tevazu yapmayı Sevmem
« Posted on: 29 Mart 2024, 08:23:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tevazu yapmayı Sevmem rüya tabiri,Tevazu yapmayı Sevmem mekke canlı, Tevazu yapmayı Sevmem kabe canlı yayın, Tevazu yapmayı Sevmem Üç boyutlu kuran oku Tevazu yapmayı Sevmem kuran ı kerim, Tevazu yapmayı Sevmem peygamber kıssaları,Tevazu yapmayı Sevmem ilitam ders soruları, Tevazu yapmayı Sevmem önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes