Konu Başlığı: Tebliğde Metod Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Temmuz 2010, 18:27:28 Tebliğde Metod Adam bal satıyormuş dükkanda Ama nafile, sinek bile yaklaşmıyor vitrinlere Komşusu da sirke satıyormuş bitişiğindeAma hayret, müşteriler kuyruk oluyorlarmış caddelerde Hazmedememiş bu tersliği de sormuş yaşlı bir zata: - Ben bal satıyorum, kimsecikler yok Ama komşum sirke satıyor, kuyruk caddelerde Bu ne hal? diye Tecrübeli zat anlamış işin inceliğini ve şöyle açıklamış durumu: - Senin, demiş elin bal satıyor, ama yüzün sirke Komşunun da eli sirke satıyor, ama yüzü bal Sen bu dille, bu yüzle balını satamazsın, ama komşun bu güleryüzle, bu tatlı dille, sirkesini satar, seni her zaman geçer Bu malum misalin bizlere verdiği anlayış içinde düşünüyoruz: - İslâm tebliğcileri ballarını bala lâyık nezaket ve incelikle satıyorlar mı acaba? Yoksa vitrinlerinde bal takdim ederken, dillerinde ve yüzlerinde de sirke acılık ve sertliği mi görülüyor? Umumi olarak şikayetler bu yönde Bal kadar tatlı ve leziz İslâm'ı, sirke gibi acı ve abûs çehreyle takdim ettiğimiz anlatılıyor bizlere Halbuki saadet asrında gördüğümüz örnekler, fevkalâde güzel müsamaha ölçüleri de veriyor bizlere Bir büyük sahabi, bazı günahlara maruz kalmış biriyle kolkola, samimi şekilde sohbet ederek gidiyordu Bunu görenlerden biri: - Şuna bak şuna, o günahkâr adamın koluna girmiş, tatlı tatlı sohbet ederek yürüyor, diye ayıpladı Kulağına gelen bu ayıplamayı cevaplandıran büyük sahabi şöyle izah etti durumu: - Farzedin ki bu kardeşiniz maruz kaldığı günahıyla kuyuya düşmüş, size düşen şefkat elinizi uzatıp da çıkartmak mı, yoksa uzaklaşıp da boğulmasına seyirci mi kalmak? - Hayır, Müslüman Müslümanın kardeşidir, boğulup ölmesine razı olmaz Elbette elini uzatıp kurtarması gerekir - İşte, benim yaptığım da odur Anlayışla yaklaşıyor, kalbine, gönlüne girme yollarını arıyor; düştüğü günah kuyusundan çıkartmak istiyorum Ondan kaçarsam faydalı olamam ki Demek ki günümüzün insanları, içinde bulundukları çevreleri, şartları yüzünden maruz kaldıkları yanlışlıklarından dolayı ayıplanıp terkedilmemeli; belki şefkatla, anlayışla yaklaşılıp kalbine, gönlüne girme yolları aranmalı Bu konuda bir başka çarpıcı misâl daha: Ebu Cehil'i bilmeyen yoktur Çünkü O, ömrü boyu İslâm'a hem kendi düşman olmuş, hem de aile efradı, çoluk çocuğunu düşman yapmıştır Mekke'nin fethinden sonraki günlerden birinde, işte bu Ebu Cehil'in oğlu İkrime'nin Resûlüllah'a geleceği haberi duyuldu Bunun üzerine şefkat ve merhamet menbaı, İkrime'nin, ölmüş babası Ebu Cehil yüzünden ürkütülmemesi için, ashabına şöyle hatırlatmada bulundu: - Ölülerinizi kötü sözle yad etmeyiniz Zira ölüye kötü söz söylemek, diriyi rahatsız eder Kaldı ki ölüye de birşey eriştirmez Nitekim daha sonra huzuruna gelen İkrime'yi ayakta karşılayan tevazu ve şefkat menbaı: - Hoşgeldin suvâr-ı muhacir diye iltifatta bulunuyor, gönlünü kazanıp, İslâm'a ısındırmayı esas almış oluyor Böyle bir müsamaha ile kazanılan İkrime ise daha sonraları Halid bin Velid kumandasındaki orduda oğlu ile birlikte şehid olurken, kendisini iğneleyenlere de: - Bizim aileye şehidlik nasip olmayacağını söyleyenler yanıldı, diyerek şehadet şerbetini oğluyla birlikte içiyor Bu vak'alar dindarların, tebliğcilerin çevrelerine biraz müsamaha ve toleransla bakmasına işaret ediyor diye düşünüyorum, bilmem yanılıyor muyum? -alıntı- |