Konu Başlığı: Taşa taşa taşlaşıyoruz Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Temmuz 2010, 17:28:17 Taşa taşa taşlaşıyoruz - Ben bir solucanım, fakat Tanrı'nın inayetiyle bir insan olacağım 4 Mayıs 1916'da cephedeyken ve tam da tehlikeli bir görevi üstlenmişken, savaş günlüğüne işte aynen böyle yazmış Wittgenstein (Ich bin ein Wurm, aber durch Gott werde ich zum Menschen) İnsan olmak insan hâline gelmek insanlaşmak Böyle bir amacın peşine düşmek için, kişinin kendisini 'solucan' gibi hissetmesi gerekmiyorsa da aczinin, zayıflığının, yetersizliğinin farkına varması şart Çünkü insan, herşeyden önce, 'olunan', 'ulaşılmak istenen' bir mertebe 'İnsan' olarak doğmuyoruz; aksine 'insan olma' yeteneğiyle dünyaya gözlerimizi açıyoruz İstersek, gayret edersek ve tabii ki güç yetirebilirsek ancak 'insan' oluyoruz; olabiliyoruz Bir hayvan olarak, bir canlı olarak, bir organizma olarak dünyaya gelmek, ve hep öyle kalmak da var işin içinde Hayvanlık, niçin kötü olsun, hayvanlıkla muttasıf olanlar sırf varoluşlarının gereğini yerine getiriyorlar diye? Hayvanlık, eksiklik sadece Kemâlin noksanlığı Bizatihi kemâle ulaşamama noksanlığı Kendimizi ne zaman bir 'solucan' gibi hissetmeyiz? Umumiyetle, kibirlendiğimiz, kibrin pençesine yakalandığımız takdirde Nedir kibir? Büyük olmadığı hâlde 'büyükmüş gibi' davranma mı? Şayet kibrin karşılığı sadece büyükmüş gibi davranmak, âmiyane tabirle tafra satmak olsaydı, bu, pek öyle 'bağışlanamaz' bir suç olarak nitelenemezdi Herkes büyük olmak, büyük görünmek ister, isteyebilir Kendince büyüklenebilir Kibir değil bu Belki 'tekebbür', belki 'istiğna', ama kibir değil Kibir, salt büyük görünmek adına başkalarını küçültmek demek Kişinin kendisini büyük hissedebilmesi için, başkalarının küçüklüğüne ihtiyaç hissetmesi; yani başkalarının üzerinden büyük olmaya çalışması demek Türkçe'de yaygın olarak aşağılık kompleksi (minderwertigkeit) olarak adlandırılan hâl Başkalarında kusur arayanlar, böyle bir takıntının pençesine düşenlerdir çokluk Kibir: Bende yok, onda da olmasın! demenin (hasedin) bir türü Yani, diğer taraftan, Bende var, ama onda olmasın! demekle (kıskançlıkla) eşleşebilen bir hâl Başkalarının sözde yokluklarından, yoksulluklarından, yoksunluklarından yararlanmaya çalışmak Başkasını aşağıya ittikçe yukarıya çıktığını düşünen, varolmak için değil, varolduğunu hissedebilmek için başkalarını tekmeleyen bir zihin, elbette bu kibrinin bedelini ödemekten kaçamaz, kaçınamaz Kibrin yanında dolaşan hâllerden biri de istiğna Yeterlilik duygusu Nehir, nasıl yatağından taşarsa, kişinin, kendini o denli 'taşkın' (!) bir surette görmesi İstiğna, 'gına' kökünden türüyor Sahibine ise 'ganî' (zengin/yeterli) deniyor Karşıtıysa 'fakr' Yani muhtaç Başkasına ihtiyaç duyan Fakir (fakirliğini idrak eden) aslâ kibre kapılmaz, büyüklük taslamaz, gına (zenginlik) ile başı dönmez Bilâkis yoksulluğunun ne denli büyük bir nimet olduğunu bilir; insan olma yolunda, fakrı, kendisine bağışlanmış bir ihsan, bir lütuf olarak görür Yoksulluğum övüncümdür (fakrî fahrî) diyen Sâdık'ın sâdık bir izleyecisi ise, zâten şükreder; hâliyle değil, zâtıyla hamdeder Adına 'dünya' denilen bu yosmanın insanımızı hayvanımıza ezdirebilmesi, bizleri yoksulluktan utanır hâle getirdiği için mümkün olduYoksulluktan, yoksulluğumuzdan utandıkça hayvanlığımız azdı, insanlığımız ise azaldı Öyle ki 'zühd' (dünyaya dudak bükme tavrı) hayatımızdan çekildi Bir düşünelim bakalım, dünyaya ne kadar dudak bükebiliyoruz? Dünyaya, yani dünyevî olana Dünyaya dudak bükebilenlerin mevcudiyeti sayesinde, insanımız hayvanımıza galebe çalabiliyor; insanımız ortaya çıktıkça, izzet ve vakarın ne olduğunu öğrenebiliyorduk Kaçtığımız için dünya peşimizden geliyordu; peşinden koştuğumuz için değil Taşmaya başladık, taşkınlaştık Kibirden başımız döndü Gönlümüz taş gibi katılaştı Sözümüz bitti Sustuk Taşlaştık Ey tâlib, o hâlde, sen önce fakrı taleb et Bil ki fakir, dünyaya muhtaç olan; müslümansa, dünyaya teslim olan demek değildir Tam tersidir DÜCANE CÜNDİOĞLU |