> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Tâlût Ordusu ve Sabır Duası
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tâlût Ordusu ve Sabır Duası  (Okunma Sayısı 859 defa)
17 Eylül 2010, 09:30:15
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 17 Eylül 2010, 09:30:15 »



Tâlût Ordusu ve Sabır Duası
                                                                                                                                                                     Tâlût Ordusu ve Sabır Duası Kur'an-ı Kerim'de, Tâlût'un ve onunla beraber olan inananların Câlût ve ordusuyla karşılaştıklarında Cenâb-ı ALLAH'tan sabır, sebat ve nusret istedikleri anlatılmaktadır Onların bu isteklerini içinde bulunduğumuz zaman ve şartlar açısından değerlendirir misiniz?
Hazreti İsa'nın (aleyhisselam) doğumundan yaklaşık olarak 9-10 asır önce Mısır ile Filistin arasında Amalika adlı bir kavim yaşamaktaydı Câlût adında bir hükümdar tarafından idare edilen bu kavim, İsrailoğulları'na saldırıp onları perişan etmiş; vatanlarından kovmuş, çoluk-çocuklarından ayrı koymuştu Bunun üzerine İsrailoğulları, peygamberlerine müracaatta bulunmuş, düşmanlarıyla çarpışmak için kendilerine bir komutan tayin etmesini istemişlerdi "Ne olur, bize bir hükümdar tayin et de biz de ALLAH yolunda cihad edelim" demişlerdi
Bu hadise, bahsi geçen peygamberin ve diğer şahısların kimlik bilgileri gibi bazı detay sayılabilecek hususlara yer verilmeden, sonraki nesillere ibret olabilecek yanlarıyla Bakara Suresi'nin 246-252 ayetlerinde anlatılmıştır Kur'an-ı Kerim'de sadece Hazreti Musa'dan (aleyhisselam) sonra gelen peygamberlerden biri olduğuna işaret edilen bu ALLAH elçisinin adı Eski Ahid'de Samuel olarak zikredilmektedir Adı ne olursa olsun, İsrailoğulları'nın fıtratını çok iyi bilen o peygamber, "Ya savaşma emri size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?" deyince onlar, "Ne diye ALLAH yolunda cihad etmeyelim ki; vatanlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşenler de yine biziz" cevabını vermişlerdir Onlar böyle deseler de, cihad kendilerine farz kılınınca içlerinden çoğu sözlerinden dönüvermiş ve geride ahdine sâdık pek az insan kalmıştır Fakat, dönemin peygamberi bunu önceden bilmesine ve onların daha sonra takınacakları tavrı o anki hallerinden okumasına rağmen İsrailoğulları'nın kumandan talebini geri çevirmemiş, Tâlût'u hükümdar ve başkomutan olarak tayin etmiştir
Tâlût ve Suyla İmtihan
Eski Ahid'de Saul olarak anılan Tâlût'un ismi bazı kaynaklarda Süryânice Sayil ve İbrânice Savil şeklinde geçmektedir Dolayısıyla, genel kanaat, "Tâlût" kelimesinin isim değil, İbranice bir lakap olduğu yönündedir "Tâlût" güçlü, kuvvetli ve iri cüsseli manalarını içermektedir; maddî-manevî kuvvetliliğe bir ünvan gibidir
İsrailoğulları başlangıçta işi zenginlik ve kavmiyetçilik noktasından ele almış ve Tâlût'un hükümdarlığını tasvip etmemişlerdi Onlara göre, içlerinden daha zengin, daha seçkin ve daha asil birinin komutan olması gerekiyordu Cenâb-ı ALLAH, Tâlût'a hem maddî hem de manevî yönden bir üstünlük vermişti; o heybetli, güçlü, kuvvetli ve çok güzel suretli olduğu gibi, dinî, siyasî ve askerî işleri de bilen, idareciliğe kabiliyeti olan biriydi Heyhat ki, İsrailoğulları her zamanki "seçkinlik" tutkusundan kurtulamamış ve daha soylu bir insanın tayin edilmesini istemişlerdi Peygamberleri onlara seçimin ALLAH Teâlâ tarafından yapıldığını ima etmiş, Tâlût'un Hak indindeki yerine dikkat çekmiş ve devamla şöyle demişti: "Onun hükümdarlığının alâmeti, size içinde Rabbinizden bir sekîne ile Mûsâ ve Harun'un manevî mirasından bir bakiyye bulunan ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır" İşte, İsrailoğulları ancak o zaman Tâlût'un hükümranlığına razı olmuşlardı
Tâlût, Câlût'a karşı sefere çıkmak üzere ordusunu harekete geçirince askerlerine şöyle demişti: "ALLAH sizi, bir ırmakla imtihan edecek Onun suyundan kana kana içen benden sayılmayacak; sadece avucuyla aldığı miktar muaf olmak üzere, kim o sudan içmezse o da benden sayılacak" Böylece, Tâlût onları uyarmıştı; fakat onlar, -pek azı hariç- suyun başına varır varmaz ondan avuç avuç içmişlerdi İçmiş ama içtikçe daha bir susamış, bir türlü suya kanmamış ve imtihanı kaybederek yolda kalmışlardı Tâlût ve zaruret miktarı bir avuç suyla iktifa eden sâdık müminler ise, ihtiyaçlarını görüp ırmağın diğer tarafına selametle geçmişlerdi Suyun öbür yakasında kalanlar, yeis ve inkisar şurubu içmişçesine "Bugün bizim Câlût ve ordusuna karşı duracak tâkatimiz yoktur" demiş, geri çekilmişlerdi; ama ölümden sonra diriltilip ALLAH'ın huzuruna çıkacaklarını bilen diğerleri, "Nice küçük topluluklar vardır ki, ALLAH'ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmiştir Doğrusu ALLAH sabredenlerle beraberdir" diyerek yollarına devam etmişlerdi
Sabr ü Sebat ve Nusret Duası
Evet, ölümden kaçmanın mümkün olmadığını, bugün olmazsa yarın mutlaka öleceklerini ve nihayet ALLAH'ın huzuruna varacaklarını bilen mü'minler, ahde vefa göstererek Hak yolunda şehid veya vazifesini yapmış gazi olmaya karar vermişlerdi Onlar, Câlût'u ve onun yüreklere korku salan ordusunu görünce ürküp kaçma yerine Tâlût'un etrafında daha bir kenetlenmiş ve ALLAH'a teveccüh edip sabra sarılmak gerektiğine inanarak şöyle niyaz etmişlerdi: "Ya Rabbenâ, üstümüze gürül gürül sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve kâfir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle!" (Bakara, 2/250)
İsrailoğulları'ndan tahkiki imana ermiş bu küçük grup, sayıları az da olsa, ALLAH'a sığınmak suretiyle zafere kavuşabileceklerine gönülden inanmış; belli bir talim ve terbiyeden, bir ikaz ve rehabiliteden sonra ulaştıkları o iman ufkuyla içinde bulundukları hali değerlendirmiş ve içten yakarışa geçerek "Rabbenâ efriğ aleynâ sabran ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ale'l-kavmi'l-kâfirîn" demişlerdi Onlar, sadece "bize sabır ver" dileğiyle de yetinmemiş; "efriğ aleynâ" ifadesini tercih ederek "Sabrı başımızdan aşağı yağmur gibi boşalt, üzerimize bol bol sabır yağdır" demek suretiyle ALLAH'ın inayetine ve sabra ne ölçüde muhtaç olduklarını dile getirmişlerdi "Rabbimiz, Sen yarattın, Sen yetiştirdin bizi; en iyi Sen bilirsin ihtiyaçlarımızı, zaaflarımızı, eksiklerimizi Sabırla coştur yüreklerimizi, cesaretle doldur içlerimizi; hiç titremesin bacaklarımız, asla kaymasın ayaklarımız Geriye tek adım atmadan ve yerimizden ayrılmadan Senin yolunda mücahedenin hakkını verdir bize, o kâfirler topluluğuna karşı yardım ve zafer ihsan et şu bîçare bendelerine!" mülahazalarıyla niyaz etmişlerdi
İşte, İsrailoğulları'ndan çoğunun onca hır-gür çıkarmalarından, ahde vefasızlık yapmalarından ve inananları yüz üstü bırakıp geri dönmelerinden sonra, sâdıkların o kadarcık bir teveccühünü Cenâb-ı Hak cevapsız ve mükâfatsız bırakmamıştı ALLAH'ın izni ve inayetiyle Dâvud (aleyhisselam) Câlût'u öldürmüş ve Tâlût ordusu düşmanlarını bozguna uğratmıştı
Hazreti Dâvud ve Kuvvet-Hikmet Münasebeti
Kur'an-ı Kerim'de ve Sünnet-i Sahîha'da Hazreti Dâvud'un yaşıyla, mesleğiyle ve Câlût'u öldürürken kullandığı silahıyla alakalı bir bilgi yoktur Fakat, Eski Ahid'de keçi sürüsü güden bir çoban olduğu ve Batılıların Golyat dedikleri o dev gibi adamı bir sapanla öldürdüğü anlatılmaktadır Rivayetlere göre, Hazreti Dâvud, sapanına yerleştirip fırlattığı taşı Câlût'un tam alnına isabet ettirmiş ve onu yere sermiştir Golyat'ın bir çocuk tarafından öldürülmesi Batı edebiyatında şiirlere, hikayelere ve romanlara mevzu olmuştur
ALLAH Teâlâ, Hazreti Dâvud'a hükümdarlık ve hikmet vermiş; demiri işleme ve ondan zırhlı elbiseler yapma sanatı gibi dilediği daha pek çok şeyi ona öğretmiş ve peygamberlik ihsan etmiştir Tâlût'un, kendi kızını Hazreti Davud'a verdiği ama daha sonra ona gösterilen aşırı teveccühü kıskanıp kötülük yapmaya yeltendiği, akabinde bir mekr-i ilahiye maruz kalıp sahralara düştüğü ve perişan olduğu da rivayet edilmektedir Fakat, İslamî kaynaklarda bu son hususla alakalı bir bilgi de mevcut değildir Dolayısıyla, İmam Maturîdî hazretlerinin de çok defa dediği gibi, bizim kaynaklarımızda yer almayan malumâtın üzerinde gereğinden fazla durmamıza lüzum yoktur
Bu arada, ayet-i kerimede, Hazret-i Dâvud'a hükümdarlık ihsan edildiği anlatılırken, ona aynı zamanda hikmet verildiğine de dikkat çekilmektedir Hükümdarlıkla beraber hikmetin de verilmiş olması çok önemlidir Çünkü, hikmetsiz hükümdarlık kaba kuvvet halini alır; zorbalıklara ve zulümlere sebebiyet verir Hikmetten nasipsiz güçlüler, mevcudiyetlerini gece baskınlarıyla ifade etme sevdasına tutulurlar; hakkı çiğner geçer ve insanî hislere, latifelere, mantık ve muhakemeye hiç değer vermezler Hikmetin rehberliğindeki güç ve kuvvet ise, akıllara, kalblere, ruhlara ve hislere de hitap eder; idareye hakimiyetle beraber ruhlara hakimiyeti de devam ettirir Evet, kuvvet ve iktidar, hakkın, mantığın ve muhakemenin rehberliğinde bir kısım problemleri çözebilecek potansiyel bir güç sayılsa da, hikmetten uzak kaba düşüncenin elinde her zaman bir tahrip aleti olagelmiştir İşte, bu hikmetli kuvvet sayesindedir ki, Hazreti Dâvud İsrailoğulları'nı etrafında toplamış, Filistin ve Kudüs civarında büyük bir devlet kurmuştur
Neye Karşı Sabır?
Tâlût liderliğindeki İsrailoğulları ile Câlût önderliğindeki Amalikalılar'ın mücadelesini ve o sırada cereyan eden bazı hadiseleri özetledikten sonra asıl meseleye geçmek istiyorum: Selef-i sâlihînden bazıları sabredilmesi gereken bir durum başa gelmeden sabır talep etmeyi belalara davetiye çıkarma saymışlar Musibetlerin toslamasına maruz kalmadan ALLAH'tan sabır istemeyi bela isteme şeklinde anlamışlar Onlara göre; sabır, ancak belli bela ve musibetler karşısında kendisine koşulan bir tabye, bir mevzi, bir sığınak, bir dayanak noktası ve koruyucu bir seradır Dolayısıyla onlar, öyle bir bela ve musibet söz konusu olmadan "ALLAH'ım bize sabır ver" demeyi "ALLAH'ım bize önce bela ver, sonra da o belaya karşı sabır ver; bizi evvela ağır mükellefiyetlere maruz bırak, akabinde de onlara tahammül gücü ver" duasında bulunma kabul etmişler Bu açıdan, bir savaş durumu olmadan "Rabbenâ efriğ aleynâ sabran ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ale'l-kavmi'l-kâfirîn" şeklinde dua etmeyi uygun bulmamışlar <...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 17 Eylül 2010, 09:31:02 Gönderen: Hadice »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tâlût Ordusu ve Sabır Duası
« Posted on: 27 Nisan 2024, 07:20:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tâlût Ordusu ve Sabır Duası rüya tabiri,Tâlût Ordusu ve Sabır Duası mekke canlı, Tâlût Ordusu ve Sabır Duası kabe canlı yayın, Tâlût Ordusu ve Sabır Duası Üç boyutlu kuran oku Tâlût Ordusu ve Sabır Duası kuran ı kerim, Tâlût Ordusu ve Sabır Duası peygamber kıssaları,Tâlût Ordusu ve Sabır Duası ilitam ders soruları, Tâlût Ordusu ve Sabır Duası önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes