๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Haziran 2010, 15:03:15



Konu Başlığı: Tabiî afetlerle ilgili tespitler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Haziran 2010, 15:03:15
Tabiî afetlerle ilgili tespitler


Allah insanı kâinatla, kâinatı da insanla alâkalı olarak yaratmıştır Fakat O, icraatını hep sebepler perdesi arkasında gerçekleştirmektedirTıpkı insanın davranışlarında olduğu gibi Üstad bu hakikate şu veciz ifadesiyle işaret buyururlar:

“İzzet ve azamet ister ki, esbap, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbab, ellerini çeksinler te’sir-i hakikîden” Demek ki kainatta cereyan eden hemen her şey bir sebeple meydana gelmektedir Evet insanı sürekli sebepler yönlendiriryönlendirir ama, perde gerisinde her şeyi kudretiyle yaratan, hikmetiyle evirip-çeviren Allah (cc) vardır

Bu kısa girişten sonra, soruda kasdedilen hususa geçelim: Bunun bir gerçek olduğu hepimizin malûmudur Hem de yalnız Türkiye’de değil, dünyanın dört bir bucağında; meselâ, Meksika’da, Bangladeş’te, Filipinler’de, Japonya’da deprem, sel, kasırga, fırtına gibi tabiî afetler, devam edip gidiyor Bunların bazıları için ilim adamları çeşitli sebeplerden bahsediyor Meselâ son depremler hakkında fay kayması ya da Fransa’nın nükleer denemeleri sonucu meydana gelmiştir diyebiliyorlar Başta da söylediğim gibi bunlar doğru olabilir Beşerin kendi eliyle tabiatı tahrip edip, ekolojik dengeyi bozması sonucu da olmuş olabilir Ancak bunlar birer sebeptir Cenâb-ı Hakk isterse bu sebeplere te’sir gücü vermeyebilir Yani Richter ölçeğine göre dokuz şiddetinde uzun bir müddet deprem olur da can ve mal zayiatı olmayabilir Allah’ın her şeye gücü yeter Nitekim bir hadis-i şerifte Nebiler Serveri (sav) “İnsanlar Allah’a tam kul olduklarında, Allah geceleri yağmur yağdırır, gündüzleri de güneş doğar” buyurur Yani bir taraftan yağmurla gelecek olan bereket, yümün, öte taraftan onun insanı rahatsız ve günlük hayatını alt-üst eden birtakım olumsuz yönlerinden insanlar etkilenmez Demek ki, yağmurun hayat veren yanları, Allah’a hakiki kul olanlara ulaşıyor ve şer gibi gözüken yanlarını da O duyurmuyor Hadiste belirtilen bu hakikat niçin depremde veya sair tabiî afetlerde olmasın ki! Olmaması için hiç bir sebep yok Yeter ki biz O’na hakiki kul olabilelim

Öte yandan; Allah bir âyet-i kerimede şöyle ferman buyuruyor: “Allah bir beldeyi, o belde ahalisi ıslahçı oldukları müddetçe helâk edecek değildir” (Hud, 11/117) Madem Cenâb-ı Hak böyle vaad ediyor, öyleyse biz kendimize düşeni yapalım, gerisine karışmayalım Şimdi acaba bizler, Kurân’ın istediği performansı gösterebiliyor muyuz? Yani gerçek anlamda belaların def’i için şemsiye vazifesi görebiliyor muyuz?

Kur’ân bu vazifeleri yapan insanları “muslihûn” sözcüğü ile anlatır “Muslihûn” isim cümlesidir İsim cümlesi Arapça'da devam ve sebat ifade eder Öyleyse “muslihûn” aralıksız; yani yatarken-kalkarken, yerken-içerken, “ifsad içinde boğulan şu insanlığın hali ne olacak?” diye düşünen, insanlığın insanlık zirvelerine çıkmasını planlayan, bu hususta projeler üreten, onları tatbikata koyan ve âdeta bunun haricinde hiçbir derdi, dâvâsı olmayan insanlar demektir İşte böylesi insanlar olduğu müddetçe, Allah o ülkeyi helâk etmeyecektir O halde bu âyetten aldığımız güçle, çok rahatlıkla şöyle diyebiliriz: “Kur’ân’ı dert edinmiş, insanlığın salâhını düşünen, bunu hayatının gayesi bilip, kadın-erkek bu uğurda mücadele eden bir zümre varsa, Allah o ülkeye semavî ve arzî belalar vermeyecektir”

Bediüzzaman Hazretleri’nin İzmir ve Erzincan depremleriyle alâkalı olarak şöyle dediği anlatılır; “Ya oralarda hiç hizmet eden yoktu veya onlar yenik durumda idiler ki, bu bela başlarına geldi” Demek ki üç-beş insanın düşüncesi, çabası belaların def’i için yeterli olmayabiliyor

Ayrı bir husus; böyle afetlere maruz kalmış insanlar, Allah’a tazarru edecekleri yerde, dönüp kaymakama, valiye, hükümete, devlete hakaret eder ve: “Devlet bu belayı hazırladı, altyapı hazır değildi, inşaat ruhsatı verilmemeliydi vs” diyorlar Halbuki İslâm inancına göre maziye ve musibetlere kader açısından bakılır Artık bu safhada bize Allah’a tevekkül etmek düşer Yoksa böyle bir bakış açısı, musibeti Üstad’ın ifadesiyle ikileştirir

Kaldı ki bu millet vefalıdır Tekrar oraları ihya edebilir Yardım kampanyaları açar, yardım elini uzatır O, bugüne kadar bu yolla nice yerleri ihya etmiştir İşte Erzincan! Bu açıdan, olumsuz düşünme, olumsuz davranma musibeti ikileştirir Hem mal, hem can gider, hem de şuna-buna atf-ı cürümde bulunulursa din-iman gider Kelimenin tam anlamıyla “hasire’d-dünya ve’l-âhire” dünyada da ahirette de kaybeden insanlar arasında yerini alır

Hasılı, Allah tarafından gelen bela ve musibetlerin bizim düşüncelerimiz ve davranışlarımızla çok ilgisi vardır O halde sadece ülkemizde değil, bütün dünyada sarsıntıların, sellerin, fırtınaların durmasını istiyorsak, topyekün yeryüzünü ihya, imar ve ıslah gayreti göstermeli, gösterip Kur’ân’ı temsil etmeliyiz ki, bu belalara karşı şemsiye vazifesi görebilelim

Son olarak, babamdan dinlediğim, mevsuk kitaplarda ise görmediğim bir hususu arzetmek istiyorum: Allah bir beldenin altını-üstüne getirmeyi kader planında yazmış; derken kaza vakti gelmiş Tam o esnada bir çocuk, annesi hamur yoğururken bir ihtiyacından dolayı çığlık çığlığa bağırmaya, ağlamaya başlamış Annesi ellerini temizleyip onun yanına gidinceye kadar biraz vakit geçmiş Bu arada anne çocuğuna karşı şöyle sesleniyormuş: “A be evladım, ne öyle çılgınca bağırıyorsun? Allah bile bir ülkeyi helâk ederken bu kadar acele etmez” İşte bu söz üzerine, Cenâb-ı Hak atâsı ile kaderi bozmuş ve o ülkeyi helâk etmemiş Görüldüğü gibi Allah’a bir yöneliş, bir teveccüh, bir güzel hal ve tavır, böylesi ilâhî atâların meydana gelmesine vesile olabiliyor Ancak insanlar, O’na karşı firavunlardan daha mütemerrid davranıyorlarsa Evet bu şart cümlesinin cevabı yok

Ya Rabb! Sen merhametlilerin en merhametlisisin Merhametini üzerimizden eksik etme Hususiyle merhametini, bizleri mükemmel insanlığa yönlendirmesi şeklinde tecelli ettir Âmîn!


Fethullah Gülen