๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 19 Aralık 2010, 11:49:23



Konu Başlığı: Şule Yükselin Yazı Masası
Gönderen: Ekvan üzerinde 19 Aralık 2010, 11:49:23
Şule YÜKSEL'İN Yazı Masası

Şule Yüksel’in yazı masası, benim çocukluk hayalimdi…
Onun satırlarıyla ilk tanıştığım günlerde henüz yedinci sınıf öğrencisiydim. Meşhur romanı “Huzur Sokağı” elden ele dolaşırken, kız kardeşimin İl Kütüphanesinden getirdiği ikinci ciltle hemen beni kendisine çekmiş, sonrasında okuduğum birinci cildin akabindeyse kendimi “küçük Şule” olarak hissetmeye başlamıştım… Sanırım Şule Yüksel’e has idealizmin genç kız ve kadınlara ilk elden bahşettiği şey, bu türden kendine güveniş ve cesaretle ilgilidir…
On iki yaşımda kitaplarıyla tanıştığım Şule Yüksel ile Hukuk Fakültesi sonrasında değişik sosyal proje ve entelektüel çalışmalarda birlikte olmak fırsatını yakaladım. Kendisinden tüm genç kadınlar ve öğrenciler olarak, her zaman destek ve teşvik bulduk. Müslüman kadın kimliğini onurla temsil etmek konusunda oldukça hassas olduğundan, bizlere her zaman, “sizler, bizim hayalimiz ve rüyamızsınız, unutmayınız” derdi… Kuşkusuz bu cümle, takdir ve destek olduğu kadar zorlu bir sorumluluk da yüklüyor omuzlarımıza…
Onun hayatını adım adım izlediğimi söyleyebilirim…
Türkiye’yi tüm il ve ilçeleri ile hatta köy kasaba demeden gezen, verdiği konferanslarla gönüllere taht kuran bu idealist kimlik, sadece benim değil, yetmişlerden itibaren tüm kadınların dünyasında bir ideal büyütecine dönüşmüştür…
Uzun yıllar sert siyasi ayrışmalara, soğuk savaş dönemlerine has kamplaşmalara hapsolmuş politik tek düzeliği, İslami kimlik ve kadınca duyarlılık gibi iki önemli anahtarla farklılaştırmaya çalışan dokunaklı bir dil diyebilirim Şule Yüksel’inkine… İslami kimlik gibi oldukça genel ve çoğu kez eril dil üzerinden yapılanmış geleneksel doku için de hayret uyandıracak, ezber bozacak özelliktedir Şule Yüksel. Çünkü o yazan ve konuşan kadındır. Muhafazakar ve mütedeyyin kesimin, asrileşmek/çağdaşlaşmak ülküsüyle yukarıdan aşağıya doğru dikte ettirilerek yaşatılan totaliter değişimlere karşı takındığı şüpheci tavır, çoğu kez kadınlar üzerinden; yazmamak, konuşmamak, katılmamak, dışarı çıkmamak şeklinde dizayn ediliyordu. Bir tür korunmacılık, bir tür zoraki değişimlerin durdurulabileceği belki de elde kalmış en son şans olarak görülen kadın ve kızlar, mütedeyyin kesimin, görünürlük ve katılım konusunda oldukça muhkem ve ketum davrandığı kişilerdi. Genelde toplum ve gelenek eleştirisinin yaptığı, üstenci ve kolay buluş olan; “kadınlarını ikinci sınıf olarak gören din” algısı şeklindeki geçiştirmeyle halledilebilecek bir mevzu değildir bu… Tek parti ve ardından yaşanan kısıtlı demokrasi denemesi ve yine akabinde yaşanan 60 ihtilali ve Demokrat Parti Kabinesi’nin Başbakan ve Bakanlarının asılması ile yaşanan travmatik deneyim, ciddi anlamda korkunun iktidarı anlamındadır. Özellikle muhafazakar kesimin, ruha, maneviyata, ahlaka dair yapacağı tüm vurgular konusunda, toplumsal teklifsizlik diyebileceğimiz, suskunluk, kaçınma ve geri çekilme şeklinde gösterdiği şüpheciliğini, kadınları üzerinden daha da katmerli ve dolayısıyla korumacı manada arttırmıştır. Kadınlar üzerindeki bu kalınlaştırılmış koruyucu kuşak, çoğu kez muhafazakar kadın için, konuşmama, katılmama, görülmeme, hatta dışarı çıkmama şekillerinde tezahür etmiştir. Bu bağlamda Şule Yüksel’in “dini temsil” adına var ettiği kadın görünürlüğü sadece seküler elitist dar çevrenin şaşkınlığı ile karşılaşmamış, kendi aidiyetini anlamlandıran mütedeyyin diyebileceğimiz genel muhafazakar kesimde de hayret uyandırmıştır… Şule Yüksel’i; konuşan ve yazan kadın olarak, İslami hareketliliğin manivelası haline getiren en önemli özelliği kanımca bu sosyolojik zemin üzerinden değerlendirmek gerekir.
Gelenek ve inanç eleştirisi yapan ezberin zannettiğinin aksine, Şule Yüksel örneği üzerinden var olan “konuşan ve yazan kadın” imajı, bağnazca, nobranca itelenmemiş, imha ve refüze edilmemiş, tam tersine kabul görmüş ve örneksenmiştir… Şule Yüksel’den itibaren, mütedeyyin kesimin kız çocuklarının tahsil ve eğitimine önem vermeleri artmış, “şehirli kadın” imgesi Şule Yüksel üzerinden üretilen pozitif sinerji ile beslenmiş, boy atmıştır. 1968 sonrası artan Kız Kuran Kursu talepleri, İmam Hatip Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Kız Liseleri ile başlayan kızların okullulaşma-liselileşme süreci ve ardından büyük şehirlerdeki üniversitelere gidiş aşamalarına kadar, eğitim ve kadın dendiğinde o zamana kadar yaşanan ağır kuşkucu ve korumacı refleks, Şule Yüksel kimliği üzerinden revizyona uğramış, idealize edilerek, bir tür adalet mücadelesi ve hukuk müdafaası anlamına bürünmüştür.
Şule Yüksel’in yazı masası; gelenekle modernin arasında köprü kurmuştur…


SİBEL ERASLAN