๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Kasım 2010, 12:22:25



Konu Başlığı: Su sohbetleri kuvvetli bağlar üzerine
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Kasım 2010, 12:22:25
Su Sohbetleri  Kuvvetli Bağlar Üzerine


Şeytan, uluslarası tekelin yöneticileriyle bir araya gelerek suyun insan yaşamı için zorunluluğuna dikkat çekti ve suyun kendi şirketleri için ne denli iyi bir yatırım alanı olduğunu belirtti. Şeytanın küçücük gözleri vardı, sesi de meclisindekileri etkileyecek bir tonda idi.

“Dünya üzerindeki su kaynaklarını ele geçirmek için önümüzde üç yöntem bulunmaktadır,”dedi.

Meclistekiler, “yeraltı su kaynaklarını, nehirleri ve akarsuları satın almaktan başka yollar da mı varmış?” diye bakıştılar…

Şeytan onları bir süre süzdükten sonra:

 “Bir, yeraltı su kaynaklarını, nehirleri ve akarsuları satın almak - ki bu sizin de görüşünüzdür-iki, hükümetler ile veya bazı bölgelerde yerel yöneticilerle kira sözleşmeleri yaparak kâra ortak olmak, üçüncüsü de kentlerin su sistemlerinin yönetimini ele geçirmek!”dedi.

Meclis bu üç yöntemi hayata geçirmek için çalışmalarına başladığında, dünyanın başka bir yerinde de “Su Meclisi” toplanmıştı. Meclis Başkanı hararetli bir konuşma yapıyordu:

“Ey aziz Su! Allah’ın bir rahmeti olan Su hakkında şeytan ve dostları bugün büyük bir toplantı tertiplediler. Şeytan,  Adem’in bazı evlatlarını yoldan çıkarmayı başardı! Bu yüzden insanlık  büyük bir yanılgının, israfın ve kaybın eşiğinde bulunuyor! Dünyalılara, insanoğlu “bir topluluk olma özelliğini kazanınca “Su da topluluğun ortak malı oldu ve ortak olarak kullanılageldi bilincini  yeniden vermemiz gerekiyor! Suyun  diğer her şey gibi alınır-satılır bir meta haline getirilmeye çalışılmasının bir felaket olacağını, böylesi bir durumda, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuğun baş göstereceğini anlatmak zorundayız!”

Bir sözcü burada devreye girdi:

“Sudan payını alamadığı için susuzluktan kıvranan mahrumlardan ötürü büyük bir dengesizlik oluşmaya başladı, ”dedi.

Bir başkası:

“Şeytanın suyu özelleştirme projesi bu asırda küreselleşme ile başladı. Özelleştirme; Allah’ın insanoğluna bıraktığı ortak mirasın birilerinin özel mülkü haline gelmesi anlamına geliyor!”dedi.

Konuşmalar ardı sıra devam etti.

“Susuzluk, dünyadaki yoksullar için felaket ve mutsuzluktan başka bir anlam ifade etmiyor. Buralarda kolera oranı arttı. Uluslararası Para Fonu ya da Dünya Bankası, Su da dahil olmak üzere önem arz eden her şeyin özelleştirilmesi için hükümetlere baskı yapıyorlar. Bu özelleştirmeler nedeni ile yeryüzü yoksulları, yaşamak için ihtiyaç duydukları suyu satın almak zorunda kalacaklar!”

“Evet bu sorun sadece dünyanın fakir kesimi için geçerli değil, sözüm ona zengin ülkelerin insanlarını da ilgilendiriyor. ABD’nin Detroit ve Michigan gibi bölgelerinde bugün binlerce insanın suyu, faturalarını ödeyemedikleri için kesik durumda. Düşünsenize o fakirlerin musluklarındayız ve onlara ulaşamıyoruz! Onların içme ve temizlik ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz! Çoğunun evleri eski ve bu evlerde minnacık bebekleri var! Üstelik bu  binalarda ısınma sistemi de suya bağlı! Su yoksa ısınmak da yok!”

“Şeytan ve dostları suyun değerinin zamanla daha da artacağını ve eğer bundan sonra bir dünya savaşı çıkacaksa, bunun sebebinin petrol değil su sebebiyle çıkacağını düşünüyorlar ve şimdiden sinsi planlar dahi kuruyorlar!”

Meclis Başkanı sözü aldı:

“Dünyanın her yerindeki insanları,   hem hükümetlerine hem de tekellere karşı, “su kullanma hakkının bir insan hakkı olduğu ilkesinden yola çıkarak”  mücadeleye davet etmeliyiz,”dedi.

Su Meclisi’nde de konuşmalar, adı geçen mücadelenin ne şekilde başlatılması ve insanlarda bu bilincin nasıl geliştirilmesi gerektiğine dair devam edip gitti…

Gelelim dünyanın başka bir kuytusuna… Burada da “Erdemliler Meclisi ”toplanmış sakin bir şekilde konuşuyorlardı:

“…Erdemli kalmak istiyorsak, Allah ile aramızdaki bağı kuvvetlendirmeliyiz. Bu kuvvetli bağ kalplerimizi boşluktan kurtaracaktır. Tatmin olan kalplerimizin O’nu anması, O’na dayanması ve teslim olması, ruhumuzdaki fırtınaları dindirecek, bizi,  şüpheler ve olmazlar tereddüdünde bocalayıp durmaktan kurtaracaktır.”

 “Kötülükten ve günahtan sakınmanın temel şartı, kendi aramızda kuvvetli bir bağla bağlanmak ve davranışlarımızı iyilikler üzerine kurmaktır. İyilik ve güzellik adına yaptığımız her şey, insanların faydasına olmak kaydıyla, salih amel ve ibadettir”

 “Erdemli kalmak için samimiyet ve iyi niyeti unutmamak lazım. Mademki her davranışımızdan sorumluyuz, insan olmanın onuruna ermeyi hedeflemeli, örnek yaşantılar sergileyerek dünya hayatımızı mutlu ve anlamlı kılmaya çalışmalıyız.”

 “Allah, Kur’an’ı kendisiyle bizim aramızda kopması mümkün olmayan bir bağ kılmışken ve bizler bu sağlam bağa sarılmakla mükellefken başka ne tür kuvvetli bağlar peşindeyiz doğrusu anlamış değilim!”

Kısa bir sessizlikten sonra Erdemliler Meclisinin bir üyesi söz aldı:

 “Görüyorum ki benzer niyetlerle benzer doğrulardan bahsediyoruz. Meseleyi karmaşık hale sokmamak için hassas davrandığımız da bir gerçek. İslam akidesinin aramızda kuvvetli bağlar geliştireceğine inanıyoruz ama görüyorum ki söylenmesi gereken en önemli şeyi söylememişiz gibi bir ruh haline sahibiz! Bir aradayız ancak bu birlikteliğin bizim için ifade ettiği anlamı hakkıyla anlamamış gibi duruyoruz. Bir kalabalık olduğumuzu görüyoruz lakin fertler olarak kendimizi bu kalabalığın içinde yalnız hissediyoruz! Evet birlikteliğimizin özünde bir sıkıntı var gibi duruyoruz!”

Sözcü bu konuşmayı yapınca sessizlik sanki daha bir derinleşti. Bu sessizlik bir anlık umutsuzluk havası oluşturduysa da umudun kendisi çığlık çığlığa yükselmeye başladı ve bir Müslüman’ın asla ümidini kesmemesi gerektiği fikri herkesçe benimsendi. Kendilerini sürekli olarak zorluklarla yüzleştirmek isteyen ve küçük ayrıntılarda insanı başarılı kılacak pratikler için fırsatlar kollayan bir grup gibi davrandılar ve hep birlikte abdest alıp namaz kılacakları bir su aramaya başladılar.

Aradıkları Su nasıl olmalıydı?

Aradıkları  Su;   bir ceylanı misafir edebilecek kadar hoşgörülü,  türlü renklerden  yosun bağlasa dahi mutlu, üzerine  dökülen üç beş altın yaprağın  inişini sonuna kadar izleyebilmeli,bu yaprakların baharın yeşil, güzün kahverengi, sarı türlerini kardeş bilmeli ve gocunmamalı, bir çeşmenin  yalağından taşıp taşıp köpüren suları gibi hep canlı kalmalı ve yazın suyu azalsa bile başında abdest almak isteyen bir Mü’mine  şelale gibi görünmek hevesiyle depreşmeli,baharda şahin dalışlarına nasıl alışıksa güzün karga haykırışlarına da o denli alışık olmalı,  sesi öyle güzel olmalı ki ister bir deniz kenarındaki dalga olsun, isterse nazlı nazlı akan bir çeşmeden gelsin   çekip getirebilmeli sevdalıları yanı başına ve onlara iç huzuru sonuna kadar verebilmeliydi…

Dahası?

Yanına  yalnız da gidilebilmeli, sohbet edip içini dökmek isterken, seçeceği kelimeleri vefalı bir dost edasıyla ayıklarken, Su onu bir beyefendi olarak görebilmeli ve “dostum bırak kelimeleri seçmeyi, içinden geldiği gibi konuş ki alı al,moru mor yüzünü göreyim ve bu denli güzel bir dostum olduğun için şükredeyim…” diyebilmeliydi!..

Erdemliler Meclisi’nin üyeleri aradıkları suyu bulduklarında bir hayli yorulmuşlardı. Allah’ın adını anarak abdest aldılar ve ibadet ettiler Yaratıcılarına…

Derken bir sözcü seçmeye karar verdiler ve Erdemliler Meclisi’nin en son konuşmacısını sözcü tayin ettiler…

Sözcü vakit kaybetmeden konuya girdi ve dedi ki:

“Ey Su! Bizler Erdemliler Meclisi’nin gönüllüleriyiz! Allah’ın dünya isimli mülkünde halifeler olarak yaşamak istiyoruz. Ne var ki aramızda bizi birbirimize bağlayan bağın adını koymamıza rağmen, kendimizi mutlu hissedemiyoruz! Aramızdaki bağın güçlülüğünden tereddütte düşer olduk! Bu yüzden Allah’tan bir bereket ve rahmet olan Senin yanında sükûnet bulmaya geldik!”dedi.

Su bir an düşündü.Keşke bu meclisin onurlu insanlarının nefeslerine sinmek isteyen yılgınlık tehlikesini önüne katıp uzaklara götürebilseydi!..Bir annenin en çok beklediği bebek tebessümünün güzelliğinden, onlara çiğ tanesi tazeliğiyle ,suya komşu olmuş serin sabahların umutlarını getirebilseydi!Eskilerin  “derdini suya söylersen o götürür Allah’a” demeleri gibi Allah’a götürmek istedi aralarındaki bağın güçlülüğünden tereddüde düştüklerini söyleyen ve suyu Allah’tan bir bereket ve rahmet olarak bulup  sükûnet aramaya gelen  bu  meclisin  ve   sözcüsünün feryadını.

Nereden başlasaydı söze? Kendi aralarındaki bağın ne denli önemli olduğunu anlamaları için  su moleküllerini birbirine bağlayan en zayıf bağı, yani hidrojen bağını anlatsa, bu erdemli topluluk umutlanır mıydı? Suyu suya bağlayan bu en zayıf bağın suyu ne denli izzetli kıldığını anlasalar kendi aralarındaki bu güçlü bağın onları ne denli yücelteceğini anlayabilirler miydi? Madem ki geldiler o halde anlatmalıydı bildiklerini!

“Dostlar! Yeryüzünün en sağlam birlikteliğini zayıfların oluşturduğunu bilir misiniz?”dedi bir çırpıda.

Erdemliler Meclisi’nin üyeleri bu beklenmedik söz karşısında sarsıldılar ve bütün bildikleri zihinlerinde alabora oldu.

Su devam etti:

“Sözüm ona maddi imkânlar açısından en güçlülerin bir araya gelerek oluşturdukları birlikteliğin gerçekte çok zayıf olduğuna inanmanızı nasıl sağlayabilirim? Güçlülerin oluşturduğu birliktelikle kıyas edildiğinde, zayıfların oluşturduğu birlikteliğin onları daha güvenilir ve faydalı kıldığını ve onlara gizemli bir güç verdiğini nasıl anlatabilirim diye kendi kendime soruyorum…”  dedi ve biraz bekledi…

Sonra devam etti:

“ En zayıf bağlanma sudaki bağlanmadır. Hidrojen bağlarının en zayıf bağ olduğunu tekrarlamaya gerek yok. Sonuca bakıldığında, zayıf su molekülü, sudaki hareketlilik sürecinde hiçbir zaman sudan kopmaz, sürünür, hapsolur, zorluklara sürülür ama su kendisini, bu en zayıf bağla bir başka suya tutunmaya adar! Bir su, molekülünden koptuğu an derhal bir başka su molekülüne sarılır ve nehir olur, göl olur, baraj olur veya deniz olur ve yeryüzünün en büyük gücüne sahip olur! Suyu bu güce kavuşturan en temel şey, kendine-suya-   kardeşlik gibi bir bağla tutunmasıdır! Sizler Müslümanların ancak kardeş olduğuna inanırken bu inancınızın iman etme seviyesine çıkmamasından muzdarip olmalısınız! Peygamber, Mekke toplumunun güçlülerine gidip davetini yaptığında, onların Müslüman olmaları halinde davasının sahip olacağı gücü düşünerek dünyevi bir bakış açısına sahip oldu. Yanına gelen bir âmadan yüzünü çevirmesi de bundandı. Ama Allah Onu uyardı ve arınmak isteyen o zayıf adamın bağlanma duygusunun daha güçlü ve hayırlı olduğunu bildirdi. Bilal de bir zayıftı ama çölün çıldırtıcı ortamında göğsüne konan ağırlık, onun bağlanma duygusuna bir zarar vermedi!”

Erdemliler Meclisi sadece dinliyordu.

Su devam etti:

“Sözüm ona güçlülerin kurmak istedikleri birlikteliğin temelinde, öne sürülen şartlar vardır. Mekke güçlülerinin peygamberle giriştikleri pazarlığı hatırlayın! İstiyorlardı ki peygamber her şeyi desin ama ilahın bir tek ilah olduğunu söylemesin! Çünkü bu görüş onların toplumdaki itibarlarını bitiriyordu! En azından kendi putlarına eliyle şöyle bir dokunursa kendileri de Allah isimli İlaha rahatlıkla ibadet edebileceklerdi! Dostlar! Sözüm ona güçlü olanlar, kendi aralarındaki birliktelikte de pazarlıklara dayalı zeminleri kutsarlar!”

Su bu cümlesinin ardından bir süre sustu ve sözcünün gözlerinin içine baktı…

Sözcü, hakikati kanadı kırık bir kuşa benzetti. Bu kuşu; gözü dönmüş avcılardan, gecenin şerrinden, karanlık ve soğuktan, duvarlardan, sınırlardan, kalelerden ve zindanlardan korumak ve kurtarmak istercesine çırpındı. Su sözcünün, bir kuşu kafesini kırarak sabahın temiz, bulutsuz ve tozsuz havasında uçurmaya çalışma sonsuz isteği karşısında tebessüm etti. Ne var ki sözcünün içinde bulunduğu durum; elleri kırılmış, dili kökünden koparılmış, ayaklarında tonlarca zincir ve gözleri de bağlı bir özgürlük savunucusunun durumunu yansıtıyordu.

Sözcü:

“Zalime ve zorbaya destek vermekten Allah’a sığınırım ”diye mırıldandı.

Su, Erdemliler Meclisi’ne cesaret vermek istercesine konuşmasına devam etti:

“Hiçbir bağın bizzat kendisi kuvvetli değildir. O bağa yüklenilen anlam onu güçlendirir. Allah’ın değer verdiği bağlara bakınız: Akrabalık bağı, sıla-i rahimin önemsenmesiyle, kardeşlik bağı kardeşlik hukukunun anlaşılıp gereğinin yapılmasıyla, inanç bağı inancın doğru anlaşılmasıyla değer kazanır ve güçlenir. Tersine bakarsak: Münafıklar Allah’a bir ucundan ibadet ettikleri için veya kendi canlarına kötülük ettikleri için, kuşkulandıkları için, şüpheye düşüp kuruntuları onları aldattığı için ve  o çok aldatan  şeytan onları  Allah hakkında aldattığı için Müslümanlardan olmadılar. Gelelim suçluların aile veya akrabalık bağları hakkındaki anlayışlarına: Onların hesap günü bencilleşip başlarının çaresine düşeceklerini biliyoruz. Kendilerini kurtarabilmek için eşlerini, çocuklarını, akrabalarını hatta tüm dünyadakileri verip kendilerini kurtarma derdine düşeceklerdir. Bu düşüncede olmalarına sebep, dünyada iken akrabalarına gerçekten de değer vermemeleri değil midir?”

Su bir anda çok konuştuğunun farkına vardı ve usulen sustu. 

 Sözcü sözü aldı:

“Hidrojen bağıyla bağlandığı bilinmezken bile iyi bilinen bir çözücü oluşu takdir edilen Su, sorunların çözümünde de ne kadar merhametli! Seni en zayıf halkan kadar sağlam olarak tanımak ne güzel! Yaratıcıyı hatırlatman ne güzel!  Söylediklerinden; düşüncesi bozulanın, başta akide bağı olmak üzere kardeşlik bağını ve diğer bütün bağları bozacağını, hiçbir bağın değerini anlayamayacağını, Allah ile bağlantısını keseceğini, zalimlere malzeme olacağını, dediğin gibi sözüm ona güçlüleri ve zorbaları destekler duruma geleceğini gerçekten anlıyoruz. Ne var ki yine de farklı farklı kanaatlerimiz var. Müslümanlar olarak değerini anlamadığımız bağlarımızdan kopup birbirimize düşer hale geldik! Birbirimizin boyunlarını vurur hale geldik ve farkına varmadan zalimin, zorba güçlünün yardımcısı olduk! Olmaya da devam ediyoruz!” dedi ağlamaklı bir sesle…

Erdemliler Meclisinde hemen herkesin gözleri dolmuştu.

Su titrek bir sesle:

“Gözlerinizdeki  gözyaşı   olarak yemin ederim ki yeryüzünün en kuvvetli bağı  zayıf bırakılıp zayıf düşürülenlerin birbirlerine tutunarak Allah rızası için  gerçekleştirdikleri bağdır.Bu bağlanma sebebiyledir ki Allah yeryüzünün zayıf bırakılıp mahrumluğa mahkum edilenlerini yeryüzünde iktidar yapacağı sözünü verdi!Allah hiç sözünden döner mi?Allah nice az, inanmış kişinin kalabalıklara  galip geleceğini   vaat etti!” dedi.

Erdemliler meclisinde ağlayanlar vardı…

Su konuşmasını sürdürdü:

“Eğer sizler Allah’tan hakkıyla korkup inanan kardeşlerinize tutunur ve ne pahasına olursa olsun ayrı düşmemeye, kopup gitmemeye çabalarsanız, yani su gibi davranırsanız, Allah vaadinde duracak ve inanıp salih amel işleyenleri yine inanıp salih ameller işleyenlerle mutlak surette beraber kılacaktır! Ah! Aziz dostlarım! Sizlerin Kur’an ile bağınız, Allah ile bağlantınız nasıl da zayıflamış!”

Sözcü büyük bir umutla söz aldı:

“İnandık diyenlerin bir gün şeksiz –şüphesiz bir araya gelme, bir arada bulunma ihtimali var mı?”

Su en merhametli ses tonuyla:

“Eğer Allah kendi kitabında Müslümanların tefrikasından bahsediyorsa, bize düşen tefrikaya düşmenin de  Allah’ın kanunları dahilinde    olduğuna inanmaktır.Ben;   tefrika çıkarmaya çalışmanın,fitne tohumlarıyla beyinlerde ve kalplerde ayrılık tohumları ekmenin kötü olduğunu anlatıyorum.En temel endişesi kardeşinin yanında bulunmak ve  ondan kopmamak   olan bir Müslüman’ın  elbette ki kardeşini; haklı olduğu durumlarda desteklemeye,hatalı olduğu durumlarda da hatasından vazgeçirmeye çalışmasından daha doğru bir çabası olamaz. Allah böyle davranmayanların ayaklarını zalim topluluklara karşı sabit tutar mı? Onların üzerine sabır yağdırır mı?”

Bu sözler üzerine sözcü Erdemliler Meclisine döndü büyük bir heyecanla konuşmaya başladı:

“İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıveren, aralarına  bir engel koyarak birbirlerine geçip kavuşmalarını engellemeyi takdir eden  Rahman’dan biz inanan kullarının arasına şayet rızası varsa engel koymasını yoksa da bizleri ayırmamasını, aramızdaki engelleri kaldırmasını diliyorum!” dedi.

Meclis ve Su bir ağızdan:

“Amin!”dedi.

Sözcü devam etti:

“Ey Rabbimiz! Seni seven, Sana muhtaç olan, Sensiz yaşayamayacak olan,Seninle kurdukları bağları koparmanın getireceği hayatın , anlamsız, şaşkın, avare, ümitsiz, kalpsiz, ışıksız, tatsız, beklentisiz ve boş bir hayat olduğunu bilen kullarında   özgürlük ,sevgi, dostluk ve şefkat bilincini geliştir!Bizi zulümden kaçınan,esaretten korkan, zincirleri sevmeyen, kölelik bağlarından nefret eden   ve senin değer verdiğin bağlarla bağlanan kullarından eyle!

Allah’ım bizlere yaz aylarının sakin ve şefkatli akan sularından şefkati, kış aylarının  soğuk  sularından  ümitsizliğe ve zorbalığa karşı sabrı öğrenmemizi nasip et!  Senin uğrunda; birbirlerine kenetlenmiş binalar misali sağlam bağlarla bağlanarak mücadele eden kullarından eyle! Şeytan ve dostlarının insanlık için kurdukları tuzaklara karşı bizleri uyanık kıl! Rahmetin olan Su üzerinden yürütülen ve yürütülecek olan kirli savaşlara karşı insanları bilinçlendirmemiz için yardım et!sen ruhlarımızın ve bedenlerimizin en çok hangi amellerle mutmain olmasını istiyorsan onları bize nasip et! Dosdoğru yolunun üzerine oturan ve her bir taraftan sokularak saptırmak isteyen şeytan ve dostlarının gerçekten inanan kullarına bir zarar veremeyeceklerini biliyoruz. Bizi sana bağlanarak kendi aralarında güçlü bağlar kuran kullarından eyle ki sapıp da kaybedenlerden olmayalım!”

Su Meclisi ve Erdemliler Meclisi’nin “amin!”nidaları yerde ve göklerde yankılandı.

Şeytan ve uluslararası tekelin yöneticileri suyun sadece kendileri için değil tüm mahrumlar ve mazlumlar için de önemli olduğunu ve onların suyu sahiplenme duygularının kendilerininkinden daha kuvvetli olduğunu görüp planlarını yapmak üzere zilletin çukurlarına yöneldiler.

Su Allah’ın plan yapanların en hayırlısı olduğunu duyurdu gelecek kuşaklara.


Ali Yalçın