> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Son nefes 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Son nefes 2  (Okunma Sayısı 636 defa)
31 Ekim 2010, 15:27:19
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 31 Ekim 2010, 15:27:19 »



Son Nefes 2


Güzel bir kul olarak bu fânî âleme vedâ edebilmek için sayılı olan nefesleri son nefese hazırlamak zarûrîdir. Yâni mes’ud bir âhiret hayâtı için amel-i sâlihlerle müzeyyen, güzel, feyizli, huzurlu ve istikâmet üzere bir dünya hayatı elzemdir. Zîrâ hadîs-i şerîfte buyurulduğu üzere:

“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663)

Bunun sayısız misâlleri vardır. İbret ve hikmet dolu bu misâllerden bir tanesi şöyledir:

Adapazarı’nda bir müezzin efendi, muhterem pederim Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-’un bir ziyaret sohbetine, öğle namazındaki vazifesini ikmâl ettikten sonra gelmekte iken, bindiği bisikletle kendisine yanan yeşil ışıkta yolun diğer tarafına geçmektedir. Bu esnada çok hızlı gelen ve ona yanmakta olan kırmızı ışıkta duramayan bir başka araç, çok sür’atli olarak müezzin efendiye çarpar. Çarpmanın şiddetinden ötürü müezzin efendi havalanıp yere düşerken son nefesinde bu dünyaya âid son ifade olarak hem çarpan şoför hem de yol kenarındakiler tarafından da duyulmuş olan sesli ve iştiyaklı bir edâ ile şu cümleyi haykırır:

“Sana geliyorum Rabbim!..”

İşte bütün mesele, ömrü, son deminde sürûr ve huzurla Allâh’a götürebilmek, yâni herkesin korkulu rü’yâsı olan o demde sevinç duyarak: «Rabbim, sana geliyorum!..» diyebilmektir... Cenâb-ı Hak, cümlemize bu bahtiyarlığı nasîb eylesin! Âmîn!..

Eskilerin ifâdesiyle bu hâl:

«Su testisi su yolunda kırılır...» darb-ı meselinin pek mânidar bir tezâhürüdür. Yâni gönüller, yaşarken en çok ne ile meşgul olmuşlar ise, ölürken de onunla meşgul olmaktadırlar.

Elbette bunun istisnâları da vardır. Yâni bir kul, son nefesini îmân ile verebilmek için her ne kadar sâlih amellerle dolu bir hayat sürmeliyse de buna güvenerek Allâh’ın rahmetine nâil

olacağına kesin gözüyle bakmamalıdır. Bunun zıddına bir kul da düştüğü günahlara ve süflî hayata bakarak Allâh’ın rahmetinden ümîdini kesmemelidir. Zîrâ son nefesin ne şekilde olacağı, ilâhî bir sırdır.

Yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de, son nefesinde îmânlarını kurtarma mücâdelesi veren sâlih kullar birer örnek şahsiyet olarak sergilendiği gibi, bunun zıddına sâlih bir ömür sürerken nefsâniyetlerine râm olarak sonradan küfre dûçâr bir şekilde ölenlerin hazîn âkıbetleri de, birer ibret levhası hâlinde sergilenmektedir.

Nitekim, sâhip oldukları ilmi irfân ile tezyîn edemeyip nefsini arındıramayan İblis, Kârun, Bel’am bin Baura ve sahâbî iken dünyâ tamâlarına aldanan Sâlebe, bunların en bâriz misâlleridir.

Mâlum olduğu üzere İblis, önceleri Hak katında yüksek bir mevkî sâhibi idi. Ancak kibrinin neticesi olarak Cenâb-ı Hakk’ın emrinin kudret, azamet ve haşmetini göremeyip kendisinin Hazret-i Âdem’den üstün olduğu iddiâsına kalkıştı. Kendisinde bir varlık ve şeref vehmetmesi, onu Rabbinin emrine muhâlefet etmeye kadar sürükledi. Netîcede kibir ve inadının zebûnu olarak ebediyyen perişan oldu.

Kârun da, önceleri fakir ve sâlih bir zât idi. Tevrât’ı Hazret-i Mûsâ’dan sonra en iyi o tefsir ederdi. Hazret-i Mûsâ’nın duâsı berekâtıyla kendisine simyâ ilmi bahşedilmişti. Fakat sonraları nefsinin ve şeytanın desîselerine kapılarak kalbi dünyâya meyletti. Hazînelerinin anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşıyacak derecede idi. Buna aldanarak şımarıkça bir zenginliğin girdabında boğuldu. Fakat Hazret-i Mûsâ, ona zekâtını vermesini emredince o:

“–Malıma göz mü diktin? Bunları ben kendim kazandım.” deme cür’et ve küstahlığına düştü. Malı onu şımartıp helâkine sebep oldu.

Derken Kârun, Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i Hârun’un mânevî derecelerini kıskanmaya başladı. Hazret-i Mûsâ’ya nâmus iftirâsı atacak kadar hasedinde ileri gitti ve bunun netîcesinde de böbürlendiği hazîneleriyle birlikte yerin dibine geçerek helâk oldu.

Mülkün sâhibi olan Cenâb-ı Hakk’ı unutarak; mal, mülk, mevkî gibi tuzakları olan dünyaya gönül vermek, esâretlerin en acısıdır.

Bel’am bin Baura da, Al lâh Teâlâ’nın ken di sine ism-i âza mı öğ ret ti ği, ke râ me t sâhibi sâlih bir kuldu. Bu zât, İs­râ ilo ğul la rı için de âlim ve ve lî biri ola rak tanınıyor du. Fa kat son ra dan hevâsına, nefsî arzularına meyletmesi ne tî ce sin de o mânevî hâ li ni kay bet ti, hat tâ îmân sız ola rak öl dü. Bu hâdi se Kur’ân-ı Ke rîm’de şöy le bil di ril miş­tir:

“On la ra, şey ta nın pe şi ne tak tı ğı ve kendisine ver di ği miz âyet ler den sıy rı la rak az gın lar dan olan ki şi nin hâ di se­si ni an lat. Dileseydik, onu âyet le ri miz le üs tün kı lar dık; fa kat o, dün ya ya mey let ti ve he ve si ne uy du (ahmaklık ve şaşkınlığa dûçâr oldu). Onun hâ li, üs tü ne var san da, ken di hâ li ne bı rak san da, di li ni sar kı tıp so­lu yan kö pe ğin du ru mu gibidir...” (el-A’râf, 175-176)

Güzel bir kulluk hayatı yaşarken dünyaya aldanarak ebedî saâdetini ebedî bir sefâletle değişme bedbahtlığına düşenlere dâir, asr-ı saâdetten bir misâl de Sâlebe’nin hâlidir. Sâ le be, ön ce le ri mes cid den ve Pey gam ber Efen­di miz -sallâl lâ hu aley hi ve sel lem-’in soh bet le rin den ayrılmaz ken, mal-mülk sâ hi bi olup dün yâ sev gisi gön lün­de yer edin ce, za man la ce ma ati ter k et miş, farz olan ze ka tı nı bi le ver mek ten im ti nâ ede rek ha zîn bir âkı be te dû çâr ol muş tur. Sonradan Allâh Rasûlü’nün sözünü tutmamaktan dolayı pişmân olmuşsa da faydasız bir çırpınış içinde can verirken kulaklarında Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in:

“– Yâ Sâlebe, şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” ifâdeleri çınlıyordu. (Bkz. Ta be rî, Tef sîr, XIV, 370-372; İbn-i Ke sîr, Tef sîr, II, 388)

Tasavvuf târihinin büyük şahsiyetlerinden Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’yle ilgili şu hâdise de pek ibretlidir:

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin genç yaşta beli bükülmüştü. Sebebini soranlara şöyle derdi:

“–Kendisinden ilim tahsil ettiğim bir hocam vardı. Vefatı esnâsında ona telkînde bulunduğum hâlde kelîme-i tevhîdi getiremedi. Bu hâli görmek, benim belimi büktü.”

***

Görüldüğü üzere, âkı bet meç hul dür. Firavun’un si hir baz la rı mi sâ li, da lâ let üze re ya şa yıp âhir ömür le rin de hidâyete eren ler ol du ğu gi bi, Kârun ve Bel‘am bin Ba ura misâli, hi dâ yet üze re yü rü yüp, so nun da def te ri ni hüs ran la ka pat mış olan lar da mevcuddur. Do la yı sıy la bir kul, han gi mâ ne vî ma kam, mer te be ve üs tün lükte olursa ol sun, ne fis ve şeytan, dâimâ pu su da bek le mek te ve fır sa tı nı bu lur bul maz ayakları sırât-ı müstakîm’den kaydırabilmektedir. Zîrâ şeytan, Cenâb-ı Hak’tan:

“–Sırât-ı müstakîm üzerinde oturacağım ve kullarını azdıracağım!..” diye mühlet istedi, kendisine de imtihan dolayısıyla mühlet verildi.

Bu tasalluttan ancak ihlâslı kulların istisnâ tutulduğunu da şeytan şöyle îtiraf etti:

“– İhlâsını koruduğun kulların müstesnâ!..”

Peygamberlerin dışında hiçbir kul, îmân hususunda ayak kayması tehlikesinden kesin olarak selâmette değildir. Bu sebeple her bir mümin, kendisine lutfedilmiş olan ömür nîmetini lâyıkıyla değerlendirmeye gayret etmelidir. Ölümün soğuk ürpertilerinden kurtulmanın yegâne çâresi, ancak sâlihâne bir ömür yaşamaya gayret etmektir. Çünkü ölüme hazırlıklı olanlar, ölümden korku duymak yerine onu ebedî bir vuslat vesîlesi olarak telakkî ederler. Bunlar, “ölümü güzelleştirebilme”nin huzûruna ermiş mes’ud kullardır. Fakat gâfilâne bir hayat yaşayarak âhiretini mahvedenler ise, ölümün korkunç karanlığının girdabı karşısında soğuk ürpertiler duymaktan kurtulamazlar. Hazret-i Mevlânâ ne güzel söyler:

“Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir, insanı Allâh’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere, ölüme düşman olanlara, ölüm korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar.”

İşte bir kul, bu dünyâ hayatında benliğini aşar ve rûhunda meknûz olan melekî sıfatlar istikâmetinde merhaleler kat ederse, yâni “ölmeden evvel ölmek” sırrına nâil olursa, ölüm, hayâl ötesi muazzam ve müteâl olan Rabb’e vuslatın mecbûrî bir ilk adımı olarak görülür. Böylece ekseri insanlarda şiddetli korkulara sebep olan ölüm, gönüllerde “Refîk-ı A’lâ”ya, yâni “en yüce dosta” kavuşma heyecanına dönüşür.

Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in son anları, bu heyecanın zirvesinde yaşanmış bir vuslat demiydi. O, ömrü boyunca her hâlükârda Rabbinin emrine itaat ve muhabbet hâlinde olduğundan, ölmeden evvel ölerek vefâtını bir şeb-i arûs hâline getirmişti. Nitekim Peygamber Efendimizin vefatına üç gün kala Cenâb-ı Hak her gün Cebrâil

-aleyhisselâm-’ı göndererek Rasûlü’nün hatırını sormuştu. Son gün olunca Cebrâil

-aleyhisselâm- bu sefer yanında ölüm meleği Azrâil de bulunduğu hâlde geldi.

Cebrâil -aleyhisselâm-:

“– Ey Allâh’ın Rasûlü! Ölüm meleği senin yanına girmek için izin istiyor! Halbuki o, senden önce hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istememiştir! Senden sonra da hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istemeyecektir! Kendisine izin veriniz!” dedi.

Ölüm meleği içeri girip Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın önünde durdu ve:

“– Yâ Rasûlallâh! Yüce Allâh beni sana gönderdi ve senin her emrine itaat etmemi bana emretti! Sen istersen rûhunu alacağım! İstersen, rûhunu sana bırakacağım!” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Ey ölüm meleği! Sen (gerçekten) böyle yapacak mısın?” diye sordu.

Azrâil -aleyhisselâm-:

“– Ben, emredeceğin her hususta sana itaatla emrolundum!” dedi.

Cebrâil -aleyhisselâm-:

“– ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Son nefes 2
« Posted on: 25 Nisan 2024, 23:25:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Son nefes 2 rüya tabiri,Son nefes 2 mekke canlı, Son nefes 2 kabe canlı yayın, Son nefes 2 Üç boyutlu kuran oku Son nefes 2 kuran ı kerim, Son nefes 2 peygamber kıssaları,Son nefes 2 ilitam ders soruları, Son nefes 2önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes