๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 10 Haziran 2011, 16:13:16



Konu Başlığı: Siz âdil bir imam mısınız?
Gönderen: Sefil üzerinde 10 Haziran 2011, 16:13:16
     

   
Siz âdil bir imam mısınız?


Önceki yazıda hadisler ve ayet-i celîleler ışığında mahşeri ve orada yaşananları anlatmaya çalışmıştık.

Okuyucularımızdan bir kısmı ciddi bir karamsarlığa düştüklerini, yazıda anlatılan hususların kendilerini ye'se sürüklediğini ifade ettiler. Âkibet endişesi içinde olmak -ye'se düşmemek kaydıyla- her zaman kulun menfaatinedir. Zira büyüklerimiz havf-reca dengesini anlatırken havfın recaya nisbetle bir adım önde olması gerektiğini söylerler.

O gün hakikaten dehşetli bir gün olacak ama o günün dehşetinden korunacak insanlar da az değil. Nebiler Sultanı bir hadis-i şeriflerinde o günün bahtiyarlarını şöyle anlatıyor: "Yedi grup insan var ki, Allah bunları kendi zıllinden (gölge) başka sığınak olmayan (kıyamet) gününde, zılli altında himaye buyuracaktır. Bunların ilki "âdil imam"dır. İkincisi, (nefsin ve şeytanın bütün çelmelerine rağmen) ömrünü ibadet neşvesi içinde geçiren gençtir. Üçüncüsü, kalbi mescidlere bağlı ve onlara dilbeste olan kimse. Dördüncüsü, Allah için birbirini sevip, Allah için bir araya gelen ve Allah için birbirinden ayrılan iki insandan her biri. Beşinci bahtiyar, makam ve cemal sahibi bir kadının talep ağında (nefsine başkaldırıp) "ben Allah'tan korkarım" diyen yiğit. Altıncısı solundakine infak ettiği şeyden, sağındaki birşey hissetmeyecek şekilde sadakasını gizli eda eden kahraman. Yedincisi, yapayalnızken Allah'ı anıp da gözleri yaşlarla dolan gönül ehli kimse."

Hadiste sayılan hususların her biri insan iradesi açısından başlı başına önem arz ediyor. Baktığımız zaman bunların bazısının, îfası çok zor ve çetin işler, bazısının da ruha ciddî birer çelme sayılan ağlar olduğunu görüyoruz. İnsan bu ağların bazılarından kurtulsa da, her an diğerlerine takılma ihtimaliyle karşı karşıyadır. Ancak insan, Allah'ın himaye ve inayetiyle aşılabilecek olan bu öldürücü tuzaklardan sıyrılabilir. Takatini zorlayan hatta bazen onu aşan bu çetin sorumlulukları başarıyla yerine getirebilir. Bunun için, Allah'ın inayet ve himayesini celb etmenin en güçlü, en makbul vesilesi sayılan iradenin hakkını vermeli ve Allah'la sımsıkı irtibatta bulunmalıdır.

Bu hadis-i şerif, insanlık tarihi boyunca, hikmet ehlinin, filozofların peşinde koştukları faziletli toplumun formülünü de veriyor. Zikredilen her bir madde bize, iradesiyle var olabilmiş ve Allah'la irtibattaki gücü ortaya koymuş kudsîler cemaatini anlatıyor. Anlatırken de "Allah'ın gölgesinde gölgelenmek" gibi bir ayrıcalıkla bu sıfatları elde etme mevzûunda içlerimizi arzu ile doldurup gönüllerimizi şahlandırıyor.

Güneşin bulutların yerini alıp her yanı kavurduğu, beyinlerin kaynayıp terlerin gırtlağa ulaştığı ve sebeblerin bütün bütün iflas edip her şeyin insanın aleyhine döndüğü o gün, Hakk'ın himaye ve inâyetinden başka gölge olmayacak ve olamaz da. Bu gölgenin arş gölgesi veya başka bir şey olması önemli değil, önemli olan bildiğimiz düzenin değişmiş, kıstasların altüst olmuş, arz u semânın başkalaşmış olmasıdır. O gün sebebler tamamen sukut etmiş, müsebbibü'l-esbab'tan başka melce' ve mencâ kalmamış olacaktır. İnsanlar lisan-ı halleriyle ve dilleriyle "medet, medet!" diye etrafa, semaya bakıp duracaklardır ama yukarıda sayılan bu yedi grubun dışında hiç kimse ekstradan bir inayete mazhar olmayacaktır.

Bu müthiş günde, kimsenin kimseye destek olamayacağı, himaye ve iltimasların hiçbir işe yaramayacağı muhakkak. Seslerin kesildiği, canların gelip gırtlaklara dayandığı, başların dönüp bakışların bulandığı o gün, kim kimi koruyabilir ki?

Evet, işte böyle bir günde tek sığınak vardır; o da Allah'ın himâyesinin gölgesidir ve bu gölgeden yararlanacak olanların ilki: Dünyada sorumluluğunun şuurunda olan ve uhdesine aldığı emânetlere riâyetle hak, adalet ve istikâmeti temsil eden "âdil imam"dır. Burada imamdan maksat sadece devlet reisi olmasa gerek. Aile reisliğinden devlet reisliğine uzanan çizgide, üzerinde birkaç insanın, işçinin, memurun, çalışanın, öğrencinin, esnafın, aile efradının ve topyekün bir milletin sorumluluğunu taşıyan herkes bu tarifin içindedir. Mahalle muhtarı, okul müdürü, şu sorumlusu, bu sorumlusu... Hâsılı, bu gruptakilerin tamamı "Âdil imam" sözüyle anlatılan hakikatin çerçevesine dâhildir.

Gerek evlatlarının, gerek işçilerinin, ev arkadaşlarının, esnaflarının, öğrencilerinin gerekse kadınıyla erkeğiyle bütün milletin hukukunu kılı kırk yararcasına gözeten, onların sorumluluklarını yüreğinde hisseden, dertleriyle dertlenip, kurtuluşları için gayret ve dua eden kişi "âdil bir imam"dır. Bu imam, her davranışının hatta niyetinin bile hesabını ahirette vereceğini bilir. Yalanın, hilenin, entrikanın, ayak oyunlarının tek tek yüzüne vurulacağından emindir. Bu sebeple o büyük günde mahcup olmaktan tir tir titrer. Kendisini adalet çizgisinden ayırmaması, ayağını ve kalbini kaydırmaması için "Kalblerin tek sahibi"ne dua eder. Bu samimi gayretin karşılığını da mahşerde en özel gölgelikte gölgelenerek alır.

Hadiste anlatılan diğer altı hususu inşallah önümüzdeki yazıda ele almaya çalışalım


Süleyman Sargın