> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Nasıl umursamayacaksın
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nasıl umursamayacaksın  (Okunma Sayısı 773 defa)
23 Haziran 2010, 12:00:14
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 23 Haziran 2010, 12:00:14 »



Nasıl Umursamayacaksın!



İnsanız ve yaşadığımız her şey bize tesir ediyor Ruhumuz bedenimizden daha çok müteessir oluyor İç dünyamız öyle engin olduğu halde duyup gördüklerimiz karşısında gün geliyor içimiz daralıyor, kabımıza sığamıyoruz Bazen de içimizdeki bu daralma, dışımızdaki koskoca dünyayı bütün genişliğine rağmen bir fincana çeviriyor Adeta nefes alamaz hale geliyoruz

İnanan bir gönül, kendi meseleleriyle alakadar olmasının yanı başında akrabasının, eşinin-dostunun, inanan kardeşlerinin hatta bütün bir insanlığın derdi ile seviyesine göre alakadar olur Üstad Bediuzzaman’ın işaret buyurduğu üzere, kişiyi alakadar eden en has daire kendi ile alakalı olan dairedir Yani o, her şeyden evvel kendi ahiretini kurtarmanın yollarına bakar Hakka dilbeste olma, kullukta istikameti yakalama ve bu sayede imanını kurtarma cehdi içerisine girer Ancak bunu yanlış anlamamalı Bu başkalarının dertleri ile hiç alakadar olmamak anlamına gelmez Zira yine Üstad bir başka yerde “Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar Farkında değilim Karşımda müthiş bir yangın var Alevleri göklere yükseliyor İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum…”

Elbette böyle ulvî düşünceleri, bu enginlikte vicdanda duyma seviye işidir Böyle yüce kametlerin himmeti âlî olması hasebiyle bütün bir milleti, belki ümmeti ve hatta bütün insanlığın salahını, felahını dert edinirler Ancak, bu tür duygu ve düşünceler sadece onlara has kalmaması gereken, Hakk katında makbul duygulardır Her inanan gönül seviyesine göre bu tür ızdırabı vicdanında duymaya çalışmalıdır Bir Kutlu, bu mevzuyu dillendirirken şunlara parmak basar “Vicdanda bu tür kuşatıcı duyguları hissetme biraz seviye işidir Allah kimine öyle güzel bir kalb lutfetmiştir ki, hasbîlik ve diğergamlıkta, başkaları için yaşama mevzuunda, onların dertleriyle dertlenme hususunda çok samimidirler Bazıları ise, buna mazhar olamamıştır Herhalükarda bir ibadet seviyesindeki bu tür ızdırabı içinde duymak isteyen kimselerin bunu Alemlerin Rabbinden dilenmesi gerekmektedir Hem de hiç kimsenin olmadığı, gecelerin sessiz koylarında, Rabbine dua dua yalvararak bunu talep etmelidirler Bir diğer nokta da, mü’min bunları hissedebilmek için etrafı ile alakadar olmalı, olup bitenleri az çok takip etmelidir” Bu sayede o, her şeyden evvel haberdar olduğu sıkıntılar karşısında gönlünde bir ızdırap duyacak, sonra bu ızdırabı gönüldaşı ile paylaşacak, fikirlerini himmetlerini inzimam ettirecek ve yaraya merhem sarmanın yollarını birlikte arayacaklardır Ellerinden hiçbir şey gelmediğinde ise, her şeye gücü yeten Kâdir-i Külli Şey’e münacaat edeceklerdir Tıpkı bir dönemde Benî İsrâil’in büyük bir imtihan karşısında yaptıkları gibi “Mûsâ: “Ey kavmim, dedi, Siz Allah’a iman ettiniz, O’na tam bir teslimiyetle bağlandınızsa, öyleyse yalnız O’na dayanıp güvenin! Onlar da şöyle cevap verdiler: “Biz de Allah’a dayanıp güvendik Ey Rabbimiz! Bizi o zalim kimselerin işkenceleri ile imtihan etme ve rahmetinle kurtar bizi o kâfirler güruhundan!” Mûsâ’ya ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi namazgâh yapın, namazı hakkıyle ifa edin ve ey Mûsâ müminleri müjdele!” diye vahyettik” (Yunus, 10/84-87)

Hak Dostu, bakınız böyle ızdırap duymanın ne denli mühim olduğunu ve aslında neyi nasıl vicdanda duymanın gerektiğini güncel bir anlatımla nasıl dile getiriyor "Âlem-i İslam'ın derdini içimizde hissetmiyoruz Dünyanın bir yanı cayır cayır yanıyor Sanki o yangın bizimle alakalı değilmiş gibi bencilce bir lafımız var "Ateş düştüğü yeri yakar" Böyle düşünen zihinler yerin dibine batsın Bir mü'min "ateş nereye düşerse düşsün, o beni yakar" demeli Yakınıma düşerse, daha yakın yakar, uzağa düşerse de yakar Pakistan'a düşen ateş de beni yakar, Açe'ye düşen ateş de beni yakar, Irak'a düşen ateş de beni yakar, Şam'a düşen ateş de beni yakar, Güneydoğu'ya düşen ateş de beni yakar, Batı Anadolu'ya düşen ateş de beni yakar Nerede bir ateş varsa bilmelisiniz ki benim içimde bir kor gibi yanıyor Bu mümince bir gönlün sesi soluğudur, nefesidir Öbürü ise bencilce çıkan hırıltılardır"

Her dönemin kendine ait dertleri olmuş Ama Hakk namına inleyenlerin nazı bir, sazı bir Bakın İstiklal Şairimiz Akif de devrinin ızdırabını coşkun bir hissiyatla şöyle dillendirmiş

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu? (Mehmet Akif Ersoy)

Umursamazlık Gün Gelir Sahibini Vurur
Günümüz dünyasında maalesef o kadar çok zulüm ve buna maruz kalan mazlum kimseler var ki, zaman zaman insanın “artık bu kadar da olamaz, işte şimdi gayretullaha dokunacak, belalarını bulacaklar” dediği oluyor Gün geçmiyor ki, tabii afetlerle veya insanların eliyle mağdur edilen bîçare, yardıma muhtaç kimselere ait haber duymayalım Gönül sahibi insanın, bunca etrafındaki problemlere gamsız kalması düşünülemez Mutlaka elinden gelen bir şeyler olmalı ve elinden geleni yapmaya çalışmalıdır İster, derdini paylaşacağı kimse, ister yanıbaşında isterse kilometrelerce uzakta, ister dindaşı soydaşı, isterse de dünyanın öbür köşesinde yardıma muhtaç herhangi biri olsun onun için yardımına koşacağı, derdini, ızdırabını içinde hissedeceği birileri vardır ve elinden geldiğince hepsine el uzatmaya çalışır Hiç biri için “adam sen de” deyip umursamazlık edemez Zira, umursamazlığın bir anlamda bindiği dalı kesmek olduğunu, o belaların bir şekilde dönüp dolaşıp bir gün kendisini de vuracağını çok iyi bilir Tıpkı şu ders dolu hikayede olduğu gibi…
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açmakla meşgul olduklarını gördü Kendi kendine: “İçinde ne var acaba?” diye düşündü Ama gördükleri onu dehşete düşürmüştü Paketin içinden bir fare kapanı çıktı
“Evde bir fare kapanı var Evde bir fare kapanı var!” diye bağırarak anne ve babasının yanına koştu Minik farenin bu telaşını gören anne ve baba fare, doğruca mutfağı görebildikleri çatlağın bulunduğu yere koştular Evet minik farenin söyledikleri doğruydu Evin sahipleri fare kapanı kuruyorlardı “Bu haberi bahçedeki hayvanlara da duyurmamız lazım” dedi baba fare “Hem belki bize yardım edebilirler ne dersiniz?”

Anne baba ve minik fare doğruca bahçeye diğer hayvanların yanına koştular “Evde bir fare kapanı var… Evde bir fare kapanı var!” Tavuk umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını çevirdi ve gıdakladı: “Bu sizin sorununuz benim değil Bana bir zararı olmaz”
Tavuktan destek alamayan fare ailesi bu sefer telaşla koyunun yanına koştular "Evde bir fare kapanı var!" diye haykırdılar bir kez daha Koyun anlayışla karşıladı ama, “Çok üzgünüm ama sizin için dua etmekten başka bir şey gelmez elimden” dedi
Fare ailesi bu kez ineğin bulunduğu ahıra koştu “Evde bir fare kapanı var!” İnek onları önce duymazdan geldi sonra döndü ve “Sizin için üzgünüm ama beni hiç ilgilendirmiyor” dedi
Yardım isteyebilecekleri başka kimse kalmamıştı Umutsuz, başları önde, eve geri döndüler Çiftçinin kurduğu fare kapanına birgün birer birer yakalanacaklarını biliyorlardı Umutları yoktu Yardım edecek kimse de Evin içinde artık bir ölüm sessizliği vardı Minik fare ve ailesi iki gündür açlık ve susuzluktan bitkin hasta düşmüşlerdi Birden bir gürültü duydular, gecenin sessizliğini bölen ses fare kapanından geliyordu Çiftçinin karısı, fare yakalandı diye düşünerek yatağından fırlamış ve mutfağa koşmuştu Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğundan kısıldığını fark edemedi tam ışığı yakmak üzereyken, kapana yakalanan yılan kadını ayağından soktu
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü Doktor, zehiri temizledi, yarayı sardı ve eve gidebileceklerini ama hastanın iyi beslenmesi ve dinlenmesi gerektiğini söyledi Kadıncağınız ateşi vardı ve ter içinde kıvranıp duruyordu Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilirdi Çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu, tavuğu kesti Karısı tavuk suyuna çorbayı içtikten sonra biraz kendine gelir gibi oldu
Kadının hastalığını duyan akrabaları-konu komşu ziyarete geldiler Evde pek bir şey yoktu Onlara ikram etmek için çiftçi bahçedeki koyununu kesti
Kadının durumu gittikçe kötüye gidiyordu Belli ki yılan çok zehirliydi Birkaç gün sonra kadın öldü Cenazeye çok insan gelmişti Yemek yapılması gerekiyordu Çiftçi, mezbahadan bir kasap çağırıp ineği kestirdi Fare ailesi ise tüm bu olan biteni duvardaki delikten üzüntü ile izlediler
Evet, insan, hayatı paylaştığı herkesle ve her şeyle alakadardır Bu alakanın seviyesine göre de mesuliyeti vardır Mesuliyetini müdrik, başkalarının derdi ile dertlenen kimse gün gelir kendi başı derde girdiğinde, bir gün derdini paylaştığı kimseleri yanı başında bulur Kimseyi bulamasa da ne gam, o diğergamlığıyla öyle Biri’ne dost olmuştur ki; O, her zaman onun yanında, ona zahir ve mu’in...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nasıl umursamayacaksın
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:29:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nasıl umursamayacaksın rüya tabiri,Nasıl umursamayacaksın mekke canlı, Nasıl umursamayacaksın kabe canlı yayın, Nasıl umursamayacaksın Üç boyutlu kuran oku Nasıl umursamayacaksın kuran ı kerim, Nasıl umursamayacaksın peygamber kıssaları,Nasıl umursamayacaksın ilitam ders soruları, Nasıl umursamayacaksınönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes