> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Musibetlerin İç Yüzü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Musibetlerin İç Yüzü  (Okunma Sayısı 607 defa)
02 Temmuz 2010, 15:06:22
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 02 Temmuz 2010, 15:06:22 »



Musibetlerin İç Yüzü

Musibet kelimesi, daha çok, insana isabet eden hastalık, bela, sıkıntı gibi elem ve keder verici hâdiseler için kullanılır Ve bunlarla insanoğlu, sabır imtihanına tabi tutulur

Bir hadis-i şeriften aldığımız müjdeye göre, lambanın sönmesiyle yeniden yanması arasında çekilen cüz’i bir sıkıntı bile günahlara kefaret oluyor Hastalıklar, musibetler, özellikle umumî afetler, bunları sabır ve rıza ile karşılayan bir kulun manevî makamını yükseltiyorlar; kalbini safileştiriyor, ruhunu olgunlaştırıyorlar

Her hastalık, her musibet ayrı bir sabır imtihanıdır Bu imtihanı kaybeden insanlar, kadere itiraz etme tehlikesiyle karşı karşıya kalırlarKaderin ince sırlarını bilmenin insan idrakinin çok ötelerinde olduğu, Kur’an-ı Kerimde, Hz Musa’nın(as) bir kıssasıyla müminlere ders verilirBu kıssada Hz Musa(as) ile Hz Hızır’ın(as) seyahatlerine yer verilir Kısaca özetleyelim:

Hz Hızır, ilm-i ledün denilen, “hâdiselerin hikmet yönünü bilme,” hususunda İlâhî lütfa mazhar olmuş bir büyük veli, yahut bir peygamber

Hazret-i Musa(as) bu zattan hikmet dersi almak ister Hz Hızır onun arkadaşlık teklifini, “sen benimle beraberliğe sabredemezsin” şeklinde ilginç bir gerekçe ile reddeder ve sözünü şöyle tamamlar: “(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?”

Hz Musa’nın(as) “İnşallah sen beni sabreden bir kul olarak bulacaksın, senin emrine de karşı gelmem” demesi üzerine arkadaş olurlar HzHızır bu arada bir de şart koşar: “Ben bir konuda sana bilgi verinceye kadar benden hiçbir şey sorma!”Bir gemiye binerler Hz Hızır, gemiyi yaralamaya başlar Hz Musa(as) dayanamayıp itiraz eder Hz Hızır’ın ikazı üzerine, “unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme” diyerek özür beyan eder Yolculuğa devam ederler Hz Hızır, küçük bir çocuğu öldürür Hz Musa, buna da itiraz eder Hz Hızır kendisini tekrar ikaz edince, Musa aleyhisselâm: “Bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme” der

Daha sonra bir köye uğrarlar, kimse onları misafir etmez Hz Hızır, o köyde yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarı tamir eder, doğrultur HzMusa, biraz da sitem karışımı bir üslupla, böyle yapmasının hikmetini sorunca, Hz Hızır, “arkadaşlığımız burada sona eriyor; şimdi sana sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim” der

Gemiyi yaralamasından başlar: “Zâlim bir hükümdarın sağlam gemilere el koyduğunu, gemiyi bu yüzden ayıplı kılmak istediğini söylerÖldürdüğü çocuğun babasının salih bir zat olduğunu, çocuğun onları azgınlığa ve nankörlüğe boğmasından koktuğunu ifade eder Duvar tamirine gelince, o duvarın altında bir hazine bulunduğunu, evdeki iki yetim çocuk büyüyünceye kadar duvarın yıkılmaması gerektiğini, onun için tamir yoluna gittiğini anlatır Ve bütün bu işleri, kendi hevesiyle değil, İlâhî ilhamla yaptığını özellikle vurgular”

Allah kelâmında yer almış bu kıssadan almamız gereken en büyük ders şu olsa gerek: “Hz Musa gibi büyük bir peygamber bile, hâdiselerin altında yatan İlâhî hikmetleri tam olarak bilemediğine göre, biz boşuna kendimizi yormayalım”

Beşerin iradesi dışında cereyan eden olaylara kendilerince yorumlar getirenler, bir bakıma Hz Hızır’ı taklide kalkışmış oluyorlar Ancak, o, bütün bunları İlâhî ilhamla söylüyordu; bunlar ise ya nefislerinin isteklerini aktarıyorlar, yahut kendi his ve heveslerine tercüman oluyorlarNur Külliyatında, “Ehl-i hakikat gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler” buyurulur Hakikat ehli denilince en başta peygamberler hatıra gelir Onlar bile gaybî şeylerden, ancak Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bildirdiği kadarına vâkıf olabilirler Peygamberlik görevlerini yürütürken, olayların zahirine bakar, İlâhî emirlere uygun olup olmadıklarına nazar eder, ona göre hükmederler Hâdiselerin altında yatan bütün hikmetleri bilmeleri, bazen, bu kutsî görevlerinde aksamaya yol açabilir Bu hikmet içindir ki, kendilerine her şeyin iç yüzü ve hikmet yönü tam olarak bildirilmemiştir

İşte bu kıssa bunun en güzel bir örneğidir

Kıssanın ayrı bir yönü üzerinde de durmak isteriz: Seçilen üç olay âdeta birer semboldür Birincisi “mala gelen zararları” ikincisi “cana, çoluk çocuğa, akrabalara gelen musibetleri” üçüncüsü de, “İslâm düşmanlarının dünyada nâil oldukları nimet ve ihsanları” temsil ediyor

Muhyiddin Arabî Hazretleri, kıssada geçen üç olayla Hz Musa’nın(as) başından geçen üç olay arasında ilgi kurar Bunlardan birisini nakledelim: Hz Musa’yı da annesi bir sandığa koyup Nil nehrine atmıştı Ama bu atışın “Zahiri helâk, batını necat idi” Yani görünüşte annesi onu boğulmaya terk ediyordu Halbuki, o böylece ölümden kurtulmuş, bununla da kalmayıp Firavunun sarayına yerleşmişti Hz Hızır’ın gemiyi yaralaması da böyle idi

Hz Hızır, Hz Musa’ya(as) “kendisiyle arkadaşlık etmeye güç yetiremeyeceğini” söylemekle ona ilk gaybî haberi de vermiş oluyordu Bu haberini bir teselli cümlesiyle tamamlamıştı: “(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?”

Bu teselli cümlesinde aynı zamanda büyük bir müjde de saklı: “Kadere itiraz etmemek şartıyla, insanoğlunun musibetler karşısında gösterdiği sabırsızlıktan dolayı ceza görmeyeceği müjdesi”

“Evet musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette aciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı

Musibeti Allah’a şekva etmeli, yoksa Allah’ı insanlara şekva eder gibi, ‘Eyvah! Of!’ deyip, ‘Ben ne ettim ki, bu başıma geldi’ diyerek, aciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır” Mektûbat

Başta da belirttiğimiz gibi, bu kıssadan alınacak en büyük hisse, “insanın İlâhî hikmetleri ve kaderin derin sırlarını anlamadaki aczini hissetmesidir”

Ahmet Avni Konuk şöyle buyurur:

“Bir abd bir belâya giriftar olunca, onun eleminden Hakk’a şikayet ederse sabrına zarar vermez Ancak Hakk’ın gayrına şikayet etmeyip, nefsini zapt etmeli

Şikayet eden kimse, kazaya değil makzi olan şeye razı olmamış bulunur Halbuki bize, ‘makzi olan şeye razı olun’ diye hitab olunmadı”

Kader: bir plân, bir program demektir Kaderde olan bir şeyin icra edilmesine kaza diyoruz Makzi ise, “kaza olunan, icra edilen şey” Meselâ, bir cümleyi yazmayı planlamak kader, yazmak ise kazadır Makzi de yazılan cümledir Aynı şekilde, insanın hastalanması kaderinde varsa, hastalandığında bu kader kaza edilmiş demektir Makzi ise hastalıktır Bize, “makziye razı olun” diye bir teklif yapılmış değil Öyle olsaydı tedavi olmak günah olurdu Demek ki, hastalık geldiğinde bunun Hakkın bir takdiri ve kazası olduğunu bilip rıza ile karşılamak, itiraz ve isyan yolunu tutmamak, öte yandan tedavi için gerekli tedbirleri de almak durumundayız

Her musibet kahır değil; her musibeti, her hastalığı yahut her felaketi mutlaka bir kahır tecellisi olarak görmemek lâzım

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor: “Belâların en büyüğü peygamberlere, sonra evliyaya, sonra diğer has kullara gelir”

Belâ, denilince “musibetlerle imtihan olmayı” anlıyoruz Ağır imtihanların neticeleri de büyüktür Memur imtihanıyla, meselâ kaymakamlık imtihanında sorulan sorular elbette bir değil Birincisi ikinciden ne kadar kolaysa, ikincinin sonucu da birinciden o kadar önemli
Konuyla ilgili harika bir tespit:

“Kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır Ondan gelen şer de hayırdır Çirkinlik de güzeldir” Sözler

İnsan öncelikle kendi bedenini şöyle bir gözden geçirmeli Her organını ayrı ayrı düşünmeli
Ve sormalı kendi kendine: Hangisinin yeri, şekli, büyüklüğü, vazifesi en güzel şekilde takdir edilmemiş? Sonra kendi ruh dünyasına intikâl etmeli ve aynı düşünceyi o âlem için de sürdürmeli: Hafıza mı gereksiz, hayal mi? Sevgi mi fazlalık, korku mu?

Beden bütün organlarıyla bir bütün teşkil ettiği ve ancak o zaman fayda sağladığı gibi, ruh da bütün duyguları, hissiyatı ve lâtifeleriyle bir bütün O da ancak böylece netice verebiliyor İnsan ruhundan, akıl ve hafızayı çekip alsanız hiçbir fonksiyon icra edemez olur Endişe duygusunu alsanız tembelleşir; ne dünyasına çalışır ne âhiretine Korkuyu çıkarsanız, hayatını koruyamaz hale gelir Sevgi hissi taşımasa, hiç bir şeyden zevk alamaz

İşte insanın, hem bedeni hem de ruhu en güzel ve en hikmetli bir şekilde tanzim edilmiş Buna “bedihi kader” deniliyor Aynı şekilde, insanın bir ömür boyu başından geçen hâdiseler de nizamlı ve intizamlı Buna da “mânevî kader” denilmekte Bedihi kader, mânevî kaderden haber veriyor Her ikisinin de her şeyi güzel Elbette ki, cüz’i iradeyle işlenen günahlar, isyanlar hariç

Mânevî kaderin irademiz dışındaki tecellileri karşısında, aciz bir kul olarak, ne yapacağımızı şaşırdığımız, bocaladığımız zaman, hemen bedihî kadere ve ondaki sonsuz hikmetlere nazar etmeliyiz Meselâ, anne rahmindeki rahimane terbiyemizi hatırlamalıyız: O dönemde İlâhî hikmet ve rahmet bizi en güzel şekilde terbiye ediyordu ve biz olanların hiçbirinin farkında değildik

Şimdi de aynı rahmetin başka cilveleriyle yaşıyoruz “Allah’a karşı hüsn-ü zan ibadettir” hadisinden dersimizi tam alarak, bizi o gün öylece besleyen, büyüten ve her şeyimizi en güzel şekilde tanzim eden Rabbimizin rahmetine itimat etmeliyiz Karşılaştığımız her hâdiseyi bir imtihan sorusu olarak değerlendirmeli ve nefsimizin hoşuna gitmeyen olaylarda da bir rahmet tecellisi aramalıyız İnsan sadece nefsini ölçü aldı mı yanılır Bir gencin nefsi, okula gitmemek ve oyun oynamaktan yanadır Ama akıl bunun karşısına çıkar İstikbâldeki güzel makamları, yahut çekeceği sıkıntıları gösterir, onu oyundan vaz geçirir Demek ki, nefis için güzel olan, akıl için güzel olmuyor

Kalp ise apayrı bir âlem O, iman ile nurlanırsa, her şeyi ve her hâdiseyi İlâhî isimlerin birer tecellisi olarak görür “Allah’ın bütün isimleri güzel olduğu gibi, onların bütün cilveleri, bütün tecellileri de güzeldir” gerçeğin...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Musibetlerin İç Yüzü
« Posted on: 29 Nisan 2024, 13:18:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Musibetlerin İç Yüzü rüya tabiri,Musibetlerin İç Yüzü mekke canlı, Musibetlerin İç Yüzü kabe canlı yayın, Musibetlerin İç Yüzü Üç boyutlu kuran oku Musibetlerin İç Yüzü kuran ı kerim, Musibetlerin İç Yüzü peygamber kıssaları,Musibetlerin İç Yüzü ilitam ders soruları, Musibetlerin İç Yüzüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes