๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Ocak 2012, 15:25:44



Konu Başlığı: Silik kahraman
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Ocak 2012, 15:25:44
Silik kahraman


Roman, ana hikâyesi başkahramanlar üzerinden ilerleyen bir doğaya sahiptir.

Unutamadığımız roman kahramanlarından bahsederken onların adını anarız çoğu kez. Don Kişot, Anna Karenina, Raskolnikov, Jean Valjean... Dilber, Behlül, Feride...

Fakat aklımda kalan öyle kahramanlar var ki ne olayın ana çizgisi üzerinde yer alıyorlar ne de romanın varlık nedeni oldukları söylenebilir. Silik kahramanlardır bunlar. Romandan çekip çıkarılmaları halinde yapının çökmeyeceği, on beşinci, yirminci kadirden sınıflandırılan, hacimleri sınırlı kahramanlar. Roman boyunca yazarın meselesi de onlarla uğraşmak değildir.

Bu silik kahramanlardan bazılarının, gölgeler arasından saldıkları radyan ışığı, asli kahramanların üzerine tutulmuş kuvvetli ışıldakların tacizci ışığından çok daha fazladır. Yazar kendi ömrünün hangi hatırasını kendisi de fark etmeden derlemiş, kalp hangi derinlere inmiş, kalem hangi parıltılı altın mürekkebine batmıştır ki gözümüzün önünden bir an için geçirdiği görüntü bir daha unutulmaz. Sıcacık, insani bir öze bulaşmıştır onların ışığı. O kadar insanidir ki yansıttıkları öz, uzun uzadıya anlatılmaları gerekmez. Bir iki fırça dokunuşuyla yanıp parladıkları yerde etrafa saldıkları yaldız tozu benzerlerinin bütün hikâyesini içerir. Nerde görsek tanırız onları. Hikâyeleri ezberimizdedir. Bütünüyle resmedilmeleri, hayatlarının her aşamasının gösterilmesi gerekmez bu yüzden. Ufacık bir dokunuş bütün bir resmin karanlıkta kalan yanını zihnimizde tamamlamamıza yeter. Hatta böylesi daha bile iyidir. Bütün özetleri çıkarabiliriz onlarda. Böyle birkaç kahraman tanıyorum. Hiçbirini mensup oldukları romanın başkahramanlarına değişeceğimi de sanmam.

Sergüzeşt'teki Gevher Ağa. Dilber'e umutsuzca âşık olan (sadece âşık olan) bu siyahî haremağası romanın sadece son kısmında görüntüye girer. Sezai'nin naif kaleminde fazla derinleşemese de bu tip, öyle derin bir iz bırakarak geçer ki sayfaların arasından, unutulmaz.

Gevher Ağa, Aşk-ı Memnu'nun siyahî kölesi Beşir'de devam eder. O, geceler boyunca yalıda kesik öksürükleri işitilirken ve koparılıp getirildiği çöllerin hararetine benzer ateşler içinde kavrulurken Behlül'den de, Adnan Bey'den de çok daha etkileyicidir. Yine aynı dünyada yanık bir çöl türküsü söyleyerek pencere önünden geçip giden âmâ dilenci. Sadece geçip gider. Bir çizgi bir dokunuş. Ama yeter.

Çalıkuşu'nda, yazarının kullandığı sıfatla "pısırık" Kâmuran'ın olanca soğukluğuna mukabil üç beş sayfa içinde görünüp kaybolan Şeyh Yusuf. Mevlevi terbiyesinden geçmiş bu musıki muallimi söylenmemiş aşkına sarınarak ölümün yatağına düşerken kendi hikâyesinde bütün benzerlerinin hazin hikâyesini anlatır. Çünkü sahici bir görünüştür onunki. Bir an görünmesi yeter onun, gerisini biz anlarız. Romanları, onların yazarı olmayan bizler, pekâlâ tamamlarız.

Tolstoy'un Diriliş'inin onca kalabalık kadrosu arasında ismi bile kolaylıkla unutulabilecekken ölüme yakın durduğu için mi tekinsiz bir güzelliği uyarır Kriltsov? Romanın başkahramanı, bir başka "soğuk", Prens Nehlüdov onu "bir tesadüf" hapishane morgunda gördüğünde ateş gibi iki cümleyle çizilir resmi: "Prens bu yüzü, daha dün öfke ve ıztırapla canlı bir haldeyken görmüş, konuşmuştu. Şimdi ise bu yüzde öfkeden eser kalmamış, sakin, hareketsiz, korkunç derecede güzel ve âdeta tebessüm ediyordu."

Roman değil ama hatırlamadan geçemeyeceğim Erzurum Yolculuğu'nda Puşkin çok sade birkaç cümleyle savaşın resmini çıkarır: "Atım yolda yanlamasına uzanmış yatan genç bir Türk'ün cesedi önünde durdu. On sekiz yaşlarında bir delikanlıydı bu. Bir kızınkini andıran solgun yüzü henüz tazeliğini yitirmemişti. Sarığı tozlar içinde yatıyordu. Tıraşlı ensesinde bir kurşun yarası vardı".

Silik kahramanlar. Ne hayatın ne aşkın ayrıntılı tahlili ile karşılaşırız onlarda. Ama görünmezleri görünürlerinden daha fazla; etkileri bu yüzden kesin ve kalıcıdır. Başkahramanları bile unutulan romanlardan geriye en fazla onlar kalır. En azından benim hafızamda.




Nazan BEKİROĞLU/ZAMAN