> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak  (Okunma Sayısı 613 defa)
24 Kasım 2010, 14:53:05
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 24 Kasım 2010, 14:53:05 »



Sıkıştırılmış Zamanlarda Ölümü Yaşamak


“Her nerede olsanız sağlam kaleler için dede bulunsanız yine ölüm sizi bulur”

(4/78)

 İğnesiz, ipliksiz beyaz bir kumaşın içine sarılan, yarım kalan bir kelimenin, tamamlanamayan bir cümlenin, anlamlandırılamayan bir bakışın ifadesini yansıtarak hızlıca dünyalılardan uzaklaşmak isteyen bir yürüyüşün adı ölüm…
 

   Bütün telâşlardan sıyrılıp ardına bile bakmadan, içinde oyalandığı dünyanın içerisinden sıyrılıp, ne olur benden sonra kalanların hali düşünülmeden hızlıca yürüyen ölüm… “Kim ne dedi, ne zaman dedi, neden dedi”,  bütün dedilerin un ufak olup havaya uçuştuğu, el ve avuçlarındakilerin ortaya döküldüğü an; ölümün o yüzlere çarpan ayaz yüzünün gelip hiç beklenilmedik bir anda karşımıza durduğu vakit; beyaz bir yürüyüşe çıkma vaktidir. Artık kimse durduramaz bizi, ne en sevdiklerimiz ne en sevmediklerimiz. Ne en yakınlarımız ne en uzaktakilerimiz. Ne gelinlik kızımız ne mezun olacak oğlumuz, ne emzikli bebemiz hiçbir güç ve engel bu yolculuktan alıkoyamaz bizi… Ne bir saniye ileri nede geri…
 

 Artık zamanın üç hali bizim için tek hal almıştır. Ne sabah, ne akşam, ne bugün ne yarın, ne ay ne yıl şimdi tek hakikat var önümüzde ölüm gerçeği…
 

   Mukadderat dediğimiz hepimizin kanıksadığı, ama bir o kadarda kendimize yabancı gördüğümüz ölüm. Kimi zaman temenni ettiğimiz kimi zaman aklımıza getirmek bile istemediğimiz. Yaşlı ve hastalara ölüm altındır derken, gençlere hiç yakıştıramadığımız ölüm.
 

   Her gün onlarca ölüm haberi duyduğumuz fakat üzerinde çokça durmadığımız, duramadığımız mukadderat. Kendini her gün hatırlatan “birer nasihat” olan bu gerçek ne yazık ki çok da gündem oluşturamadan, bir etki meydana getirmeden geçip gidiveriyor önümüzden.
 

Hiç bitmeyen bir yoğunlukla ekranlarda ve çevremizde duyduğumuz ölüm haberlerini nasılda geçiştirdiğimizi fark ettiniz mi? Ölümü düşünerek yaptığımız işlerin sayısının gittikçe azaldığını görüyoruz. Hep bu dünyada kalacakmışız gibi dünyevi sigortalar, garantiler ararken ölümden sonra değişecek olan ihtiyaç listemiz, gereksinimlerimiz üzerinde çok da kafa yormuyoruz. Rahmetin bolluğundan mı yoksa Müslüman ismini taşımamız mı bize bunu yaptırıyor bilemiyoruz… Ama şu görünen bir gerçek ki insanlar ölümden artık eskisi kadar çekinmiyor ve ölümün ne anlama geldiği üzerinde de durmak istemiyor.
 

Çünkü hazlarla çevrili bir yaşam metodunun içinde; ölüm ağızların tadını bozan bir unsur olarak duracak ve bu ağız tadının bozulmaması için her ölüm bahsinde “Aman Allah korusun” temennileri dillerden dökülecek. Sahi kimi kimden koruyacağız. Dönüşün sahibinden nasıl korunacağız ve neden korunmak istiyoruz? Oysa hayatın her bölümünde bize fani olduğumuz mesajı verilir. Bir gün ayrılacaksın…
 

 Öldürenlerin yaşatmak isteyenlerden daha çok olduğu bir dönemde ölümler anlamsızlaşıyor. Ne gidenler kalanlara ciddi mesajlar vererek ayrılıyor ne kalanlar nasibini alıyor.  Sıkıştırılmış zamanlara hasrettiğimiz İslam anlayışımız maalesef bize bir uyarı ve ikaz niteliği taşıyan olaylara karşıda tepkisizleştiriyor. Oysa olan her olayda, sünnetullahta rabbimizin bize vermek istediği mesajlar saklı. Bu mesajları almak ve doğru okumak imtihanı başarıyla verebilmenin de alt yapısını oluşturur.
 

   Doğumlar ve ölümler hayatımızın kaçınılmaz ikilisi… Doğduğumuz andan itibaren yolculuğumuz ölümden sonraki hayata gidiştir. Hazırlık yapsak da yapmasak da… Ölümü ciddiye alsak da almasak da.  “Her nefis yarın için ne hazırladığına baksın” düsturunca hareket etmek gerekiyor..
 

Aslında ölümü ciddiye almak doğumu ciddiye almakla başlıyor. Bir insanın bir alem olduğu, bir ölümün insanlığın ölümü demek olduğunu tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Öyle ki daha çiçeği burnunda delikanlılar fütursuzca insan öldürebiliyor. Öfkesine yenik düşen zihinlerin tepkileri hemen o insanı yok etmek oluyor. Ölümü bu kadar basit gören ve aynı zamanda da basitleşen bir çağ olmuş mudur acaba. Doğumun kutsallığı ölümü de kutsal kılar. Bir emanet olarak doğulduğu ve tekrar bu canı sahibine iade edileceği vurgusu tekrarlanması gereken bir konudur.
 

Ölümden sonraki hayata yüklediğimiz anlam bu dünyada ki hayatımıza yüklediğimiz anlamla bağıntılıdır. Bir imtihan olarak sorumlu tutulduğumuz hayattan yüksek notlar alarak, rabbin huzuruna sevinçli bir şekilde çıkmanın yanı sıra, tekrar “dünyaya dönsem de yararlı bir iş yapsam” diyenlerin de olacağını hesap ederek ölümü anlamak gerekiyor. Yani yaralı ve hayırlı işlerin sayısını ne kadar arttırırsanız o kadar karda ve kazançlısınız. Ölümü kendimize ne kadar yakın hissedersek hayattaki ciddi işlerimizin sayısı da o kadar fazlalaşır. Ve ahirete göre bir hayat programı yaptığımız da hayatımız daha kolaylaşır ve vicdanımız dünyevi hayatı baz alarak program yapanlara nazaran daha rahat olur.
 

  Musalli olsak da olmasak ta musallaya başımız konacak. Ve değerimiz, değer verdiğimiz şeylerin değeri, o gün anlaşılacak. Arkamızdan bize gözyaşı dökenlerden çok bize eşlik edeceklerin önemi o gün anlaşılacak. Şu zamanlarımızı biraz genişletebilirsek; faniliğimizi bize hatırlatan şeylerden kaçmak yerine kucaklamayı tercih edersek; elbette bizim için çok şey değişecek… Zamanın, hayırlı işlerimizin, terk ettiklerimizin, bizimmiş gibi üzerinde hâkimiyet kurduğumuz şeylere bakışımız değişecek. Dert ettiklerimiz, depresif hallerimiz, öfkemiz, çekememezliğimiz, hiç bitmeyen ihtiyaç listemiz bakın nasıl değişecek. Muhabbeti esirgediğimiz, merhamet kanatlarımızı açamadığımız kişilerle bakın nasıl bir ünsiyet kurulacak.
 

Hülasa; sıkıştırılmış zamanlardan ölümü kurtarırsak, hayat bizim için daha yaşanılır ve ölüm daha güzel bir hayatın doğumu olacaktır. “Gerçeklere uyarak yaşamayı gaye edinenler, ölümden çekinmemelidirler”. (M. Gandhi)

 

  Yasemin Şüheda
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak
« Posted on: 29 Mart 2024, 04:24:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak rüya tabiri,Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak mekke canlı, Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak kabe canlı yayın, Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak Üç boyutlu kuran oku Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak kuran ı kerim, Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak peygamber kıssaları,Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamak ilitam ders soruları, Sıkıştırılmış zamanlarda ölümü yaşamakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes