๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Ekim 2010, 20:27:27



Konu Başlığı: Şeytan Marka Kullanır
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Ekim 2010, 20:27:27
Şeytan Marka Kullanır!

Reklamları seyrediyorum… Sunumu yapılan ürünlerin onda sekizi Yahudi yapımı. Takdir ediyorum adamları, dünya piyasasının neredeyse tamamını ele geçirmişler. Ürün kalitesi, reklam, pazarlama konularında gerçekten dehalar. Tüketiciyi öyle şartlandırıyorlar ki en mükemmelini istiyorsanız o ürünü almaktan başka şansınız yok! Dikkat edin hemen her alanda önder markalar onların elinde.

En şık olmak istiyorsanız şu marka giyineceksiniz!
En doğal ve kaliteli gıda ürünleri onların!
En güzel olabilmek için bu kozmetik malzemelerini kullanacaksınız!
En en enfes içecekler yine onların!
Hatta ve hatta şu cürete bakın ki başımın örtüsünü dahi bana satma çabasındalar!

Takdir ediyorum dedim ya sanırım onlar da bizi takdir ediyorlardır. Yoo ticari başarılarımızdan dolayı değil. Canla başla tükettiğimiz, servetlerine servet kattığımız için. Benim saf müslümanım elinde ki üç kuruşuyla gider bilmem ne marka elbiseyi alır. Ve bundan da büyük mutluluk ve tatmin duygusu yaşar. Öyle şartlandırılmıştır çünkü. Beyninin bir noktasına işlenmiştir. Artık o da önemli, seçkin bir insan olmuştur. Marka taşıyordur üzerinde ve o da markadır artık. Hiç düşünmez ki bu kararı kim vermektedir? Markalar ruhu da yüceltebilir mi? Allah katında en makbul marka hangisidir? Ederinin onlarca katı değer biçilen bu mallara verilen paralar nerelere gitmektedir? Sarfedilen meblağlarla kaç insanın zaruri ihtiyaçları giderilir, yüzü güldürülebilir? Düşünmez, düşünmesine fırsat verilmez… Çünkü düşünebilen insan kötü tüketicidir. Biz düşünürsek onlar kaybeder. Nasıl olsa onlar bizim yerimize de düşünür ve üretir. Bizim görevimiz ise ise çalışmak, kazanmak ve onlara kazandırmaktır.

Oldum olası garibime gider bu marka takıntısı.Psikoloji kariyerim yok (ukalalık da yapmak istemiyorum) ama fikrimi söylemeden de geçemeyeceğim.Bana öyle geliyor ki kendimize olan güvenimizle ya da güvensizliğimizle alakalı birşey bu. Noksanlıklarımızı bunlarla tamamladığımızı düşünüyoruz. Arabamıza, giyimimize, mücevherimize, mobilyamıza, parfümümüze verdiğimiz miktar ölçüsünde değerlenip sıradanlıktan kurtuluyoruz. Maddi etkenlerle kalitemizi yükselttiğimizi düşünerek rahatlıyor, kendimize güvenimizi pekiştiriyoruz.

Kim iddia edebilir bu markalar olmadan hayatımızı sürdüremeyeceğimizi? Acaba biz mi onları onlar mı bizi kullanıyor? Bunun farkına ne zaman varacağız? Müstemleke kompleksinden nasıl kurtulup onurumuza kavuşacağız?

Kanaat, mütevazilik, alçak gönüllülük… Komşusu açken tok yatmamak… Bu kış sadece beş altı kıyafet alabildiği için üzülen, bazı indirimleri kaçırdığı için dertlenen bizler için ne kadar da yabancı kelimeler…

Öfkeliyim… Öfkem onlardan daha fazla kendimize. Şu marka elbise giyen, şu marka telefon taşıyan, şu markayı içen müslüman beylere… Şu markadan başka şampuan kullanamayan, bulaşıklarını, çamaşırlarını başka türlü temizleyemeyeceğine inanan müslüman hanımlara… İşletmelerinde gönül rahatlığı ile Yahudi ürünleri pazarlayan, bizim bildiğimiz kurumlara…

Gazze’ye insafsızca yapılan saldırılar karşısında yeniden diriltilmeye çalışılan boykot bilinci ne kadar tutacak dersiniz? Maalesef ben pek ümit besleyemiyorum. İnsanlarımız bu eylemin ne kadar etkili, nasıl hayati önem taşıdığını bir türlü idrak edemiyor, etmek istemiyor. Herkes bir mazeret üretme çabasında. Oysa sonuçlar, sebepler değiştiğinde değişir. Bu kadar basit. Bu mali gücü onlara veren bizleriz, geri aldığımızda güçleride zayıflayacaktır elbette. Zulümlerinde pay sahibi olmayı nasıl sindirebiliyoruz içimize? An-la-ya-mı-yorum. Ayrıca anlayamadığım bir şey daha var ki: İsrail ilk defa mı işliyor bu cinayetleri? Olaylar durulunca tekrar desteklemeye devam mı edeceğiz? Paramızın nereye gittiğinin hesabını verebilmek için bu bilinci hayatımızın her safhasına yerleştirmemiz gerekiyor. Çocuklarımız öğrenmeli önce, vereceği parayla bir kardeşine bomba gönderebileceğini. Ve bunun farkında olarak büyümeli.

Öfkemin sebebi biraz da geçen hafta yaşadığım bir olaydan kaynaklanıyor. Tüm iyi niyetimle kendilerinden emin olduğum bir kuruma pazarladıkları malların kaynağı hakkında uyarı gönderdim. Gelen cevap da, benimle aynı fikirleri paylaştıklarını fakat yaptıkları anlaşmalar ve iş presipleri dolayısıyla hiç birşey yapamayacaklarını söylediler. Hayal kırıklığı, hayret, öfke…

Ya bizim Rabbimize verdiğimiz söz?

Hangi sözleşme ondan daha önemli olabilir?

Ya şehid edilen onca kardeşimiz?

Anlaşmalarını bozduklarında kaybedeceklerinden korktukları meblağ onların kefaretini ödemeğe yetecek mi?

Beni en çok yaralayan, içimi acıtan ise bunu söyleyenlerin bizden dediğimiz kardeşlerimiz olması. İşte hal-i pür melalimiz…

Yüreğimin sesiyle yolalmakla, duygularımı kılavuz kılmakla yargılanırım hep. Fakat bu sefer durum farklı. Sevdiklerimiz için deriz ya ‘Hep içimizde’ maalesef;

Gazzeler cebimizde!


Serpil Kendir