> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Seyrine Doyum Olmayan Güller
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Seyrine Doyum Olmayan Güller  (Okunma Sayısı 652 defa)
11 Temmuz 2010, 14:45:24
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 11 Temmuz 2010, 14:45:24 »



Seyrine Doyum Olmayan Güller



Gelen satırlar, 4 Türkçe Olimpiyatı münasebetiyle yazılmış bir
teşekkür mektubunun satırlarıdır


Efendim seyre çık âlem serâpa sebzezâr oldu;
Açıldı lâleler, güller, yine fasl-ı bahar oldu

Fitnat Hanım



Dört-beş yıl kadar önceydi Sahibinin ifadesiyle kırık dökük bir kalemin ucundan, dışı da içi de güzel, hem de pek mütevazi bir derginin ilk sayfalarına damlamış kısacık bir yazı okumuştum Yazının başlığı, “Biraz da Gurbet Düştü!” idi Yazıda sizin gurbetiniz anlatılmaya çalışılıyordu, Efendim Ezcümle, kaderî taksimde elâleme, mâl-mülk, şan şöhret, nâm u nişan, sizin hissenize de hüzün ve ızdırap düştüğü ifade edilmek isteniyordu Elhak doğruydu Ama nasıl bir ızdırap ve nasıl bir hüzündü bu? Sıradan, dünyevî sıkıntıların ya da bedenî bir kısım rahatsızlıkların hâsıl ettiği bir ızdırap ve hüzün değildi şüphesiz Akrabalarınızın, aile fertlerinizin sıkıntılarından kaynaklanan bir tasa ve keder de değildi Mukaddes bir hüzün olmalıydı bu ve öyleydi Vazife şuuru, dava düşüncesi ve mefkûre buudlu peygamberâne bir hüzündü
O mütemâdî hüznün, o sürekli kalb burukluğunun öyle ufak-tefek değil kocaman kocaman sebepleri vardı Hüzünlenmeye, tasalanmaya, Lutfî ifadesiyle âh edip ağlamaya, ciğergâhı dağlamaya değecek büyüklükte sebeplerdi onlar Onun için de basit ve ucuz bir hüzün değildi o; tarih boyu pek az insana nasip olmuş, sıradanlıktan fersah fersah uzak, paha biçilemeyecek kadar da önemli bir hüzündü Belki sâniyeleri, dakikaları geceler boyu ibadetle değişilmeyecek bir hüzündü O hüznün temelinde, hiç şüphesiz, dünyanın, dünya insanının gülmeyen yüzü, insanın içine elem akıtan, yürekleri dağlayan, gözyaşı olup çağlayan hâli vardı Açlığı, susuzluğu, inlemesi, mağdûriyeti, mazlûmiyeti vardıSadece o mu, hayır, idrak edemeyen, paylaşmayı bilemeyen taş gibi kalbler, merhamet ve şefkatle atmayı unutmuş kaskatı yürekler vardıEvet, o hüznü taşıyan, öyle ince bir kalb, öyle hassas bir yürek ve öyle geniş bir vicdandı ki, sadece mazlumun değil zalimin haline de ağlamadan edemiyordu Dünyayı içine alabilecek, topyekün insanlığın dertleriyle hemdert olabilecek enginlikte bir vicdanın hüznünden başka bir şey değildi o hüzün; beşeriyetin onulmaz gibi görünen dertlerine mâkul, mantıkî, kuşatıcı, acil ve kalıcı çözümler üretmek için zonklayan bir beynin çektiği ızdırabın rengini, desenini ve şivesini barındıran bir hüzündü Basit bir hüzün değildi; muzaaf, belki de mük'ab, içiçe bir hüzündü O satırların sahibi de böyle düşünmüştü de öyle yazmıştı herhalde

Dünyalar kadar vicdanı, vicdanı kadar da hüznü olan muzdarip Efendim! Yine o satırlarda, sizin hüznünüze, gurbetinize, daha doğrusu hüzünlü gurbetinize tesellî arayışları seziliyordu Mesela, Yüce Allah'ın âlî takdirinde sizin payınıza tevazu gibi, vefa gibi, müsamaha gibi, hoşgörmek gibi, ihanete ihanetle, adavete adavetle, zulme de zulm ile mukâbelede bulunmama, iyi ya da kötü kimden ne gelirse gelsin hepsine bir demet gül uzatma gibi hep en güzel hasletler ve o hasletlerde de müstesna bir seçkinlik düştüğünden bahsediliyordu İmanınız, iç huzurunuz, ümitleriniz ve sizin için el açıp dua dua yakaran gönüllerin çokluğu dile getiriliyordu Bir de bir de bahçıvanlığınızdan söz ediliyordu orada; dünyanın dört bir köşesinde güller, sümbüller yetiştirdiğiniz ve onları gözyaşlarınız ile büyüttüğünüz söyleniyordu Evet, dert, tasa, gam, keder ve ızdırap ne kadar büyük olursa olsun, orada da denildiği gibi, gül olup cihana gül kokusu yaymak, her yeri gül bahçesine çevirmeye çalışmak ve o güllerin âleme gül kokusu yaymalarından duyulan sürûr ve haz küçümsenecek tesellîler de değildi hani

 

Beş-on gün kadar evveldi Asya ülkelerinin birisinden gelen beş-altı tane delikanlı ile karşılaşmıştım Daha doğrusu bir yerde, küçük bir salonda beraber misafir olarak bulunuyorduk Emin değilim ama zannediyorum hepsi de Kırgız memleketindendiler Azerbeycan'dan, Türkmenistan'dan, Kazakistan'dan, Tacikistan'dan ya da daha başka bir diyardan olsalar da farketmeyecekti zaten O delikanlıları gördüğümde içime aniden bir sürûr dolmuş, sinemi baştan başa bir inşirah kaplamıştı Çehreleri pek gökçekti Gözlerinde parlayan ışığı sezmemek için basar ve basiretten bütün bütün mahrum olmak gerekirdi Hani efendim, siz, “Işık ordusu aydın nâsiyelerinde nur/Sinelerinde kor, çehrelerinde mutluluk” demiştiniz ya İşte bunlar öyleydi; altın neslin, pırlanta neslin pırıl pırıl birer temsilcisi olduklarında şüphe edilmezdi Onların kudsilerden olduğunda benim de katiyen şüphem yoktu İçimden, “Rabbim! Bu tertemiz çehreli kardeşlerimizin samimiyet ve sadâkatlarını ömürlerinin sonuna kadar artırarak devam ettir!” diye bir dua cümlesi geçtiğini hatırlıyorum

Nereye gelmişlerdi? Yeni bir dünyaya, suyun berisindeki kocaman cüsseli ülkeye Hem de çok uzaklardan gelmişlerdi Dil öğrenmişler ya da ülkelerinde öğrendikleri dili geliştirmişler ve kariyer yapmaya başlamışlardı Aslında onların gayesi yabancı bir dil öğrenmek ya da master-doktora yapmak da değildi Doğup büyüdükleri yerleri sevmedikleri ya da buralara hayran oldukları için de gelmiş değildiler Öyle makam mansıp gibi bir dertleri olmadığı da her hallerinden anlaşılıyordu Onların bir tek gaye-i hayali olabilirdi O da kalblerinden gözlerine yansıyan ışığı dünyanın karanlık noktalarına tutmak, ulaşabildikleri her gönüle ebediyetin sesini soluğunu duyurmak, her türlü sıkıntı ve meşakkate tahammül ederek, gerekirse bir mum gibi eriyerek başkalarını aydınlatmaktı Hani efendim, siz Kırık Mızrabınızda, “Götürürler her tarafa kucak kucak huzur/Buğulanır gözlerinin içinde sonsuzluk” demiştiniz ya, işte onların mefkûresi de dünyanın her bucağına kucak kucak mutluluk taşımaktı

Giyimleri-kuşamları da dikkat çekecek kadar düzgün olan o aydın nâsiyeli gençlerle beraber olduğumuz süre içerisinde beni en fazla büyüleyen yanları, oturuşları, kalkışları, hal ve hareketleri, konuşmaları ve sükutlarıyla tam bir edep insanı tavrı ortaya koymuş olmalarıydıOsmanlı'dan kalmış gibi bir halleri vardı Gerçekten de büyülenmiştim Ev sahibi büyüğün sorduğu sorulara en kestirmeden cevap veriyor, sözü uzatıp rahatsızlık vermekten içtinab ediyorlardı Onlarla aynı yaşlarda olup da sokaklarda serâzad dolaşan, ailesinin, milletinin ve insanlığın başına bela olan gençler gözümün önüne gelince bu temiz simalar gözümde bir kez daha büyüyordu Biliyordum ki, onlar üç-beş gençten ibaret de değildi Onların bahtiyarlığı o fotoğraf karesine girme şansını elde etmiş olmalarıydı Yoksa binlerce belki yüzbinlerce genç vardı ki, o hane sahibinin çayını içmeye fazlasıyla layık idiler

İşte efendim, bu hisler, bendenizi size bir teşekkür mektubu yazmaya sevketmişti Size çok teşekkür etmek istiyordum, çünkü o gençlerin o yüksek idrak ve edep ufkuna ulaşmalarındaki en büyük pay sizindi ve bu, içinde yaşadığımız acaip asırda, sizin şahsınızda topyekün insanlığa Allah'ın husûsî bir ihsanı ve lütfuydu Evet, siz kabul etmek istemeseniz de gerçek böyleydi; çünkü o gençler, açılmasına vesile olduğunuz, çoğalmasını ısrarla teşvik ettiğiniz ve uzaktan uzağa dualarınızla, gözyaşlarınızla takip ettiğiniz Türk Okulları 'ndan mezun olmuş gençlerdi; emsalleri çoktu ve buhranlar anaforlarında ölüm-kalım mücadelesi veren dünyanın da o gençlere çok ama çok ihtiyacı vardı Geleceğin barış ve sevgiyle dolu dünyasını onlardan başkasının inşa etmesi imkansız görünüyordu
Birkaç satırla size teşekkür etmeye yeltenmiştim ama çabuk vazgeçtim Çünkü, o gençlerin duruşları sizin emeğinize, alın terinize en büyük teşekkür ve ızdırabınıza, hüznünüze de en güzel mukâbele sayılır, diye düşündüm Sonra, keşke benim de coşkun coşkun akıp giden bu hizmet kervanına küçük bir katkım olsaydı da, ben de teşekkürümü bir çürük akçe etmeyen sözlerimle değil de hâlimle, fiilimle etseydim diye aklıma geldi; utandım ve kalemimi de, defterimi de rafa kaldırdım

 

Bu arada yaklaşık bir haftadır haber bültenlerinin içerisinde iki-üç dakikaya sıkıştırılmış kareler içerisinde 4 Türkçe Olimpiyatını takip ediyorduk Farklı dilleri, kültürleri, dinleri, renkleri, desenleri ve şiveleriyle, dünyanın tam seksen ülkesinden gelmiş yüzlerce çocuk ve gencin iştirak ettiği bir organizasyondu bu Bu pırıl pırıl gençler de az öncekiler gibi bulundukları ülkelerde gönüllü kahramanlar tarafından açılan Türk Okulları 'nda güzel Türkçemizi öğrenmişler ve o husustaki maharetlerini sergilemek üzere Türkiyemiz'e gelmişlerdi

Nihayet Cumartesi günü o final programını arkadaşlarımızla, abilerimizle hep beraber izleme imkanı bulduk Tam dört saat boyunca adeta ekrana kilitlenmiş, gözlerimizi o birbirinden güzel manzaralardan ayıramaz olmuştuk Yine Kırgızistan'dan gelenler vardı Gürcistan'dan da, Pakistan'dan da, Endonezya, Japonya, Kore, Vietnam, Mozambik, Moğolistan ve Tataristan'dan da Sadece Asya'dan mı? Hayır, Güney Afrika'dan, Kenya'dan da gelmişlerdi Bu kadar mı? Yine hayır, Almanya'dan, Danimarka'dan, Hollanda'dan gençler de vardı Başka? Amerika da oradaydı, Irak da oradaydı Burma'dan, Burkina Faso'dan, Laos'dan gelen gençler de orada hazır bulunuyorlardı Adını çoğumuzun belki de ilk defa duyduğu daha nice ülkelere giden gönüllü muallimler oralarda insanlık sevdalısı bir nesil yetiştirmeye başlamış ve bazı semerelerini ülkemize getirmişlerdi Bu gençlerin hepsi Türkçe konuşuyor, Türkçe ile anlaşıyorlardı ve konuştukları Türkçe, bir yabancı için arızasız, kusursuz denilebilecek kıvamda bir Türkçe idi Hayır, hayır, yabancı değillerdi onlar; hepsi bizden insanlardı Birbirleriyle sarmaş dolaş oldukları gibi, bizimle de içten, yürekten sarmaş dolaş olmuşlardı Aman Allah'ım, bu manzara bir rüya mıydı yoksa destansı bir hakikat mi?!

O rengarenk programı sizin izlediğinizi de duyunca orada bulunan her bir öğrenci ve onların emsalleri, onları yetiştirip terbiye eden bütün öğretmen arkadaşlarımız adı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Seyrine Doyum Olmayan Güller
« Posted on: 20 Nisan 2024, 07:43:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Seyrine Doyum Olmayan Güller rüya tabiri,Seyrine Doyum Olmayan Güller mekke canlı, Seyrine Doyum Olmayan Güller kabe canlı yayın, Seyrine Doyum Olmayan Güller Üç boyutlu kuran oku Seyrine Doyum Olmayan Güller kuran ı kerim, Seyrine Doyum Olmayan Güller peygamber kıssaları,Seyrine Doyum Olmayan Güller ilitam ders soruları, Seyrine Doyum Olmayan Güllerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes