๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2010, 02:40:19



Konu Başlığı: Sevmek
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2010, 02:40:19
Sevmek

Sevmek, sevgiyle yaşayabilmek; ömrümüz boyunca sahib olduğumuz cevherlerdir. Sevgi etrafındakiler için aydınlatan bir ışık, yıkayıp arındıran bir Rahmet, besleyip büyüten bir gıda, kazandırıp  zengin eden bir sermaye demektir. Sevgi; ilahi bir tılsımdır. Girdiği her yere inanmayı, güvenmeyi, yardım etmeyi ve hoşgörüyü getirir. Sevgiyle yola çıkan her yolcu; engelleri aşar. Menzillere ulaşır. Aradığını bulur. Sevgi; bütün güzelliklerin tohumudur. Bizler sevgi dolu yüreklerle, tebessümlerle çevremize sevgi ışıkları saçarsak bizim bir sevgimiz bin sevgilere gebe kalır inşaallah. Sevgi fidanları büyüyüp muhabbet çınarları yetişir. Kökü sevgiyle beslenmiş gövdesi muhabbetle sulanmış bu çınarlar ise kolay kolay devrilmez toplumlar oluşturur. İlahi vuslatlara ererler.

Sevmek gönül işidir, sevmek her kişinin değil, er kişinin hakkıdır. Seven kişi her olaya sevgiyle, merhametle bakar. Herşeyde sevilebilecek bir güzellik görür. Hatta en çetin imtihanlar en zorlu kişilerde bile bunu “Vedud olan Rabbim yarattı. O sevgi kaynağının yarattığı varlık nasıl kötü olabilir?  Nasıl sevilemez” diye merhamet eder. Ve her şeyi sever. Sevdiği için de Hz. Hamza’nın ciğerini vahşice parçalayan Vahşi gibi tevbe edip birer sevgili olmaya and içen yürekler çoğalır.

Sevmeyenler ise yaşamayanlardır. Onlar ölü kalblerdir. Hayatı anlamsız ve tatsız duygularla bitkisel hayatta yaşarlar. Gönüllerinde sevgi yerine menfaat, kin, hırs, nefret beslerler. Bunun için de bulundukları ortamlarda anarşiye ve bunalıma düşerler. Etrafındaki en yakın insanlarla bile çatışma içindedirler. Yürekleri sevgiden mahrum oldukları için de hiç bir zaman güzellikleri göremezler. Nimetlere ulaşamazlar. Devamlı kısır dünyalarında egoistçe yaşarlar.

Sevgiyle yaşayarak, birer sevgi insanı olabilmek en çok özlenen şeyler. Bizler bir tebessümün dilencileri, bizler bir selama hasret apartman dairelerinde yaşarken sevgiyi yok ediyoruz. Sabahleyin bir telaşla evden çıkarken “Hayırlı sabahlar”, akşamleyin eve yorgun ve düşünceli dönerken “iyi akşamları” bile esirgiyoruz etrafımızdan. Kapitalist sistemin yorgunları ise komşu gezmelerini, arkadaş sohbetlerini akraba ziyaretlerini zaten bitiriyor. Ya ömrümüz; günlük telaşeler, bitmeyen eksiklikler ve ulaşılamayan hayallerle tükenip, gidiyor. Peki bu kadar gel-gitten sonra şu kısacık dünyada mutluluğu doyasıya yaşayabiliyor, her baktığımızda güzellik görebiliyor muyuz? Yoo, hayır. Çünkü derinleşiyor, çünkü insanların ruhları aç, gönülleri sevgisiz. Evimize gelen ekmekler muhabbetsiz. Memur işyerinde sevgisiz, stresle çalışıyor. Esnaf çarşıda sıkıntılı, öfkeli, sokaktaki insanlarımız patlamak üzere olan birer bomba. Aileler evde birbirinden habersiz, sevgisiz. Ve hayat hep yarınlar için tatsız, tuzsuz bir kovalamaca. Çünkü mutluluklar selamla başlar. Muhabbetle devam eder. Paylaşıldıkça artar. Kenetlendikçe yoğunlaşır.

Herkesi ama Rabbimin yarattığı herkesi istisnasız sevmeli, tanıdıklarımıza  ‘Seni seviyorum’, bunun için de arıyorum, önem verip ziyaretine geliyorum, seviyorum, sevdiğim için de seccademde oturup Ganiyy olan Rabbimden isterken senin için de istiyorum” desek, hastalandığında biz de onunla ağrı çeksek, işleri bir ucundan biz de tutsak. Mutlu olduğunda tebessümümüzle katkıda bulunsak, zor anlarında yemeğimizi onlarla bölüşsek herhalde hayat bir başka olurdu.

Söyleyin bana Hz. Ali gibi sevdiğimiz için ölüm döşeklerine yatabiliyor muyuz? Hz. Ebu Bekir gibi yılan deliklerini ayağımızla tıkayabiliyor muyuz? Ensar gibi kardeşlerimiz için evimizin yarısını, aşımızın tamamını verebiliyor muyuz? Yunus’un deyimiyle “Ol dost için ağuları şeker gibi yutabiliyor muyuz?” Varımızı yoğumuzu bir gönül karşılığında kıyabiliyor muyuz? Yoksa sevgi mağdurları olarak sevgisiz, aşksız, muhabbetsiz, “Bunlar olamaz mı” diyoruz? Ama büyük bir yitiğimiz de var.. Sevgi, muhabbet, samimiyet. Sevginin tadını doyasıya yaşamış Mevlanamız da öyle söylemiyor mu?

“Altın ne oluyor? Can ne oluyor? İnci mercan da nedir? Bir sevgiye harcanmadıktan, bir Sevgiliye feda edilmedikten sonra...”

Niye herkesi gönülden sevip, sevginin yollarına dökmüyoruz herşeyleri... Hele bir verelim sadakaları tebessümlerle...

Niye Efendimiz (sav) ısrarla “Sevdiğini sevdiğine söyle” diye nasihat etmiş. Belki de sevgiler ortalara dökülsün, konuşulsun. Çağlayanlar gibi coşsun, diye.

Alıntı