๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Haziran 2010, 14:53:01



Konu Başlığı: Sevgiye dayalı Allah insan ilişkisi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Haziran 2010, 14:53:01
Sevgiye dayalı Allah-insan ilişkisi


 
İslam’a göre sevgi Allah-insan ilişkisinin esasını teşkil eder.3 Allah insanı sevdiği için yaratmıştır. Allah’ın insanla ilişkisi sonsuz sevgi ilişkisidir. Bu durum, kulun Allah’la olan ilişkisinin de sonsuz sevgi (mutlak muhabbet) üzerine kurulmasını gerektirir. Eğer Allah bizi sonsuz bir sevgiyle severek onurlandırmışsa bizim de O’nu sonsuz bir sevgiyle severek mukabele etmemiz gerekir.
İslam akaidine göre, muhabbet olmadan iman olmaz. Daha açık bir ifade ile Allah’ı her şeyden daha fazla sevmeyen kişi O’na hakkıyla inanmış kabul edilmez. Bütün insanlar üzerine ilk farz olan şey, Allah’ı tanımaktır (marifetullah). Allah’ı tanıyan insan, O’na iman eder, O’nu herşeyden daha fazla severek rıza ve tazimle itaat eder. Eğer Allah’a itaat kerhen ise veya gönül hoşluğu ile değilse imanda ciddi bir problem var demektir. Allah’ın emir ve nehiylerine tazim göstermemek veya onları hafife alıp alay konusu yapmak insanı İslam dairesinin dışına çıkartır.
Allah bütün insanları sever; ancak Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın özellikle sevdiği insanlar bahsedilmiştir: sabredenler, tevbe edenler, temizlenenler, muhsinler....
a. Onlar Allah’ı Severler
İman edenler Allah’ı herşeyden daha fazla severler. Onların Allah’a olan sevgisi müşriklerin sahte tanrılara ve putlara olan sevgisiyle mukayese bile edilemez. Müşriklerin bu dünyada sahte ilahlara olan sevgisi ne kadar fazla olursa olsun, ahirette hesap günü hakikatin perdeleri aralanınca hüsrana ve nefrete dönüşecektir. Aşağıdaki ayeti kerime bunu ortaya koymaktadır:
“İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi!”4
Müşriklerin en çok sevdikleri varlıklar onların taptıkları tanrılarıdır. Ancak Müslümanların Allah’a olan sevgisi bu sevgiden daha üstündür; çünkü o hem gerçek sevgidir, hem daha kuvvetlidir ve hem de ebedidir. Buna karşılık, müşriklerin sahte ilahlarına olan sevgileri de yalan, zayıf ve bu dünya hayatı ile sınırlıdır.
Allah’ın kulu sevmesi ona nimet vermesi anlamına geldiği gibi, kulun Allah’ı sevmesi ona yakınlaşmayı istemesi anlamına gelir. Allah sevdiği kullara daha fazla nimet verir ve onları doğru yol üzre sabit ve daim kılar5. Eğer bir ümmet Allah’ı sevmeyi terkederse, Allah Teala O’nu seven ve kendisinin sevdiği yeni bir grup ortaya çıkarır:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise “güçlü ve onurlu”, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmeti) sonsuz olandır, her şeyi bilendir.6
Ayet-i kerimede Allah’ı seven ve Allah tarafından sevilen insanların aynı zamanda diğer mü’minleri de sevdiklerinin altının çizilmesi dikkat çekicidir. Mü’minleri sevmek Allah sevgisinin ve Allah tarafından sevilmenin bir sonucu ve alameti olarak görülebilir. Buna göre eğer bir insan başka müminleri sevgiyle kucaklamıyorsa, onun Allah’a karşı olan sevgisi ve Allah tarafından sevilen bir kul olması şüphelidir. Aynı şekilde Allah Teala günahkar kafirleri (keffar esîm) ve böbürlenip kibirlenenleri (muhtâl fahûr) asla sevmez. Bu kişiler Allah’ı seven insanlar tarafından da sevilmez. Buna göre bir insanın günahkarları ve kibirli insanları sevmemesi Allah’ı sevdiğinin ve O’nun tarafından sevildiğinin bir işareti olarak görülebilir. Ancak dikkat edilirse burada sevilmeyen şey o kişinin kendisinden ziyade onun kötü vasfıdır. Nitekim o kötü vasıf iyi bir vasıfla değişirse Allah Teala o kişiyi sever.
b. Allah Onları Sever
Mü’minler Allah’ı sevdikleri gibi Allah da onları sever. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde Allah’ın sevgisini anlatmak için “hubb,” “rahmet,” “lutuf” ve “re’fet” köklerinden gelen fiil ve sıfatlar kullanılmıştır.7
Aslında Allah’ın kullarına olan sevgisi, kullarının Allah’a olan sevgisinden zaman açısından öncesidir. Allah kullarına olan sevgisinin bir neticesi olarak onları yaratmış, bu dünyaya göndermiş ve onları eşrefi mahlukat kılmıştır. Diğer varlıklardan insanı üstün kılmak için Allahu Teala ona üç şey vermiştir: (1) ilahi sıfatlar (sıfât-ı subûtiyye)8, (2) emanet veya teklif9, (3) hilafet. Ayrıca, Hz. Peygamber (s.a.v) Allah’ın insanı kendi sûretinde yarattığını10 belitmiştir ki burada suretten maksat sıfatlardır; çünkü maneviyat aleminde suret sıfatlardan oluşur.
Aslında bütün cemal ve celal sıfatları Allah’ın insana olan sevgisinin göstergeleridir. Cemal sıfatlarının O’nun sevgisini yansıttığını insanlar kolayca anlayabilirler; ama celal sıfatlarının O’nun sevgisinin sonucu olduğunu anlamak bazen zor olabilir.
Yaratılmak Allah’ın bize karşı olan sevgisinin bir göstergesi olduğu gibi, güzel ahlaka sahip olmak da Allah’ın bir kişiyi sevdiğinin işaretidir. Bunların başında adaletli olmak gelir. Aşağıdaki ayet-i kerime Allah’ın adil insanları sevdiğini ifade etmektedir:
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.11
İhsan makamı adalet makamından daha üstündür. İhsan, iyilik etmek, karşılıksız vermek ve bir işi ya da ibadeti en mükemmel şekilde yapmak anlamına gelir. Hz. Peygamber (s.a.v) ihsanı “Allah’ı görüyormuşcasına ona ibadet etmek” olarak tanımlamıştır. Adalet kısas ilkesi üzerine kurulmuştur ve şeriat makamında veya hukuk düzleminde ortaya çıkar. Ancak ihsan makamında kısas ilkesi yerine affetmek ve hatta kötülük yapana iyilik yapmak gelir. Bu yüzden Allah muhsinleri yani ihsan makamında olanları sever:
Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Süphesiz Allah, iyilik edenleri (muhsinleri) sever.12
İnsan her ne kadar adalet ve ihsan ideallerine erişmek için gayret gösterse bile bazen hata eder veya günah işler. Bu durumda onun kalbi manen kirlenir. Hata eden veya günah işleyen kişinin önünde iki yol vardır: (1) Şeytan gibi böbürlenip hatasını kabullenmemek ve meşrulaştırmaya çalışmak, (2) Adem (a.s.) gibi hatasını kabul edip tevbe etmek. Hatasını ve günahını kabul edip tevbe etmek, insanı günahın manevi kirinden temizleyen büyük bir fazilettir. Onun için Allah-ü Teala tevbe edenleri ve manevi kirlerden temizlenenleri sever: “Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”13
Görüldüğü gibi Allah’ın sevdiği kullar beşeri ilişkilerinde diğer insanlara karşı iyi davrananlardır; çünkü güzel ahlak dinin özünü teşkil eder. Ahde vefa göstermek, verilen sözleri tutmak ve beşeri ilişkilerde doğru mu yanlış mı olduğu belirsiz durumlarda ihtiyatlı davranarak kesin doğruyu tercih etmek gibi özelliklere sahip olan kulları sevdiğini Allah Teala şu ayetinde beyan etmiştir:
Hiç şüphesiz, kim ahdine vefa eder ve sakınırsa süphesiz Allah da sakınanları (muttakileri) sever.14
Allah’ın sevdiği muhsinlerin diğer bazı özellikleri şu ayeti kerimede sıralanmıştır:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever15.
Allah’ın sevdiği kullar arasında sabredenler de vardır; çünkü sabır mü’minin zorluklara ve ibtilalara karşı en önemli silahıdır.
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever16.
Allah’ın sevdiği kullar bu dünyada O’nun lütuflarına mazhar oldukları gibi ahirette de sonsuz lütuflara mazhar olurlar:
Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları (muhsinleri) sever.17
Muhsinlerin kalpleri yumuşaktır, kendilerine yapılan hatırlatmaları ciddiye alıp dinlerler, verdikleri sözden dönmezler ve emanete ihanet etmezler. Buna karşılık kafir ve münafıklar sözleşmelerini bozdukları için Allah’ın lanetine uğrarlar; onlar kendilerine hataları söylendiğinde kulak asmazlar ve ihanet ederler. Ancak, ihsan makamında olan insanlar onların bu davranışlarını bile affederler. Böylece Allah’ın sevgisini kazanırlar:
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları (muhsinleri) sever.18
Kafir ve münafıklar bununla da kalmayıp haram yerler ve yalana kulak verirler.
Fakat ihsan makamındaki insanlara, bunlara karşı gene de adaletli davranırlar. Onlar arasında hüküm verirken adaletten şaşmazlar. Allah bu tür suçlu ve yanlış yolda olan insanlara karşı bile adaletli davrananları sever:
Onlar, yalana kulak verenlerdir, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiç bir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever.19
Allah muhsinlerin geçmiş günahlarını affederek onlara olan sonsuz sevgisini bir kere daha gösterir:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, iman ettikleri ve salih amellerde bulundukları, sonra korkup-sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra (yine) korkup-sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde (yasaklanmadan önce) yedikleri dolayısıyla bir sorumluluk yoktur. Allah, iyilik yapanları sever.20
Allah Teala müşriklerle bile yapılan antlaşmalara uyulmasını emreder. Bu tür antlaşmalara uymak takvanın gereğidir. Aşağıdaki ayet-i kerime müşriklerle bile olsa yaptıkları antlaşmalara uyanları Allah Teala’nın sevdiğini açıklamaktadır:
Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.21
Müşriklerin Allah’a karşı günahkar olmaları ve onların Allah katında hiçbir değerlerinin olmaması, onlarla yapılan antlaşmalara uyulmaması sonucunu doğurmaz. Müşrikler antlaşmalara uymaya devam ettiği müddetçe Müslümanlar da uymak zorundadırlar. Takva göstererek böyle davranan Müslümanları sevdiğini Allah Teala bize şu ayeti kerimede bildirmektedir:
Mescid-i Haram yanında kendileriyle antlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (antlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanlari sever22.
Zahiren kendilerini Müslümanlara benzeterek dünyevi bazı maksatlara ulaşmaya çalışan münafıklar vardır. Bunlar görünüşte takva sahibi Müslümanlar gibi hareket ederler; hatta mescit bile inşa ederler. Fakat niyetleri bozuk ve kalpleri kirli olduğu için Allah onları sevmez. Nitekim bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.)in “mescid-i dırar”da ibadet etmesine bu yüzden müsaade etmemiştir. Aşağıdaki ayet-i kerime, Allah’ın iyi niyetle hareket eden, zahiren ve batınen temiz olan kullarını sevdiğini beyan etmektedir:
Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanlari sever.23
Allah Teala yeryüzünde bozgunculuk çıkaranları sevmez. Buna karşılık insanlar arasında sulh ve barış için çalışanları sever:
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine saldırıda bulunacak olursa, artık saldırıda bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.24
Bu ayet-i kerimeler göstermektedir ki esas mesele, insanın Allah’ı sevmesi değil, Allah’ın insanı sevmesidir. Allah-u Teala bunun yolunu da Kur’an-ı Kerim’de göstermiştir: “De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.25 "Buradaki sevgiden maksat genel olarak bütün insanlar için geçerli olan ilahi sevgiden ziyade, özel bir sevgidir.
Yukardaki ayetler Allah ve kul arasındaki sevginin iki taraflı olduğunu ortaya koymaktadır: Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Bu nedenle İslam’da iman sadece akli ve mantıki bir çıkarsama olmayıp, muhabbet ve itaatle tamamlanan kalbi bir fiildir.
İnsanı en çok seven varlık Allah’tır, bu yüzden insanın en çok sevdiği varlık da Allah olmalıdır. Şair bunu ne güzel ifade etmiştir:
Bir anne doğurduğu yavruyu delice sever,
Ya Allah yarattığı kulu nice sever?
Allah güzeldir, güzeli sever, buyurmuştur Hz. Peygamber (s.a.v.). İnsan yaratıkların en güzeli ise, o zaman Allah’ın en sevgili mahlukudur.


Recep Şentürk