Konu Başlığı: Sevgililer Günü’nüz kutlu olsun Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Şubat 2010, 17:10:23 Sevgililer Günü’nüz kutlu olsun
Her sene takvimler, 14 Şubat’ı gösterdiğinde bir “Sevgililer Günü” heyecanı yaşanır-yaşatılır. Televizyonlar, gazeteler bunu kutsal bir güne çevirme telaşına girerler. “Herşeye karşı olan” çarşı, Sevgililer Günü için tezgah açar. Kriz, gerginlik, küslük, kavgalık gündemler rafa kaldırılır. Kırmızı gül, tek taş pırlanta veya kürk ile sevgi sipariş edilir. *** Sevgililer Günü’ne, kutlanmasına karşı olduğumu düşünmeyin sakın. Sevginin önüne geçmek, kimin haddine. Sevgili, sevgi duyulan, hep aranan, varlığı mutluluk getiren muhataptır. Seven sevdiğini minnetsizce seviyorsa mesele yok. Şu türküde olduğu gibi: “Dün gece yar hanesinde yastığım taştan idi. Üstüm çamur altım yağmur yine gönlüm hoş idi.” Yunus, ne der bu konuda: “Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Yalnız senle avunurum Bana seni gerek seni.” *** Sevgi geniş bir kavram. Kapsama alanı da, erişim gücü de yüksek bir enerji... Önemli olan kullanım kılavuzuna göre kullanmaktır. Sevgiyi, sevgiliyi, karşı cinse… Cinselliğe indirgemek kabul edilemezdir. Ahmet Kaya’nın bir zamanlar şarkı yaptığı Atilla İlhan’a ait, “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” şiiri aklıma gelir bu arada. “Gerçek değildiler birer umuttular Eski bir şarkı belki bir şiir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir.” *** Sevgili kimdir?.. İnsanın kendini nefsine, kul-köle etmesi, nefsini sevgili sayması sağlıklı bir ruh hali değildir. Bu aşırı bencilliğin adına sevmek gibi nezih bir ifade yakıştırılmamalıdır. İnsan elbette alıştığı, istifade ettiği veya bağlandığı şeyleri sayabilir. Bu leziz bir yiyecek olabilir… Anne-baba olabilir... Eş olur… Dost-ahbap olur... Hayat, sağlık veya gençlik olabilir… Bahar olabilir yada hepsini içine alan dünyanın kendisi olabilir. Ya da… Bütün bunları sevmekle birlikte “veren” ve “sevdiren” Cenâb-ı Hakk’ın zât ve sıfât ve esmâsını sevebiliriz. Allah’ı sevmek, diğerlerini sevmemek değildir. O’nun yani Kainat Sultanı’nın hediyesi, ikramı olarak kabul etmektir. Bu değerini daha çok arttırır. Kalıcılaştırır. Geçici-dağdağalı hayat fırtınasında, kaybetme tehlikesini bertaraf eder. Kaybetme ile, uzak kalmak ile, ihtiyarlık ile, ölüm ile, elde edememe ile yaşanacak travmaları en kolay şekilde atlatır insana... *** Öyleyse gelin… Kimin bunu moda yaptığına bakmaksızın Sevgililer Günü’nü kutlayalım. Dilerseniz her gün kutlayalım... Her neyi seviyorsak sevelim; Veren’i unutmadan sevelim. Neye bağlanıyorsak bağlanalım; O’nu hatırdan çıkarmayalım. Kimi memnun edersek edelim, En önce O’nun “rıza”sını gözetelim. Kime aşık olursak olalım; O’na, yani: Güzelliğin Kaynağı’na nankörlük etmeyelim. *** Hazreti Yusuf’un hikayesini biliriz değil mi?.. Hani, kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı. Sonra, bir tüccar onu alıp Mısır’a köle olarak sattı. Derken, iftiraya maruz kaldı. Akabinden çileli zindan hayatı ve nihayet zindandan saraya uzanan bir akış… Babaya, kardeşlerine ve dünya mutluluğuna kavuşma anı… Hikaye burada bitmez aslında. Hazreti Yusuf, ellerini açar ve Yaratıcı’dan ölümünü ister. Bediüzzaman, Hazreti Yusuf hikayesini nakleden Kuran’ın insanlara şu mesajı verdiğini kaydeder: "... Kıssa-i Yusuf'un en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf'un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki: "Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusuf kendisini Cenâb-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu. Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun." Mevlana, da ölüm gününü Sevgili’ye kavuşma günü ilan edip, arkada kalan dostlarına bunu matem değil, bayram olarak kutlanmasını istemez mi bu sebepten?.. Mevleviler de o aşk ile sevgili için, semaya dönmez mi?.. *** Sevgililer Günü’nü hakkıyla ihya etmek için, Bediüzzaman’ı dinlemek lazım. O Kur'an’dan aldığı dersle ruhumuza bakın nasıl sesleniyor: “Sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allah'a ısmarladık demeyip gider -Gençliğin ve malın gibi Ya muhabbetin için seni tahkir eder Görmüyor musun ki, mecâzî aşklarda yüzde doksan dokuzu, maşukundan şikâyet eder ” “…Demek sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor Senin rağmına müfarakat ediyor Mâdem öyledir; bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun Muhabbetin, zilletsiz bir saadet olsun ” “…Halbuki şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor Daima ızdırab içinde kalır, yahut gaflet ile sarhoş olur Mâdem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul." *** Sevgili okuyucularım… Sevgililer Günü’nüzü bu duygularla kutlar… Her gününüz böyle olsun, diye dilekte bulunurum… Bir de, Sezai Karakoç’un unutulmaz “Sevgili, en sevgili, ey sevgili” şiirini okuyun derim. “Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs’ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca'da Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Simdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili.” M. Maruf ÖZÜLKÜ |