๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Haziran 2010, 16:30:54



Konu Başlığı: Seven sevilendi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Haziran 2010, 16:30:54
Seven Sevilendi

Ağlamaktan başka bir şey bilmiyor Ağlıyor, uyuyor, tatlı tatlı esniyor, uykusunda meleklere gülümsüyor ve yağmur sonrası toprak sanki, mis gibi kokuyor
Hiçbir şey bilmeyen, belki sevildiğini bilmeyen, esasında belki sevmeyi bilmeyen bir-iki aylık torununu sevdi adam ‘Ben seviyorum ya, şükür sevdirene, sevmeyi nasip edene' dedi, uykusundaki torununu seyrederken
 
Toprağı sevdi, seviyordu
Toprağı sevdikçe sevmeyi seviyordu
Elleriyle yoğuruyordu toprağı, tırnaklarıyla, teriyle Gecesi gündüzüyle, ömrüyle yoğuruyordu
Toprağı sevdikçe göğü seviyordu Havayı, suyu, yağmuru, karı, güneşi seviyordu Yeşili, sarıyı, maviyi; rengi seviyordu Hamuru, tekneyi, ekmeği; nimeti seviyordu
Elleri topraktaydı, toprak ellerindeydi Elleri topraktı, toprak elleriydi Annesinin dizine kapanır, torununu kucaklar gibiydi Toprağı sevdikçe insanı seviyordu
Yağmuru, karı, güneşi ve gölgeyi, yari gözler gibi gözlüyor, bekler gibi bekliyordu
Toprağı sevdikçe Halik'ını biliyor, Halik'ını seviyordu
Hasat zamanı yaklaşırken, toprak sürgün verdiğinde, boy atan sarı başaklar uzun ikindilerde rüzgarda salınırken, terini silerken, testiyi ağzına dayarken ‘toprak da beni seviyor' derdi ‘ Veriyorum, veriyor'
Fakat bir gün gök vakitsiz kararır, şimşekler, iri damlalar, deli dolular biçmeye ne kalmışken şunun şurasında, başaklar yanar kararır, başaklar büker boynunu, toprağa yatar Biter, her şey biter Toprak toprak neredesin?
Ah ne kadar acizdi, aniden kararan gökler, vakitsiz yağmurlar altında Tohumları toprağa bırakıp da yağmur diye dua dua göklere bakarken ne kadar acizdi Toprak olup toprakla, öyle derin, öyle sessiz beklerken ne kadar acizdi Tek damla indirmeyen, sessiz, habersiz bulutlar altında ne kadar acizdi, acizdik Aciziz
Sularımız bir gün çekilirse kim verir suyu?
Toprağı bildikçe acizliğini biliyordu Acizliğini seviyor, acizliğine sığınıyordu: ‘Rabbim, sahibim!'
 
Denizi sevdi, seviyordu
İşte yine evine dönüyordu Motoru susturmuş; zayıf, yorgun kollarına ses vermeden küreklere sarılmıştı Yeni yeni doğan güneş altında masmavi deniz usul usul salınıyordu Dinmiş, sakinleşmişti Dün geceki hali neydi öyle? Kararmış gökler, şimşekler, gök gürültüleri altında gökle inatlaşırcasına deniz de kanatlanmıştı
Denizi seviyordu Böyle durgun, nazlı nazlı salınırken, verir verir de, evine kendisini elleri kolları dolu yollarken de; şaha kalkmış, verdiklerini almış, ömründen kaç ömür almış haliyle de
Denizi biliyordu Denizi bildikçe acizliğini biliyordu Gök kararır, sular kararır, deli dalgalar boyunu aşar, sular verdiklerini alırdı Neler neler verdiği, kaç ömür verdiği sular adeta düşmanı olurdu Böyle zamanlarda bir ömür yetmezdi de, ömrüne ömür ekler, sulara salıverirdi Her şey biter, sulara gömülürken bir duayla, bir aminle kalakalır, acizliğine sığınırdı Bir, sahibiyle kalakalırdı Sahibiyle dolardı, taşardı kabına sığmayan dalgalar misali
Denizi bildikçe sahibini biliyordu Denizin, göğün, nimetin, canın sahibini biliyordu Vereni biliyordu ki alan da başkası değildi Her şeyin sahibi karşısında hiçbir şeye sahip olmamaklığını biliyordu
Denizi seviyordu Deniz de seviyor mu bilmiyordu Bilmek de istemiyordu Sevmek yetiyordu Çünkü o denizi sevdikçe Rabbi'ni seviyordu
 
Sevdi ol Nebi'yi Sevdi de evlatlar verdi ki, her biri bir dünyaya bedeldi Evler, ocaklar, topraklar, dostlar verdi Nebi torunu vefalı bir eş verdiAhırları, ağılları, ambarları dolar taşardı İbadetini taşıyacak güçlü, sağlıklı elleri, ayakları vardı Nimeti veren şükrünü de vermişti Rüya gibi bir ömür vermişti
Rüya gibi kısa sürdü Esasen ne kadar uzun olsa da, rüyalar hep kısa sürerdi Evler gitti, ocaklar söndü O verdi, O aldı Ahırlar, ağıllar, ambarlar boşaldı Evlatlar bir günde gittiler ki, her birinin sevgisi bir dünyaya bedeldi Bereket fışkıran, sürgünler veren topraklar gitti Dostlar birer birer çekildi Nihayet dertler, illetler müptela oldu, elleri-ayakları kurudu Şehrini dar ettiler de, vardı bir çöplüğe kuruldu
İnsan elleri ayaklarıyla mı insan?
Toprakla oynar, yollar aşarken mi insan?
Yoksa insanda bir insan mı vardı ellerinden, ayaklarından; ettiklerinden, eylediklerinden öte?
‘Sen verdin sen aldın
‘Beni sevdin; evler, ocaklar, çocuklar, dostlar verdin
‘Beni sevdin, hepsini aldın
‘Beni bir kendinle bıraktın Kalbimle, insanlığımla bıraktın
‘Seninle kaldım, seninle doldum
‘İmtihanım nimet şimdi, çilem nimet Sabrım kanat, şükrüm kanat; uçuyorum Sanmasınlar kurudum, bir taş, bir kaya gibi kaskatı, cansız, hissiz kalakaldım
‘Can nedir, nerededir?
‘Canı kaybettim, cananı buldum, cana erdim
‘En büyük nimeti, beni sevdiğini bildim
‘Çünkü seni sevdiğimi bildim
‘Sen, seni seveni sevmez misin?
‘Verirken de alırken de sevmez misin?'
Ve Eyyub as canı buldu yeniden, cana erdi yeniden doğmak üzre kaybolan güneş gibi
 
Seven, esasen sevilendi
Sevildi ki sevebildi
Herkes kendi kalbiyle yol aldı, kalakaldı

ALINTI