> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Sevdir Bize Sevdiklerini
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sevdir Bize Sevdiklerini  (Okunma Sayısı 736 defa)
17 Temmuz 2010, 15:23:58
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 17 Temmuz 2010, 15:23:58 »



Sevdir Bize Sevdiklerini!


 

Soru: Şahsî dualarımızda en çok zikretmemiz gereken hususlar ve dualarımıza derinlik katan mülahazalar nelerdir?

Cevap: Bir insan için rızadan daha üstün bir paye ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak kadar büyük bir bahtiyarlık yokturCenâb-ı Hak, ötelerde mü'min kulların nâil olacağı nimetleri nazara verirken “Hepsinden âlâsı ise Hakk'ın kendilerinden razı olmasıdır” (Tevbe, 9/72) buyurarak bu hakikati ifade etmiştir
Kul açısından rıza, Allah Teâlâ'nın takdirlerini gönül rahatlığıyla karşılamak, zahiren çirkin görünen acı hadiselerde bile acele karar vermeyip O'nun icraatından hoşnut olmak, her şeyden önce ve her şeyden artık olarak O'nu sevmek, O'na yönelmek ve beklediklerini de yalnız O'ndan beklemektir
Cenâb-ı Hakk'a bakan yönüyle ise, rıza, Allah Teâlâ'nın Kendine has münezzehiyet ve mukaddesiyetiyle kulunu sevmesi, ondan hoşnut olması ve sevginin lazımı olan muamelelerde bulunması demektir
İmam Kuşeyrî gibi bazı veliler rızayı, başlangıç itibarıyla irâdî ve kulun kesbine bağlı görmüşler; nihayeti itibarıyla da onu, sevdiklerine Hakk'ın irade ve ihtiyar üstü ilâhî bir armağanı olarak kabul etmişlerdir

Terakkî ve Tedellî Açılarından Rıza

Evet, meseleyi terakkî (kulun Yaratıcı'ya yönelip yükselmesi) açısından ele alırsanız, önce kulun kalbinde Cenâb-ı Hakk'a karşı bir meyil, bir sevgi olması lazımdır Şart-ı âdî planında siz Mevlâ'yı sevince, Mevlâ da sizi sever Alvar İmamı'nın sözü de bu hususu îma eder:
“Sen Mevlâ'yı seven de Mevlâ seni sevmez mi?
Rızasına iven de Hak rızasın vermez mi?
Sen Hakk'ın kapısında canlar feda eylesen,
Emrince hizmet etsen Allah ecrin vermez mi?"
Demek ki, O'nun rızası peşinde koşturuyorsanız, O da size rızasını yâr eder Teveccühe teveccühle, nazara nazarla mukabelede bulunur
“Allah'ı Rab, İslâm'ı din, Hazreti Muhammed aleyhissalatü vesselam'ı da nebî kabul edip razı olan, imanın mânevî zevkini tatmış olur” hadisi de, başlangıç itibarıyla rı zânın irâdî ve kulun kesbine bağlı bulunduğuna, nihayetinin de Cenâb-ı Allah'ın rahmetine ait bir mevhibe olduğuna işaret etmektedir
Ehlullah'tan bazıları ise meseleye tedellî (En âlâdan başlayıp aşağı doğru gitme) zaviyesinden yaklaşmış ve “Allah sevmeyince siz sevemezsiniz; O sizden razı olmayınca, siz rıza ufkuna ulaşamazsınız” demişlerdir Onlar biraz da eşyanın perde arkasına göre hüküm verdiklerinden dolayı, Cenâb-ı Allah'ın rızasının önce geldiğini, kulun Allah'tan hoşnut olmasının ise onu takip ettiğini söylemişlerdir Nitekim ayet-i kerimelerde “Allah onlardan, onlar da Allah'tan râzı olmuşlardır” (Maide, 5/119; Beyyine, 98/8) denilmiş ve önce Allah'ın hoşnutluğu zikredilmiştir
Haddizatında, Allah'ın razı olması çok büyük bir meseledir Allah'ı sevme, Allah tarafından sevilme, O'ndan hoşnut olma ve O'nun hoşnutluğunu kazanma öyle büyük bir pâyedir ki, Cennet nimetleri bile onunla boy ölçüşemez Dolayısıyla o, sizin cüz'î iradeniz, temayülleriniz, azminiz, cehdiniz ve gayretinizle elde edemeyeceğiniz çok kıymetli bir semeredir; bütün ömür boyu çalışsanız da, karşılığında dünyalar dolusu altın yığsanız da bedelini ödeyemeyeceğiniz kadar pahalıdır Bu itibarla da, onu sizin o küçük meylinize, sevginize ve hoşnutluğunuza bağlamanız doğru değildir Öyleyse, her ne kadar şart-ı âdî planında sizin meyil ve sevginiz bir ilk gibiyse de, temelde rızanın menşei yine Cenâb-ı Hakk'ın hoşnutluğudur O razı olunca, sizin içinizde de rıza hissi neşv ü nema bulmaktadır Ne var ki, Allah Teâlâ, şart-ı adi planında, rızasını sizin meyil ve muhabbetiniz gibi bazı basit vesilelere bağlamıştır Dünyalar kadar hazineyle sahip olamayacağınız rıza-yı ilahîye sizin altından kalkabileceğiniz bir bedel biçmiş; onu sizin için alınabilir kılmıştır

Allah'ın Hoşnutluğunu Kazanmanın Yolları

Cenâb-ı Hakk'ın, rızasına vesile kıldığı hususların başında O'nun emirleri dairesinde hareket etmek ve yasakladığı şeylerden uzak durmak gelmektedir Şayet, Allah Teâlâ sevmesini ve hoşnut olmasını her şeyden önce farzları yerine getirmeye ve günahlardan kaçınmaya bağlamışsa, o zaman bunları kat'iyen hafife alamazsınız “İbadetleri eda etmeden ve haramlardan uzak durmadan da rıza-yı ilahiye ulaşabilirim Allah'ın rahmeti geniştir; bunlar olmadan da Cenâb-ı Hak beni sevebilir!” diyemezsiniz Vakıa, Allah'ın rahmetine her zaman sığınmalı, O'nun hakkında hep hüsn-ü zan beslemelisiniz Fakat, Cenâb-ı Hak, sevme ve hoşnut olma hususunda basit bir şart ve bir sebep olarak ibadetlere devam etmeyi ve günahlara girmemeyi va'z etmişse, önce bu şartları yerine getirmeli, ondan sonra da O'nun merhametine iltica etmelisiniz Bu itibarla da, şayet rıza-yı ilahiye ulaşmak istiyorsanız, önce namaz, oruç, hac, zekat gibi memur olduğunuz bütün ibadetleri yerine getirme mevzuunda fevkalâde titiz davranmalı; haram ve günahlardan uzak durma hususunda da son derece hassas olmalısınız
Peki bunlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya yeterli midir? Zannediyorum bazı insanlar, şeklî ve sûrî ibadet yapmayı Allah'ın muhabbetini kazanmaya da, rızasına ermeye de, Cennet'e girmeye ve ebediyete mazhar olmaya da yeterli görüyorlar Hatta ibadet niyetiyle yaptıkları ama çoğu zaman gereken ciddiyet ve hassassiyeti gösteremedikleri bu amelleri imanda sabit kadem olma yolunda da bir garanti vesilesi gibi addediyorlar Nice âbid ve zâhid kulların yolun bir dönemecinde tepetaklak yuvarlanıp gittiklerini ya da yarı yolda kaldıklarını unutuyorlar Maalesef, bir kısım fiilî ibadetlere belki şeklî ve sûrî değer verseler bile Cenâb-ı Hakk'a teveccüh etmeye, duaya ve niyaza o kadarcık olsun kıymet vermiyorlar
Oysa, yolda kalmamanın, düşüp kaymamanın ve sâhil-i selamete ulaşmanın en önemli dinamiği Cenâb-ı Allah'a teveccüh ve duadır Bizler aciz, zayıf ve muhtaç birer kuluz; O ise, her şeye hükmeden mutlak bir Hâkim'dir Bu itibarladır ki, biz hemen her zaman, küçüklüğümüzün şuurunda ve O'nun büyüklüğünü takdir hisleriyle hep iki büklüm yaşamalı ve isteyeceğimiz her şeyi yalnızca fiilî değil aynı zamanda kavlî ve hâlî talep çerçevesinde sadece ve sadece O'ndan istemeliyiz O'na teveccühlerimizde her zaman ümit ve endişe mülâhazalarımızı beraber götürmeye çalışmalıyız Bir yandan, O'nun bize çok yakın olduğunu, dualarımıza icabet edeceğini ve rahmetinin genişliğini düşünürken, diğer taraftan da, ululuk ve azametini hatırdan çıkarmamalı, hâzır ve nâzır birinin huzurunda bulunduğumuz mülâhazasıyla zevk ve temkini aynı anda hissedip yaşamalıyız Zaten, bu esaslara riayet edilerek yapılan dua, Cenâb-ı Hakk'a arzıhâlde bulunmanın sesi-soluğu olması itibarıyla en sâfiyâne ve en hâlisâne bir kulluk tavrıdır Haddizatında bütün varlık, istidât, kabiliyet veya fıtrî ihtiyaçlarının dilleriyle hep O'na dua etmektedirler Hâlık-ı Kerim de bunların hepsine, belli bir hikmet çerçevesinde cevap vermekte ve her sesi duyup ona icabet ettiği gibi bizim dualarımıza da mukabelede bulunmaktadır

Sebepler Üstü Bir Talep

Dua, sebepler üstü bir talebin Cenâb-ı Hakk'a arzı ve Hakk'ın gizli-açık her şeye nigehban bulunduğuna inancın da ilanıdırBu itibarla, biz, sebepler dairesinde esbâba riâyet etmekle beraber, ellerimizi O'na açar, içimizi O'na döker, nâçâr kaldığımız yerde “çare” der inler ve dertlerimizin dermanını da yine O'ndan bekleriz Evet, dua sebepler üstü Allah'a yaklaşmanın ifadesidir; sebepler üstü Cennet talebinin ilanıdır; sebepler üstü dinde sabit kalma dileğinin unvanıdır Bundan dolayıdır ki, biz, kendi kudret ve irademizle elde edemeyeceğimiz bu neticeleri sebepler üstü bir kudret ve inayete sığınarak, Müsebbibu'l-Esbâb'dan dileriz
Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'den öğrendğimiz şu dua kendi aklımıza, mantığımıza, gücümüze, kuvvetimize, irade ve ihtiyarımıza güvenmememiz gerektiğini ve Cenâb-ı Allah'ın himayesini talep etmemizin lüzumunu ne de güzel ifade eder: “Yâ Hayyu yâ Kayyûm, birahmetike esteğîsü, eslihlî şe'nî küllehû ve lâtekilnî ilâ nefsî tarfete aynin – Ey her şeyi var eden hayat sahibi Hayy ve ey her şeyin varlık ve bekâsını kudret elinde tutan Kayyum, rahmetinin vüs'atine itimad ederek Sen'den merhamet dileniyorum; bütün ahvâlimi ıslah eyle, her türlü tavır ve hareketimi kulluk şuuruyla beze ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni nefsimle başbaşa bırakma, sürekli kötülükleri emreden nefsimin acımasızlığına terketme!” Bazı rivayetlerde “Velâ ekalle min zâlik” ilavesi de vardır; yani, “Göz açıp kapayıncaya kadar” kaydıyla yetinilmemiş, “Hayır! O kadar değil, ondan daha az bir zaman da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma!” denilmiştir Siz isterseniz, mülâhazalarınızla bu duayı daha da derinleştirebilir, “Allahım, beni ibadetlerimle, hayır ve hasenâtımla da başbaşa bırakma; beni menhiyâttan ictinabımla da başbaşa bırakma iyiliklerime güvenme duygusunu söküp at gönlümden, içimi sadece Sana itimat hissiyle doldur Sen özel sıyanetinle koru beni; hususi himayene al, vekilim ol benim!” diyebilirsiniz
İşte, hep bu mülahazalar içinde yaşamalısınız Ellerinizi kaldırıp sürekli Cenâb-ı Hakk'a tazarru ve niyazda bulunmalısınız; amelinize, durduğunuz yere, konumunuza, dünden bugüne müktesebâtınıza ve içinde bulunduğunuz şahs-ı manevînin kudsiyetine güvenme yerine, Cenâb-ı Allah'a teveccüh ederek O'nun himayesine girmeye çalışmalısınız Hem dünün hem de bugünün Bel'am İbn Bâura'ları, Bersisa'ları önünüzde birer ibret tablosu olarak durmaktadır Allah'ın dinini öğrenen, ilim ve irfan sahibi olan, duası mutlaka kabul gören ve İsm-i A'zam'ı da bilen Bel'am İbn Bâura küçük bir inhirafla açıldığı isyan deryasından bir daha dönememiş; o gün için mazhar olduğu nimetlere güvenip onları birer şımarıklık sebebi gibi algılayınca başaşağı yuvarlanıp gitmiştir Eski devirlerde yaşamış üsturevî bir ibadet kahramanı olan Bersisa, bir zamanlar abid ve zahid bir kul olmasına rağmen, Cenâb-ı Hakk'a tam teveccüh etmeyip hayır ve hasenatına itimad edince şeytana aldanmış ve bir anlık i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sevdir Bize Sevdiklerini
« Posted on: 19 Nisan 2024, 17:50:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sevdir Bize Sevdiklerini rüya tabiri,Sevdir Bize Sevdiklerini mekke canlı, Sevdir Bize Sevdiklerini kabe canlı yayın, Sevdir Bize Sevdiklerini Üç boyutlu kuran oku Sevdir Bize Sevdiklerini kuran ı kerim, Sevdir Bize Sevdiklerini peygamber kıssaları,Sevdir Bize Sevdiklerini ilitam ders soruları, Sevdir Bize Sevdikleriniönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes