๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 10:30:25



Konu Başlığı: Secde Bir Okuldur
Gönderen: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 10:30:25
Secde Bir Okuldur...

(http://img03.blogcu.com/images/s/i/m/simuzer60/secde_1240015136.jpg)

Allâh tarafından ibâdetlerin biz fânilere öğretilmiş olması şifâyâb bir lütuftur. Dünya ve sonrası ile ilgili bilgilere biz ancak ibâdet köprüsünden geçerek ulaşabiliriz. İbni Sinâ boşuna “Ne öğrendimse, secdede öğrendim” dememiştir. Secde bir okuldur. Yeter ki, ciddî, devamlı ve dikkatli birer “talebe” olalım.

Namaz kılmak demek bütün varlığını, beden ve şuur olarak, Allâh’a bağlamak demek, Allâh ile irtibâtı hiç kopartmamak demek. Kâinat adına, dünya adına, canlı-cansız bütün yaratılmışlar adına, inanan ya da inanmayan beşeriyet adına, kendi adına Hakk’a minnetini ifâde etmek demek. Secdeden, dünya ve âhiretle ilgili her türlü tasayı bırakarak, Allâh’ın yarattığı bir kâinatta, Allâh’ın kulu olarak yaratılmış olmanın şerefini idrâk ederek, bunun şükrünü bir nebze olsun ifâde etmenin huzuruyla kalkmak demek. Namaz, sâdece şekilden ibâret değil; o şeklin arkasındaki bir şuurun da ifâdesi namaz. Zîrâ bu şuura varış, sâdece bizim var kılınışımızın değil, bizimle birlikte, bütün yaratılmışların var kılınışının arkasındaki esbâb-ı mûcibeyi de fehmetmek demek. Düşünsenize, bize üzerinde hiçbir hakkımız olmadığı hâlde neler, neler verilmemiş… Hiçbir zahmet harcamadan bize lûtfedilen bir dünyada, bizim için vâredilmiş sayısız nimetin ortasında yaşıyoruz. Bedenimizden başlayıp, alıp verdiğimiz nefesten geçip, toprağa, güneşe, sardunyanın pembe çiçeğinden ince ince yağan yağmura kadar nelere şükretmemiz lâzım. Bir Hadîs-i Kudsî’de: “Kâinâtı sizin için, sizi de kendim için yarattım” buyuruluyor. Bizim için yaratılmış olan bu kâinâtın ortasında, bizi kendisi için yaratmış olan Allâh’ın kulu olma idrâkine bihakkın kaç fâni erebiliyor acaba? Bu yüzden, ben, son zamanlarda “Neler yapıyorsunuz?” diye soranlara, “İyiyim” gibi ezberlenmiş bir  cevap vermiyorum. “Kul olmaya gayret ediyorum. Allâh yardımcım olur, inşâallâh.” diyorum. Kul olduğumuzun şuuruna erebilmek, çok basit gibi duruyor ama gâliba en zor şey.

Evet, namaz dünya ve âhiret mekânda genişlemek ve derinleşmek demek. Namazda sâdece bulunduğunuz yerden kanat açıp Kâbe’nin mânevi huzuruna kavuşmakla kalmıyorsunuz; orada namaz kılmış ve kıldırmış olan Allâh’ın Sevgilisi’nin mânevi imamlığında bin yıllardan beri namaz kılan ve kıyâmete kadar namaz kılacak olan bir mü’minler cemaatinin de bir ferdi oluyorsunuz.

Önce Kâbe’ye selâm. “Ben geldim, buradayım” demek. Biliyorsunuz, tavafta, Hâcer’ül-Esved’in önünden geçerken, iki avuç içi havaya kaldırılıp selâm verilir. Tavâfın sıfır noktası orasıdır. Namazın da “Merhaba”sı dünyanın, hattâ belki  de kâinâtın mânevi merkezi olan “Kâbe’de bulunmaya, ben de niyet ettim” sevinci ile başlıyor. Işık hızı ile başlayan bir yolculuk; kulluk şerefine erebilme ümidi ile başlayan bir yolculuk.

Sonra, iki dünyayı da arkaya atmak… Onlardan vazgeçmek anlamında değil, onlarla irtibâtı bir an için durdurmak anlamında. Zihinsel ve ruhsal kirlenmeyi silmek, Yaratıcı’nın huzuruna bir bebek kadar temiz ve saf olarak çıkabilmek anlamında zamanı durduruyorsunuz. Dinlendirmek için motoru durdurmak. Nitekim, kılanlar bilir, namazın başı ile sonu arasında, sâdece bedenle değil, hem bedenle hem ruhla kılındıysa, müthiş bir enerji farkı olur. Âdeta din’lenerek dinlenmiş, boşalan enerji pilinizi yeni ve tâze bir enerji ile doldurarak, hayata yeni bir hızla başlamak iştiyâkını yakalamış olursunuz.

İbâdet etmek,  yani ölmeden önce ölmenin tecrübesini yaşamak, maddeyi aralamak ve o aralıktan mânâyı yakalamak, daha dünyada iken, henüz ölüm tecrübesini tatmamış iken, cenneti keşfetmek demek. Rûhu ile tanışamayan, yani barışamayan insan da, dünya bir cennet iken onu cehennem zannediyor ve sonunda cehennemleştiriyor onu. Bu bilgiyi hatırlamaktan hoşlanmıyorum ama, maalesef son elli yılda, güzelim dünyamızdan intihar ederek ayrılan insan kardeşlerimiz, eskisine göre yüzde altmış arttı. Ayrıca vâroluşumuzun hikmetini çözemeyen insan için rûhunu susturmaktan, yani uyuşturmaktan, olumsuz anlamda “ölmeden önce öldürmek”ten başka çâre kalmıyor. Benim için hayattan kaçış değil, tam tersine, hayattan geri çekilip, zamanda ve mekânda çok daha ilerilere sıçrayabilmenin trampleni, namaz...


Ümit MERİÇ